Sir Alex Ferguson: Zirveyi Yaratan Adam

39 yıldır yönetici olarak futbolun içinde olan Sir Alex Ferguson, 1986 yılından beri başında olduğu Manchester United’ta emekliliğini açıkladı. “Sadece başarı değil, kusursuz bir gelenek yaratan” bu futbol dehasını Alper Öcal yazdı.

Alper Öcal
alperocal@gmail.com

Haziran ayında hayatımda 30 yılı geride bırakacağım. Henüz okumayı bile sökmemiş bir çocukken, babamın beni ilk kez maça götürdüğü o günden sonra zamanımın çok büyük bir kısmını spor izleyerek geçirdim. Çokça da futbol… Ve bugüne kadar geçen zaman diliminde futbol izleyerek, okuyarak biriktirdiğim her günün içerisinde bir İskoç vardı. Bazen küçük bir gazete küpürü, bazen sürmanşet olarak. Benden önce de vardı.

Sir Alex Ferguson’un emeklilik kararı sadece Manchester United için değil, herkes için bir milat. Vedanın ardından geçen şu sayılı günlerde gündem, genellikle bundan sonra Kırmızı Şeytanlar’a ne olacağı, İngiliz futbolunun nasıl şekilleneceği. Oysa kartvizitinde teknik direktör/menajer yazan ama bunun çok daha ötesinde, karakterle harmanladığı 39 yıllık yöneticilik kariyerinde bu eşsiz İskoç’un yaptıkları çok daha önemli.

Manchester United’da 26 yıl süren kariyerinde kazandığı Şampiyonlar Ligi Kupası’nı çok daha kısa sürede kazanan teknik adamlar var ama 71 yaşındaki futbol dehası, arkasında hepsinden farklı olarak herkesin hayâlini kurduğu bir düş bıraktı. Manchester United dendiğinde akla ilk gelen, en azından benim için, kazanılan kupalardan ziyade ‘gelenek’ oluyor.

Geleneğin temelini attığı, en eski öğrencilerinden biri olan Gary Neville geçen hafta Daily Mail gazetesindeki köşesinde yazdığı yazıda şöyle diyordu: “Bir taraftar olarak söylüyorum; Sir Alex Ferguson Manchester United’ı tekrar büyük yaptı. Şalteri kaldırdı. Futbolcular ve taraftarların ruhlarına, kulübe tekrar enerji verdi.

Kazanılan 38 kupanın ardından bunu bir çırpıda söylemek kolay. Oysa 1986 yılında göreve geldikten sonraki 4 yıl hiç de öyle bahar havasında geçmemişti.

Karanlık yıllar

Manchester United’ı selefi olan Ron Atkinson’dan devraldığında kulüp 19 yıldır şampiyon olamıyordu. Daha da vahimi, o sırada sondan ikinci sırada küme düşme tehlikesi yaşıyordu. Aberdeen ile 9 majör kupa kazanmış özgeçmişiyle işbaşı yaptığında aldığı risk büyüktü. Çekirdek kadrosu neredeyse alkolik denilebilecek seviyeye gelmiş takımı sezon sonunda 11. sıraya taşımaya başardı.

Ertesi sezon kendi transferlerini yaparak oluşturduğu Manchester United, dönemin süper gücü Liverpool ile birlikte şampiyonluk mücadelesi verse de, ligi ezeli rakibinin 9 puan gerisinde 2. sırada tamamlamıştı. Sonraki sezon efsane Mark Hughes’un geri dönüşüyle birlikte beklentiler artarken, Kırmızı Şeytanlar, Ekim – Aralık döneminde 9 maçlık kazanamama serisiyle lige çoktan havlu atmıştı.

1990 sezonuna girildiğinde Alex Ferguson kadrosuna Paul Ince, Pallister, Mike Phelan, Neil Webb, Gary Walsh ve Danny Wallece gibi oyunculara ciddi meblağlar ödemişti.  Son şampiyon Arsenal karşısında alınan farklı galibiyet beraberinde umudu getirse de, şehrin mavi takımı City’ye küçük düşürücü bir skorla kaybedilen maç ve sonrasında alınan peşpeşe 6 mağlubiyetle tribünlerin sabrı taşmıştı. Red News fanzin özel bir kriz sayısı yayımlayarak “United için iyi olanı yap, istifa et.” diyordu.Ron Atkinson’un peşpeşe 3 maç kaybettikten sonra 19. sıraya gerileyip kovulduğu düşünülürse hakkaniyetli bir yaklaşım denilebilir. 

Ferguson yönetimindeki Manchester United ligde 15. sıraya kadar gerilemişti. Old Trafford’da oynanan ve 2-1 kaybedilen Crystal Palace maçının ardından kayış koptu Tribünler istifa nidasını kadraja giren bir pankart ölümsüzleştiriyordu: “3 yıllık mazeret ve döküntü bir takım. Hoşçakal Fergie.

Nottingham Forest maçının 1. Dünya Savaşı kurbanlarını anma gününe denk gelmesi, peşinden United’ın ezeli rakiplerinden biri olan Chelsea maçının olması sebebiyle Ferguson’un 3. yıldönümünde açılamayan pankart, Palace maçındaki kifayetsiz oyundan sonra çantadan çıkmıştı.

İlk kupa

Alex Ferguson, devamında düşme potasının sadece 5 puan üzerinde 13. olarak bitirilen, o dönemi kariyerindeki en karanlık sayfalardan biri olarak anlattı. Basının da ortak olduğu “istifa” ve “kovun” çağrılarına rağmen; yönetim çekirdek kadrodaki sakatlıkları ve Ferguson’un kulübün antrenörlük ve oyuncu izleme departmanlarında yaptığı revizyonu göz önüne alarak bunları kulak arkası etmişti.

Sabrın meyvesi kupa oldu. FA Cup finalinde, yine Crystal Palace karşısında bu kez finali 1-0 kazanan Ferguson, İngiltere kariyerindeki ilk önemli kupayı kazanıyordu ve işinde koltuğu bir daha asla tehlikeye girmeyecek şekilde çığır açmaya başlayacaktı.

İskoç menajer, ertesi sezon ligde yine istediğini yapamadı ama 23 yıl sonra kulüp müzesine finalde Barcelona’yı yenerek bir Avrupa kupası getirdi. United tarihinin ilk, Ferguson’un ise Aberdeen’den sonra kazandığı ikinci Kupa Galipleri Kupası’ydı. Ertesi sezonun başında Süper Kupa ve Lig Kupası zaferleriyle kredisini arttıran Ferguson için artık tek hedef yeni kurulan lig şampiyonluğuydu.

Geçen iki sezonda Schemichel ve Kanchelskis transferleri ile altyapıdan gelen Lee Sharpe ile Ryan Giggs sayesinde kadronun profilini yükselten Ferguson’un tek ihtiyacı gol sorununu çözecek bir santrfordu. Alan Shearer, rakip Blackburn’e kaptırılmıştı, 92-93 sezonunda ciddi bir transfer yapamayan Sir’ün imdadına yetişen ise bir Fransız oldu.

Fransız devrimi

Alex Ferguson’dan bir rotasyon oyuncusu olan, kanat beki Denis Irwin’i isteyen Leeds yönetimine İskoç teknik adam şakayla karışık Eric Cantona’yı sormuştu. Ahizenin diğer ucunda kısa bir duraklamanın sonunda gelen yanıt olumluydu.

Elland Road’da çok sevilen, Leeds’in şampiyonluğuna şiirsel golleriyle katkıda bulunan Cantona’yı, menajer Wilkinson tembel ve bencil buluyordu. “Eric hoşlandığı şeyleri canı istediği zaman yapıyor ve sonra defolup gidiyor” demişti. 300 bin sterlinlik kâr da cabasıydı. Geldikten 9 ay sonra, Leeds taraftarlarının yakarışları arasında Elland Road’a veda eden Cantona, menajer Alex Ferguson’un eksik halkasını tamamlamıştı.

26 yıl sonra, 1992-93 sezonunda ilk lig şampiyonluğunu kazanan Manchester United’da artık Alex Ferguson ve tüm camia üzerindeki o ağır yük kalkarken, ertesi sezon gelen Roy Keane ile birlikte bu kez duble yapılıyordu.

Ferguson’un çaylakları

İskoç menajerin asıl devrimi ise 1995-96 sezonuyla birlikte gerçekleşecekti. Kupasız kapatılan 1994-95 sezonunun ardından, bir de Paul Ince, Mark Hughes ve Kanchelskis gibi yıldızlarını satan Ferguson radikal bir karara imza attı. Transfer yapmayan United, diğer kulüplerin flaş transferlerinin gölgede bıraktığı altyapıdan gelen çaylaklarla 1995-96 sezonuna girdi. O dönem kimilerince dalga konusu olan yeni yetme Neville kardeşler, Nicky Butt, Paul Scholes ve David Beckham’ın gölgesi ilerleyen yıllarda güneşi bile tutacak cinstendi.

Ada kariyerinde ikinci dublesini yapan Ferguson için artık hedef Avrupa’ydı. 3 yıl sonra olgunlaşan çaylaklara katılan Solskjaer, Johnsen ve Sheringham ile birlikte kupa tarihinin belki de en dramatik finalinde Bayern Münih dize getirildi ve 31 yıl sonra Kupa 1 kazanıldı. Altyapıdan tam 7 oyuncu kadrodaydı ve sadece Avrupa değil, lig ve federasyon kupalarıyla birlikte üçleme tamamlanmıştı.

Gary Neville o günü “Ferguson’un ütopyasını gerçeğe dönüştürdüğü an” olarak tanımlıyor ve hocasının zihnini şöyle okuyor: “İşte bu yüzden Perşembe geceleri o salondaydım. 15 yaşındaki David Beckham ve Paul Scholes’un paslaşmalarını izliyordum. 10 yıl sonra biliyordum ki, Şampiyonlar Ligi Kupası’nı kaldıracaklardı. Aberdeen’den bunu yapmak için geldim.”

Felsefesi

Alex Ferguson için hikâye burada bitmedi elbette. Sürdürülebilir başarının kitabını yazdı. Hem içeride, hem dışarıda futbola giren sermayenin çeşitlenmesine, rakiplerinin çoğalmasına, pekçok yıldızını kaybetmesine rağmen Manchester United’ı hep zirvede tuttu.

Sir Alex Ferguson kendi deyimiyle asla beraberliğe oynamadı.

Gary Neville’ın deyimiyle “kendi ceza sahasına yakın kalıp, topun arkasına geçerek 4-5-1 oynayamazdı”. Asla oyuncularına dönüp, “1-0 öndesiniz, rölantiye alın” demedi. “Gidin ve ikinci golü atıp maçı bitirin” derdi. Ve ikinci golü attıklarında da sonraki sözü, “Averajı düşünün, 3. golü atın” oluyordu.

Antrenmanları zorluydu. %100’ünüzü vermeliydiniz ama rahat bir ortamda neşe ve eğlence içinde çalışılıyordu, çünkü asıl önemli olan futbolcuların sınırlandırılmamasıydı. Her şey oyunu daha iyi ifade etmek ve risk almakla ilgiliydi. Hiçbir zaman tutucu olmadı. Risk aldı. Futbolcularına 38 yaşına kadar nasıl kariyerlerini sürdürebileceklerini anlattı.

Yönetirken gelenekçiliği bırakmadı ama sahada hep yenilikçiydi. Teknik direktörler, “asla geri dörtlüyü değiştirme” derken değiştirdi; ya da “Dört forvet mi ? Hepsini nasıl mutlu edebilirsin?” denirken, etti.

Takım bilinci, bir kişinin düştüğünde herkesin acı çekeceğini göstereceğine dayalıydı. Cezayı kabahatli futbolcuya değil, arkadaşlarını gözetmeleri için tüm takıma kesti. Kendi tedrisatından geçmiş ama as kadroya yükselememiş futbolcularıyla ilgilenmeye devam etti.

Peter Schmeichel’a göre dehası, ne taktik, ne de oyuncu gözüydü. Brian Clough, yeteneği daha iyi keşfediyordu; Jose Mourinho, daha iyi taktisyendi ama söz konusu futbolcu yönetimi olduğunda tartışılmaz en iyisi Ferguson’du. Kimse eline su dökemezdi.

Aynı zamanda, gününe sabah beşte başlayan, 14 yaşındaki çocukların dahi antrenmanını izleyen olağanüstü çalışkan bir karakterdi. Glasgow’da bir metal işçisi aileden gelmesinin etkisi belki de. Sahada hakkının yendiğini düşündüğünde hakem ya da rakip farketmeksizin sözünü esirgememesi de bununla alakalı olabilir.

Bir röportajında medyanın oyunun kendisiyle ilgilenmek yerine sonrası ve öncesindeki polemiklere gark olmasını eleştirmişti ama en çok manşeti de kendisi verdi. Son icraatlarından biriyse ezeli rakiplerinden City’nin menajer Roberto Mancini’yi kovmasıyla ilgiliydi:

Ligde şampiyon oldu, FA Cup kazandı. Bu sene final oynadı, ligi ikinci bitirdi ve hâlâ yetersiz olması hayret verici” diyerek meslektaşını korudu. Kim bilir, belki de ona 7 sezon sabreden United yönetimine vefasını sunuyordu.

Bitirirken

Sir Alex Ferguson yetiştirdiği sayısız futbolcu ve antrenörle çeyrek asır futbolu besledi.  Manchester United’da sadece başarı değil kusursuz bir gelenek yarattı ve onu asıl özel yapan da buydu.

Old Trafford’da o meşhur istifa pankartını açan Pete Molyneux, İskoç menajerin 25. yılındaki vefa töreninde 21 yıl önce oturduğu o aynı koltukta bu kez alkışlarla ayaktaydı ve mikrofonlara şöyle diyordu:

Ayrılmadığı için çok mutluyum, çünkü o günden bu yana yaşattıkları hayal ettiğimizin de ötesindeydi. Bizi en dipten alıp şimdi kutsanması gereken yere taşıdı.

Manchester United bugün Dünya’nın en değerli kulüplerinden biri. 20.  şampiyonluğu Endonezya’da spor salonu kapatarak kutlayan binlerce taraftarı olan gerçek bir dünya kulübü ve hepsinin yaratıcısı Alex Ferguson…

Kategoriler

Şapgir