STK'lar, Türkiye-Ermenistan yakınlaşma sürecini canlı tutuyor

Türk ve Ermeni sivil toplum kuruluşları, ilişkilerdeki ivmeyi sürdürmek için “gayriresmi diplomasi” yürütmeye devam ediyorlar. Türkiye ve Ermenistan arasında “futbol diplomasisi” olarak adlandırılan ve 2008 yılında başlatılan resmi düzeydeki yakınlaşma çabalarının ardından, her iki ülkenin de sivil toplum kuruluşları birbirleriyle giderek daha aktif bir iletişim kurmaya başladı.

Ekim 2009’da iki ülke arasındaki protokollerin çökmesinin ardından ilişkilerde ivedi bir normalleşme ihtimali yok olmuş olsa da, sivil toplum kuruluşları Ermeni-Türk yakınlaşma sürecinin ivmesini sürdürmek için çabalarına devam ediyorlar.

SES Türkiye’de yer alan haberde  Ermenistan Avrasya Ortaklığı Vakfı program yöneticisi Mikayel Hovhannisyan, “Bir zamanlar ümit verici olan bu sürecin başlangıcından itibaren ortaya konan halk temelli projeler, resmi düzeydeki başarısızlığa rağmen devam ediyor,” diyor ve ekliyor:

“Bu bağlamda, belki de en önemli başarı, Ermeni ve Türk sivil toplum temsilcilerinin ortak endişe kaynağı olan konularda işbirliğine devam etmeleridir. Bu işbirliği, Türk ve Ermeni toplumları arasındaki diyaloğu harekete geçirip sürdürmektedir.”

Ancak sivil toplum projelerinin Ermenistan’daki etkisi, Türkiye’dekinden daha büyük oluyor. Keza Türkiye’de, Ermenistan’la yakınlaşma meselesi, halkın ve politika yapıcıların menzilinden çoktan çıkmış durumda.

Ermenistan’da bulunan Avrasya Ortaklığı Vakfı ortak ülke direktörü Vazgen Karapetyan’a göre, “fiziki boyut, nüfus, ekonomi gibi iki ülke arasındaki aşikar asimetrilerden dolayı, bu konu, Türkiye’den daha çok Ermenistan’da gündemde tutuluyor.”

Bu asimetrinin, özellikle Ermenistan tarafında belli bir hayalkırıklığı yaratması muhtemel. Türk-Ermeni ilişkilerinin normalleştirilmesini her iki ülkenin kamuoyu ve siyasi gündeminde popüler bir meseleye dönüştürmek ise, önemli bir sorun olmaya devam ediyor.

Son yirmi yıldaki Türk-Ermeni sivil toplum faaliyetlerine dair TEPAV’ın yayımladığı bir araştırmanın iki yazarından biri olan Burcu Gültekin Punsmann’a göre, sivil toplum kuruluşlarının bu süreçte sorumluluk üstlenmesi, her iki ülkenin iç politikalarında devletin onları ne kadar “serbest bıraktığı” algısına göre değişiyor.

Türk tarafından bakıldığında, halklar arasındaki etkileşimler, -Ermenistan Anayasası’nda “soykırım” olarak adlandırılan 1915 olaylarına dair tartışmaları normalleştirmenin bir yolu olarak yorumlanırken; Ermenistan tarafı, böylelikle Türklerle iletişim kurup müzakere yapmaya başladıklarını görüyorlar.

Punsmann’a göre, “bu projeler, diğer tarafla diyalog kurmanın mümkün olduğunu ve sınırın öteki tarafında sesinizi duyan birisinin olduğunu gösterdi.”

Bununla birlikte, bu etkileşimler genellikle belli sınırlar dahilinde kaldığı için, sivil toplum çabaları da özeleştiriden kaçınmıyorlar.

Merkezi Erivan’da bulunan Civilitas Foundation’ın direktörü Salphi Ghazarian, “bu etkileşimin olumlu etkilerinin küçük bir çevreyle sınırlı olduğunu ve çok büyük bir farklılık yaratacak düzeye gelemediğini” belirtiyor.

Projelerin mali sürdürülebilirliği söz konusu olduğunda ise, Türk-Ermeni yakınlaşmasına odaklanan girişimlerin neredeyse yarısı, özellikle USAID kanalları başta olmak üzere ABD tarafından finanse ediliyor.

“Avrupa ülkeleri tarafından verilen ve genel hibeler arasında yüzde 26,32’lik bir dilime sahip olan hibeler, Amerika’dan alınanlarla kıyaslandığında çok daha küçük miktarda olup, özellikle Alman vakıfları ve Ankara ile Erivan’da bulunan İskandinav elçiliklerinin desteklediği halk girişimlerini temsil ediyor,” diye açıklıyor Punsmann.

Bununla birlikte, Türkiye, Amerika’nın söz konusu yardım projelerinden yararlanamıyor; dolayısıyla projelerin çoğunun tasarımı, başlangıçta Ermenistan’daki bir sivil toplum kuruluşu tarafından gerçekleştiriliyor. Ancak bundan sonra bu tasarıma uygun Türk ortaklar bulunuyor.

Söz konusu yakınlaşma projelerinde söz sahibi olan başlıca Türk sivil toplum kuruluşlarından, İstanbul-merkezli Küresel Siyasal Eğilimler Merkezi’nde proje asistanı Susae Elanchenny, Türk kuruluşların yaptığı projelerin daha fazla desteklenmesi gerektiğini belirtiyor.

“Doğrudan Türk STK’lara daha fazla finansman fırsatı sağlanması, bu süreçte söz sahibi olan Türk paydaşların sayısının ve kapsamının genişletilmesine katkı sunabilir. Keza söz konusu kuruluşlar, Ermenistan’dakilerle kıyaslandığında halihazırda yeterince temsil edilmiyorlar.”

Bununla birlikte, sivil toplum kuruluşlarının çabalarına karşın, Ghazarian’a göre, söz konusu sivil etkileşimler, Ankara ile Erivan arasındaki resmi ilişkilere bir alternatif olarak görülemez.

SES Türkiye’ye konuşan Ghazarian, “Bu çabaların bir etkisi ve mantığının olması için, Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırların açılması gerekiyor,” diyor.