İstanbul Şehir Üniversitesi öğrencileri 'Çay-hane' projeleri için destek bekliyor

Bu coğrafya insanlarının çaya büyük bir muhabbet duyduğunun farkında olan İstanbul Şehir Üniversitesi öğrencileri, üniversiteleri içerisinde bir çayhane açmayı planlıyor. 'Çay-hane' projelerini Gazi Giray, Melih ve Zeynep adlı öğrenciler anlattı

ÖZGÜN ÇAĞLAR
ozguncaglar1@gmail.com

Alain de Botton, modernizm eleştirisi yaptığı bir kitabında, modern çağda topluluk ruhundan yoksun olduğumuz gerçeğinin en çok yeme içme biçimimizde ortaya çıktığı tespitini yapar. Örneğin, günümüzde restoranların insanları aynı mekânda toplamayı çok iyi becerdiklerini ama bir araya getirdikleri bu insanların birbirleriyle anlamlı herhangi bir temas kurmalarına olanak sağlayacak bir plan oluşturma konusunda hiçbir şey yapmadığını söyler.

De Botton, dinlerin insanoğlunun hayatına egemen olduğu zamanlarda ise yiyip içme biçimlerinin topluluk ruhunu pekiştirdiğini, bugün ‘Kutsal Komünyon’ adı verilen törenin, ilk Hıristiyan topluluklarınca başta bir yemek töreni olarak düzenlendiği bilgisi üzerinden örneklendirir. O zamanlar ‘Agape Ziyafetleri’ olarak adlandırılan bu törenlerde insanlar, bir masanın etrafında toplanıp sohbet eder, dualarını eder, İsa’ya ve birbirilerine olan bağlılıklarını bir kez daha güçlendirirdi.

‘Modern hayat, steril kafelerle kendini dayatıyor’

20’li yaşlarının başlarındaki Gazi Giray, Melih ve Zeynep adlı üç üniversite öğrencisinin, okudukları İstanbul Şehir Üniversitesi’nde gerçekleştirmeye çalıştıkları ‘Çay-hane’ adlı projelerini kendilerinden dinleyince aklıma işte de Botton’ın bu tespitleri geliyor. “Özellikle bizimki gibi özel üniversitelerde, modern hayat, steril kafeler aracılığıyla kendini dayatıp insanların birçok noktada birbirlerinden uzaklaşmasını sağlıyor” diyerek söze başlayan Melih, içinde yer aldıkları Makbul Adımlar platformuna ekleyebilecek güzel bir şeyler aradıkları sırada çay-hane projesinin, işte bu dayatmaya karşı bir çıkış olarak akıllarına geldiğini söylüyor.

Gazi Giray, çay-hane projesinde kişisel hikâyelerinin belirleyici olduğunu şöyle açıklıyor: “Bugün baktığımda lise çağımda öğrendiğim şeyleri sınıfta değil, hocalarımın birbirleriyle edebiyat, siyaset, tarih konuştukları kahvelere gittiğimde öğrendiğimi görüyorum. Bu öğrenme şeklim, sözlü kültür, yani çok bu coğrafyaya ait bir şey. Her birimizin buna benzer hikâyeleri olduğunu görünce, neden bu insanlarla üniversitede bir araya gelmeyelim dedik.”

“Peki, neden mesela kahve değil de çay?” diye sorduğumda, Melih, “Çay bahane tabi ki!” diyor, “Bize bu coğrafyaya ait, insanları birleştirebilecek bir bahane gerekiyordu.” Bu coğrafyada insanların çaya büyük bir muhabbet duyduğunu, bunun yazınımıza bile yansıdığını, Mehmet İzzet Efendi’nin 1879’da yazdığı ‘Çay Risalesi’yle örneklendirdikten sonra Sait Faik’in “Kıraathaneye gitmemiş bir üniversitelinin tahsilini yarım sayarım” sözünü hatırlatıyor.

‘Çay, şekeri çözdüğü gibi duvarları da çözecek’

Söz üniversiteden açılmışken, çay-hane ile sokakla hemhal olmak istediklerini ama bunu üniversite gibi kentin bir bölümündeki bir yerde gerçekleştirmeleri arasında bir çelişki bulunup bulunmadığını sorduğumda, ilkin Melih söz alıyor: “Üniversite dediğiniz şehre yayılır ve şehri dönüştürür. Ama Türkiye’de böyle bir şeye çok şahit olamıyoruz; burada bir bina dikiyorsun üniversite oluyor! Bundan da sıyrılmak gerekiyor.” Gazi Giray ise “Projenin üniversitemiz özelinde önemli olduğunu düşünüyoruz. Her an Beyoğlu’ndaki bir çayhaneye gidemeyebiliyoruz. Üniversitemize girdiğimizde alacağımız kokunun çay-hane’yle özdeşleşmesini istiyoruz. Zaten şundan da eminim, üniversitenin dışından da birçok insan gelecektir. Çay, şekeri çözdüğü gibi duvarları da çözecek!”

“Başka üniversitelerde böyle bir şey olduğunu duydunuz mu?” diye sorduğumda, fikirlerinin çok da orijinal bir şey olmadığını kabul ediyorlar ama şöyle bir ayrımın da altını önemle çiziyorlar: “Boğaziçi Üniversitesi’nde aynı adla bir şey vardı ama oradaki sadece öğrencilerin masa, semaver atarak vakit geçirdikleri bir alandı, şu an yok.  ODTÜ’de ise barakalar var. Boş bir şekilde duruyor. Öğrenciler oraya gidip istediklerini yapabiliyorlar, özgürlük alanı yaratılmış yani. Ama her ikisinde de bu yerler belli siyasi gruplarla anılan yerler. Bizimki öyle olmayacak.”

“Üniversitede çay-hane projesine destek verenler arasında çaya 6-7 lira veren de, bizim gibi 1 liraya çok diyen de var. Destek verenler farklı ama beklentilerimiz aynı, inşallah böyle devam edecek” diyerek çay-hane fikrine üniversitelerinde ilginin çok yoğun olduğunu anlatan Zeynep’i Gazi Giray şu sözleriyle destekliyor: “Çok farklı insanların bu projeyi sevebilmesi için nedenleri var: Kimisi güzel çay fikri için, kimisi kar amaçlı kafelere alternatif olacağı için, kimisi kapitalist bir düzene karşı çıktığı için, kimisi ise aynı masa etrafında çay içip birbirlerinin hikayelerini dinleyeceği için heyecanlanıyor.”

‘Çay-hane, kâr-haneye dönüşürse ilk biz çeker gideriz’

Çay-hane projesinden bahsederken sık sık kıraathane geleneği ve bu geleneğin güzelliğinden bahsediyorlar; Necip Fazıl, Atilla İlhan, Sezai Karakoç gibi edebiyatçıların müdavimi olduğu Marmara Kıraathanesi’nin ismini sık sık anıyorlar. Böyle ‘doğal’ bir şekilde oluşmuş kıraathanelerle planlı, ideallerle kurulacak çay-hane’nin aynı şeyler olamayacağını, ileride projenin batma ihtimali hakkındaki düşüncelerini sorduğumda ise Gazi Giray şu yanıtı veriyor: “Böyle bir tehlike her daim var. Projenin aklımıza gelmesinin üzerinden bir sene geçti, birçok insana anlattık, çok acale etmedik. Bir süreç meselesi olduğunun farkındaydık. Çay-hane’nin birkaç insanın işi olmamasını, tabandan gelen bir şey olmasını istedik. Özellikle sosyal medyadan aldığımız geridönüşlerle de bunu başardığımızı görmeye başladık.”

Melih ise “Her insanın çay-hane fikrine aidiyet hissetmesi gerekiyor, kendisini özne kılması gerekiyor. Proje aşamasında hiçbir fikir ortaya atmamış birisi, proje gerçekleştiğinde gidecek kendi çayını demleyecek, içecek, insanlara verecek - mesele bu. Çay-hane, kâr-haneye dönüşürse de ilk biz çeker gideriz zaten!” diyor. Gazi Giray sonrasında ekliyor: “Evet, içinde yer aldığımız Makbul Adımlar platformu bu fikre önayak oluyor ama gidip de orada biz çay servisi yapmacağız! Oraya gelen insan kendi çayını demleyecek.”

‘Baştan beri üniversite yönetiminden net bir cevap yok’

Tüm bu anlattıklarından sonra üniversite yönetimiyle aralarındaki sürece gelmek istiyorum. Projeyi ilk sundukları günden beri yönetimden net bir yanıt alamadıklarından bahsediyor Melih: “Bu fikir ilk olarak aklımıza 2012’nin mayıs ayında geldi. Üniversite içinde dışarıdan hazır barakalardan alıp böyle bir şey yapalım dedik. 10 bin lira masraf gerekiyor, üniversite de bize bunu sağlayabilirse çok iyi olur dedik. Bunun için üniversite yönetimiyle birçok defa görüşme yaptık, rapor hazırlayıp sunduk. Ama sürekli net bir cevap alamadık.”

Melih, en son üniversite yönetiminin çay-hane için istedikleri alanda kendilerine bir kamelya vereceklerini söylediklerini ama bunda da bir öteleme olduğunu, kendilerinin istedikleri yerde bir kamelya verilmediğini söyledikten sonra ekliyor: “Sonrasında bir şeyleri kendi elimizle yapmamız gerektiğini düşünüp temmuzda hep birlikte bir dayanışma düzenleyerek herkesin ortaya bir para bırakmasını istedik. İnternette indiegogo.com üzerinden bir hesap açıp ciddi miktarda bir para toplandı, hala toplanıyor da. Şu an için eylük ayında okulun arkasında başka bir yerdeki bir kamelyayı biraz giydirip kendimizce çay-hane’yi kurmayı düşünüyoruz.” 

Gazi Giray ise  “1500-2000 lira daha  gelirse bunu halledeceğimizi düşünüyoruz. Ama bizim asıl istediğimiz bungalov kulübe şeklinde, o da 10-12 bin liralık bir bütçe isteyen bir yapı. Eğer bunu üniversite yaparsa ne ala!” diyor.

#ÇayHaneyeDestekOl

“Bundan sonra artık üniversite yönetiminden, öğrencilerden ve diğer insanlardan ne bekliyorsunuz?” sorumuza ise şu yanıtı veriyor Zeynep: “Üniversite yönetiminden en başta izin bekliyoruz. Çünkü izin olmadığı için bize maddi yardımda bulunmayan birçok insan da var mesela. Yardımları da olsa çok iyi olur tabi. Öğrencilerden maddi desteğin yanında sosyal medyada da destek bekliyoruz. Twitter’da #ÇayHaneyeDestekOl diye bir etiket açtık. Şu an tatilde olunduğu için okulların açılmasıyla birlikte daha çok öğrenci haberdar olacak. Sürekli aynı ortamda olup aynı insanlarla tanışan çoğunluğun çok kısır bir döngü içinde olduğunu düşünüyorum. Dışarıdaki insanlara da sosyal medya üzerinden ulaşmaya çalışıyoruz. Onlardan da maddi destek bekliyoruz. Dediğimiz gibi, zaten çay-hane yalnızca bizim üniversitelilere değil herkese açık olacak.”

‘Çay-hane, Gezi sonrasında insanların ihtiyaçlarına bir cevap olacaktır’

Son olarak Gezi Parkı Direnişi sırasında şahit olduğumuz, kitap, yiyecek, kıyafet başta olmak üzere insanların birçok şeyi paylaşmaya yönelik komünal tavırları hakkındaki düşüncelerini soruyorum. Gazi Giray, “Aslında bizim yaptığımız başka bir açıdan Gezi Parkı’nda yaşananların izdüşümü olarak da görülebilir. Gezi ruhundan çok da bağımsız değil yani. Gezi süreci çay-hane projesine destek bulmamızı çok etkiledi” diyor.

Zeynep, “Gezi’yle birlikte bizim üniversitede de bir farkındalık artışı yaşandı. Daha önce Kürt meselesi başta olmak üzere birçok siyasi konuda diyalog kuramadığım ve bu yüzden kavga ettiğim bir arkadaşım, direniş sırasında benimle birlikte Gezi’ye geldi. Artık bu konuları konuşup tartışabiliyoruz. Çay-hane, Gezi sonrasında insanların yaşatmak isteyeceği birlikte yaşama, tartışma ihtiyaçlarına bir cevap olacaktır muhakkak” diyor.

Melih ise son sözü söylüyor: “Gezi süreci, Taksim özelinde bir toplumsal deneydi aslında. İnsanlar bir şeylerin yapılabileceğini gördüler. Gezi’nin ruhunu kaçırmamamız lazım.”

Çay-hane projesi hakkında bilgi almak ve destek vermek için: 

http://makbuladimlar.com/blog/2013/07/28/cay-haneye-destek-olun/

http://www.indiegogo.com/projects/your-contribution-needed-for-cay-hane

 

Kategoriler

Güncel Gündem