Yalçın Akdoğan: Türkiye romantik değil

Yalçın Akdoğan, AK Parti’nin izlediği dış politikaya eleştirilere yanıt vererek, Türkiye’nin duygusal veya romantik değil, ahlakilik içinde hareket ettiğini yazdı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi başdanışmanı Yalçın Akdoğan, Yeni Şafak gazetesinde Yasin Doğan takma adıyla kaleme aldığı yazıda, AK Parti hükümetinin dış politikasıyla ilgili eleştirilere yanıt verdi.

Akdoğan, Türkiye’nin dış politikada romantik veya duygusal değil, rasyonelliği ve reel politikayı gözardı etmeyen ahlakilik içinde hareket ettiğini ifade etti.

Akdoğan yazısında, “Türkiye dünyanın hangi bölgesine uzansa, kiminle dostluk kurmaya çalışsa muhalefet bunu bir sorun olarak gördü. Türkiye’yi içe kapamaya çalışan anlayışın dış politikadan anladığı pasiflik, teslimiyet ve sıfır ilişkiydi. ‘Erdoğan Kaddafi ile niye görüştü’ diyenler, sonra ‘Erdoğan Kaddafi’ye niye rest çekti’ demeye başladılar. İktidarın dış politikasının nereden nereye geldiğini eleştirenler, muhaliflerin nereden nereye geldiğini iyi görmelidir. Türkiye romantik veya duygusal değil rasyonelliği ve reel politikayı gözardı etmeyen bir ahlakilik içinde hareket ediyor” ifadelerine yer verdi.

Akdoğan’ın Yasin Doğan adıyla, Yeni Şafak’ta ‘Rejim mi ihraç ediyoruz?’ başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:

Refah Partisi’nden hoşlanmayanların ileri sürdüğü iddialardan birisi, ‘rejim ithal etme’ydi. RP’nin İran’dan veya Suudi Arabistan’dan rejim ithal edeceği, İslami devlet düzeni kuracağı, şeriatı getireceği gibi söylemler geliştirilirdi. O gün ‘Mollalar İran’a’ başlığı atan Kemalist gazeteler bugün İran’dan gelenleri ağırlama merkezi gibi çalışıyor, hükümetin aleyhine olan her türlü İranlının görüşünü başköşeye taşıyor.

İç siyasette irtica yaygarası yapanlar dış politikayı da ‘İslamlaşma fobisi’ üzerinden okuyordu. Hiçbir gerçekliği olmayan bu iddiaları yapan zihniyet zaman içinde Türk siyasetinde marjinalliğe mahkûm oldu. Ne Türkiye rejim ithal ederek İran veya Suudi Arabistan’a dönüştü, ne de iç siyasette bu söylemler ciddi bir karşılık buldu…

O gün RP’ye ‘rejim ithal etme’ yakıştırması yapanlar bugün AK Parti’ye ‘rejim ihraç etme’ suçlaması yapıyorlar. O günkü kaygının temelinde şeriat korkusu veya bu korkuyu istismar etme düşüncesi vardı. Peki, bugün hangi kaygıyla veya korkuyla hareket ediliyor? AK Parti nasıl bir anlayışı veya rejimi ihraç etmeye çalışıyor?

AK Parti ile Türkiye’nin laik ve demokratik karakteri değişmedi. Aksine demokratik görünümü daha da güçlendi. Değişen tek şey, AK Parti’nin Türkiye’nin yüzünü hem doğuya, hem batıya çevirmesi, bu karakterini Müslüman bir ülke sıfatıyla öne çıkarması oldu.

Türkiye’nin üyeliğinden hazzetmeyen bazı Avrupa Birliği üyesi ülkelerin Türkiye’nin Müslüman karakterini bir sorun olarak algıladığını biliyoruz. AB’nin evrensel değerleriyle değil din taassubuyla meseleye yaklaşan ülkelerin bu tavrının yanlışlığı zaten sıklıkla vurgulanıyor.

Türkiye’yi ‘demokrat değil’ diye ötelemeye alışan Avrupalı ülkeler bu sorun ortadan kalkınca asıl niyetlerini ortaya koydular, Müslüman vasfının altını çizdiler.

Ortadoğu’daki Müslüman ülkeler ise Türkiye’yi laik diye ötelemeye alışmışlardı. Türkiye’nin hem Müslüman hem demokrat kimliğini öne çıkarması bu ülkeleri batılılardan daha fazla rahatsız etti. Oysa Türkiye’nin batıya Müslümanlık, doğuya laiklik ihraç edecek hali yok. Ama Müslüman dünyasına demokrat görünümle çağrı yapma şansı var. Zaten rahatsızlık veren de bu… Mısır’daki kısmi demokratikleşmeye bile tahammül edilememesinin ardında Ortadoğu’ya yeni bir parametrenin girmesi, yani halkların iradelerinin önemsenmeye başlaması yatıyor.

Türkiye’nin bölgesel etkinliğinden rahatsız olan ülkeler öncelikle ‘model ülke-örnek ülke’ köpürtmesi yaparak rahatsızlık uyandırmaya çalıştılar. Arap asabiyesi ve gururunu tahrik eden bu söylemler, Türkiye’ye antipati duyulmasını sağlamaya çalıştı. Bu yüzden AK Parti iktidarı sürekli olarak kendisini model veya örnek olarak görmediğini ama dostane ve kardeşane işbirliğine açık olduğunu vurguladı. Geçmiş zamanlarda Türk cumhuriyetlerinde estirilen ‘Türkiye abilik taslıyor’ propagandasının benzerini Ortadoğu için devreye koydular.

Ardından ‘Osmanlıcılık’ yakıştırmaları ile Arapların kaygıları kaşınmaya çalışıldı. Türkiye elbette geçmişiyle gurur duyar ve tarihin kendisine yüklediği misyonu gözardı edemez. Ancak bu geçmişi bugüne taşımak şeklinde romantik bir özlem veya başka ülkeleri hizaya getirme çabası falan olamaz. İlişkilerin tarihi niteliğine yapılan vurgular bu meyanda çarpıtılmaya çalışıldı.

Dış politikada eksen kayması iddiaları, Türkiye’nin ilişkileri AB ve ABD ile güçlü tutması sebebiyle karşılık bulmadı.

Dış politikada sıfır sorun yaklaşımıyla geliştirilen açılımları eleştirenler bugün tam tersi şeyleri söylüyorlar. Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini derinleştirmesi sorun oldu, Ermenistan açılımı sorun oldu, Gürcistan’dan Yunanistan’a kadar komşularla yakınlaşma sorun oldu, İsrail’le işbirliği de sürtüşme de sorun oldu, Afrika ülkelerine yöneliş sorun oldu, Libya-Mısır’la iyi ilişki kurma çabası sorun oldu. Türkiye dünyanın hangi bölgesine uzansa, kiminle dostluk kurmaya çalışsa muhalefet bunu bir sorun olarak gördü. Türkiye’yi içe kapamaya çalışan anlayışın dış politikadan anladığı pasiflik, teslimiyet ve sıfır ilişkiydi. “Erdoğan Kaddafi ile niye görüştü” diyenler, sonra “Erdoğan Kaddafi’ye niye rest çekti” demeye başladılar. Oysa Türkiye dostluk elini uzatırken de iyi niyetli ve haklıydı, hakikati haykırdığı ve tepki gösterdiği zaman da haklı. Türk dış politikasını eleştirenler Türkiye’nin söylemlerinin haklılığına laf söyleyemiyorlar.

İktidarın dış politikasının nereden nereye geldiğini eleştirenler, muhaliflerin nereden nereye geldiğini iyi görmelidir. Türkiye romantik veya duygusal değil rasyonelliği ve reel politikayı gözardı etmeyen bir ahlakilik içinde hareket ediyor.

Kategoriler

Güncel Türkiye Basın