Bir bellek yolculuğu olarak Ali

Ortalığı yine yalan, yine riya mı kapladı, gücü yeten, göze alabilen için çözüm var. Acilen bir şiir kitabına sığınmalı! Ve eğer okurlarına kavuşması da sıcak yaz aylarına denk gelmiş, yepyeni bir kitaba varsanız, küçük İskender’in ‘Ali’sine buyuracaksınız.

KARİN KARAKAŞLI

Ortalığı yine yalan, yine riya mı kapladı, gücü yeten, göze alabilen için çözüm var. Acilen bir şiir kitabına sığınmalı! Ve eğer okurlarına kavuşması da sıcak yaz aylarına denk gelmiş, yepyeni bir kitaba varsanız, küçük İskender’in ‘Ali’sine buyuracaksınız.

Şiirin en büyük gücü zaman ve mekân boyutlarını aşabilmesi. 1985’ten bu yana bu alanın en özgün ve üretken seslerinden biri olan küçük İskender, ‘Ali’de bu boyutsuz uzamda okuru bir köşeden diğerine savuruyor ta ki karnınızın çekildiğini hissedinceye kadar.

Ali

küçük İskender (Derman İskender Över)

Sel Yayıncılık

133 sayfa.

Tıp ve sosyoloji eğitimini son sınıfa kadar getirip bırakan küçük İskender, insanın ve toplumun ruhuna salladığı neşterle en mahrem imgelere ulaşmış bir kez daha. Sanki ar ve utancı yeniden tarif eder gibi. Sıradanlaştırılan, kılıf uydurulan günlük hayat ve burjuva toplum yozluklarının yerine insanın çıplak hakikatinden devşirilmiş yeni değerler koyuyor. Bunları şehrin batakhanesi olarak görülen arka sokaklarda, bir aşkın ayrılık noktasında, resmi tarihin binbir yalanının ifşasında buluyor. Gerisi yüzümüze fırlatılan o sözler. Biraz yanağınız, kolunuz, bacağınız kanayabilir çünkü şiir zaten kanırtandır.

Şiir bazen kehanettir çünkü insanı da toplumu da iliğinden bilir. Kitaba ismini veren ‘Ali’ şiiri, Gezi direnişi sırasında gencecik öğrenci Ali İsmail Korkmaz’ın dövülerek feci şekilde öldürülüşüne denk geldi. ‘Öyleyse ben size hep Ali diyeceğim/Aşk bazen çok Ali/Mehmetler ölüyor, Aliler öldürülüyor çünkü’ dizeleri kıyım döngüsünün tarifine dönüştü. Bu aynı zamanda poetik politik dilin gücünün de ifadesiydi.

Kanona ve düzene karşı 

Şiir her daim anarşidir çünkü düzenle, erkle, normla derdi vardır. Nitekim küçük İskender mizah dolu dizelerle edebiyat kanonuna ve edebiyatın ‘ehil’ kılınma gayretlerine de muhalif sesinin yükseltir.

Efendi takılacaktım, beni 6 sınıf kitaplarına alacaklardı-

beceremedim

Aruz vezniyle şiir yazacağıma gidip Berlin’de bir gay clup’ta…

Neyse onu sonra anlatırım. Anlatmazsam da edebiyat tarihçisi bulsun

Sırf Veli Orhan’la uğraşacak değil ya!

Parçalanan derin nehirlerin, ters okyanus sağanakların, toprağın kafasını ısırarak kopartan ağaçların diyarında aşkın acısı alabildiğine sahicidir. küçük İskender’in şiirinde aşk, hayatın imtihan yeridir. İhanet, yitiriş, kahredici küçük ayrıntılar her şey yeniden örülür. Bundan sebep ayrılığın da hakkı verilir:

Bir gün tercüme edilemez bir şeye dönüşürsek

İsmimi sana bırakıp dönerim geldiğim yere

O zaman ikimiz de anlarız ki tanrı vaatte bulunmaz

Sadece ayrılıktır bizim bilip bileceğimiz tek terbiye

Ayrılığın kaçınılmazlığında, aşk hakkını ister. Ödeşirsin. Bir zaman sevdiğin sende varlığından bihaber yaşayageldiğin pencereleri açmıştır. Onun yokluğunda camlar çarpar, hatta kırılır. Ama o pencereler bir kez açılmıştır ya, onlarla yaşamayı öğrenirsin. Hatalarına şükretmeyi yolun sonunda:

ya bekleyecek  ya da gideceksindir

beklesen, beklediğin sadece sıkıntı

gitsen, gittiğin herkesin bildiği avuntu

 

insan, sadeleşmeye önce aşklarından başlar

geriye kalan tüm hayaller zaten hep gürültü

 İnsanlık tarihinin özeti

‘Güzeldik aslında, bizi tarih yazarak kirlettiler’ dediğinde, küçük İskender’in resmi tarihin tuzaklarına karşı herkesi uyaracağını biliriz. Bir gencin ölüsünü almaya giden kızı, “biber gazı, tuz ruhu, siyanür, cop ve hakeza sosyal sevgi gösterisi”ni paylaşırken, çatışmaların tam ortasından geçirirken bizi, susulmuş ne varsa, bir sinema filmi misali o inkâr edilen karelerin tam ortasına düşeriz.

Aşkla savaş, bireyle toplum araba kazası misali toslayacaktır birbirine. Öyle de olur ve koca bir insanlık tarihi, unutulmaz iki isim tamlaması ile anlatılır. İzi kalır.

seni ilk gördüğüm günü. Onu hatırladım sırdaş aklımla; ben aklıma

tüm yalnızlığımı paylaşırım, saklamam ondan tuhaflığımı. İnsanlık

tarihini özetle derdin bana, kolay: Mağara Adamı ile Mağaza Adamı

arasındaki süre topu topu; ama bu şerefsiz sonbahar yoktu olay

esnasında, şimdi var. Şimdi suyun kaldırma kuvveti, yerçekimi,

merkez kaç bitti, biz başladık. Şimdi sonbahar var. Mağara yine geldi.

Kendi mağaranın duvarlarına çiz beni sapı kırık kristal bir usturayla

incelikle. Seyrelsin dışarıdaki titreşim ve saat bilmem kaç itibariyle

hareket edecek olan taşıtlar.

Onlar bizim suskunluğumuzla hep yaşıtlar.

küçük İskender’in ‘Ali’si uzun süreli yanınızda taşıyacağınız bir kitap. Her baktığınızda yeni bir söz bulacaksınız içinde çünkü tam da o an, o söze ihtiyacınız olacak. ‘Ali’ mevsimsiz de bir kitap. Ağustos’un nemli sıcağında da Ocak ayının buz kestiren ayazında da diyecek sözü olacak. Şairi en çok kendi şiirleri tehdit eder. Hele de yıllardır yazıyorsa… Ya bu kez olmazsa, ya bir tekrar bir tükenmişlik çıkarsa ortaya?.. küçük İskender hayat kadar edebiyat karşısında da sahicilik sınavını gönül rahatlığı ile veriyor. Çıta bir kez daha yükselmişken, sıra okurların sınavında. Şiir, muhatabını bekler ne de olsa.

Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ