Bireycilik kuramlarının eleştirisi

Metodolojik bireyciliğin ne/nasıl olduğundan yola çıkan ‘Metodolojik Bireyciliğin Eleştirisi’, oldukça kapsamlı bir çalışma. Zira Vefa Saygın Öğütle, metedolojinin de önüne geçen sözkonusu doktora tezinde, Max Weber, Karl R. Popper, Jon Elster gibi dünyaca ünlü sosyal bilimcilerin tartışmalarını referans alıyor

AYSEL SAĞIR

Metodolojik bireyciliğin ne/nasıl olduğundan yola çıkan ‘Metodolojik Bireyciliğin Eleştirisi’, oldukça kapsamlı bir çalışma. Zira Vefa Saygın Öğütle, metedolojinin de önüne geçen sözkonusu doktora tezinde, Max Weber, Karl R. Popper, Jon Elster gibi dünyaca ünlü sosyal bilimcilerin tartışmalarını referans alıyor.

Metodolojik bireyciliğin tarihsel kökenleriyle birlikte, konuyla ilgili temellenmiş önkabullere yönelik eleştiriyi de yanına alan çalışmada, bireyciliğin, iktisadi ve siyasi liberalizmin bire bir sonucu olmadığı gerçeği daha başından teslim ediliyor. Böylelikle, metodolojik bireyciliğin ne olduğuyla ilgili derinlemesine bir alan açıyor Öğütle. Peki, nedir metodolojik bireycilik? Öncelikle, her bir düşünür farklı yaklaşım sergileseler de, insan davranışına yaklaşımı benimseyen iktisat teorisi ve diğer sosyal bilimler, üç ilkeye dayanma eğiliminde birleşiyorlar.

Metodolojik Bireyciliğin Eleştirisi

Vefa Saygın Öğütle

Ayrıntı Yayınları

413 sayfa.

Metodolojik bireycilik ilkesi; “Tüm sosyal fenomenler -sosyal yapı ve sosyal değişime de dahil ilke, yalnızca bireylere onların davranışlarına atıfta bulunan açıklamalar vasıtasıyla açıklanabilirler. İkincisi, rasyonalite ilkesidir: Bireyler, inançları verili kabul edildiğinde, arzularını en iyi şekilde gerçekleştiren eylemlerde bulunmayı seçerler. Üçüncüsü, öz-çıkar ilkesidir; Bireyelerin arzuları, değişmez bir biçimde öz-çıkarlarından temellenir ve sıklıkla maddi öz-çıkar olarak düşünülür.” Tartışmalar ise sözkonusu ilkeler etrafında şekilleniyor. Metedolojik süreç, yani rasyonel seçim teorileri süreci, özellikle 19.yüzyılın ikinci yarısından itibaren başlayarak, yirminci yüzyılın sonundan bugüne kadar gelerek tartışmanın odağına oturuyor.

Epistomolojik ve sosyo-ontolojik

Çalışmanın ilk bölümünde, metodolojik bireyciliğin, sosyal düşünce tarihinin hangi bağlamında ortaya çıktığını ve tam olarak teorik özünün ne olduğunu ortaya koyan yazar, bu bölümde, metodolojik bireyciliğin “salt metodolojik bir ilke olup olmadığını”nın altını çizerek, formülasyonun epistomolojik ve sosyo-ontolojik önkabullerini görünür kılıyor. 19. yüzyıl Fransız, Alman ve Britanya düşünce geleneklerinden yola çıkılarak her birinin bireycilik davranışları karşılaştırılıyor.

İkinci bölümde ise, Weber’in metodolojik bireycilik anlayışının genel  metodolojisiyle ilişkisi üzerine detaylı bir taştırşma yer alıyor. Böylelikle ikinci bölüm; “İdeal-tipik kavram- inşasının hedefi, daima, kültürel fenomenlerin sınıflandırılmasal ya da ortalama karakterini değil, daha ziyade biricik bireysel karakterini açıkça belirgin hale getirmektedir” ve “Hatanın kaynağı, ‘psişik’ kavramında yatmaktadır. Fiziksel olmayan her şeyin, ipso facto (sırf bu nedenle) psişik olduğu savunulmaktadır. (...) Oysaki bir aktörün, yapmaya niyetlendiği belirli bir eylemin belirli spesifik çıkarlara katkıda bulunup bulunmayacağına ilişkin geliştirdiği rasyonel muhakeme ve buradan hareketle vardığı karar, ‘psikolojik’ mülahazalar dikkate alınarak bir nebze olsun daha anlaşılır kılınmış olmaz, halbuki sosyolojinin (ve iktisadın) inşa ettiği yasalardan çoğunun temelinde kesinlikle bu tür rasyonel varsayımlar bulunmaktadır” gibi Weber’in tezlerinden hareket ederek genişliyor.

Evrensel sosyolojik yasalar

Üçüncü bölümü de, Popper ve tilmizlerinin metodolojik bireycilik ve genel olarak sosyal bilim anlayışlarının incelenmesi kapsıyor. Burada yazar, “Popper’ın konuyla ilgili temel kavram ve fikirlerini (evrensel sosyolojik yasalar, durum mantığı ve parçalı sosyal mühendislik) serimleyecek ve metodolojik bireyciliği deklare ettiği” pasajları aktarıyor.

Dördüncü bölümde ise, Elster’ın metodolojik bireycilik anlayışını inceliyor. Burada da, Elster’ın,  Marx, Weber ve Popper karşısında metodolojik bireycilik tutumlarını biçimleyen bir Elster görüyoruz karşımızda. Ardından da, Elster’ın “metodolojik bireycilik anlayışının ontolojik indirgemeci karakterini, rasyonalite ilkesine, sosyal normlara ve sosyal kurumlara ilişkin geliştirdiği mülahazalar” üzerinden serimlenmesini. Böylelikle de, Elster’ın teorisinin “metodolojik bireyciliğin sosyo-ontolojik teziyle tutarlı” olduğu gerçeğine varılıyor. Sonraki bölümlerde de tartışma devam ediyor, taa ki sonuç bölümünde metnin genel bir değerlendirmesi yapılana kadar. Zira yazar, “realist hedeflere kilitlenmeyi, sosyoloji için mümkün” kılmanın kapılarını aralayarak  “natüralizmin mümkün ve gerekli” olduğunun altını çizmek istiyor.

Ama daha da önemlisi, metodolojik bireycilik tartışmasının asıl odağına, “sosyal yapıların, gerek ‘bireysel’ gerekse ‘kolektif’ zihinlerimizin ürünü olmadıkları” anlamı yerleşiyor. “Sosyal yapıların niçin oluştuklarını ve nasıl işlediklerini açıklamak, yani ‘şeylerin mantığı’nı açığa çıkarmak; Sosyolojinin ve genel olarak sosyal bilimlerin realist” görevi olduğu gerçeğiyle kitabın teması da yerine oturuyor.

Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ