Biz buradayız sevgili okur, sen neredesin?

Birkaç ay önce raflardaki yerini sessiz sedasız alan, Kerem Eksen’in ilk romanı ‘Buradayız’ın kahramanı Selim bu cümle ile başlar hikâyesini anlatmaya. “Daha önce birkaç kez roman yazmaya karar vermiş, ancak hadisatın sularına kapılıp gitmiştim, sahi, demiştim daha sonradan, bir roman yazacaktım ben hani, ne oldu? Ancak bu kez farklıydı...”

BÜRKEM CEVHER

“Mayısın sonlarına doğru bir akşamüstü roman yazmaya karar verdim.”

Birkaç ay önce raflardaki yerini sessiz sedasız alan, Kerem Eksen’in ilk romanı ‘Buradayız’ın kahramanı Selim bu cümle ile başlar hikâyesini anlatmaya. “Daha önce birkaç kez roman yazmaya karar vermiş, ancak hadisatın sularına kapılıp gitmiştim, sahi, demiştim daha sonradan, bir roman yazacaktım ben hani, ne oldu? Ancak bu kez farklıydı...” ‘Buradayız’, Selim’in roman yazamama hikâyesidir bir bakıma. Ancak kitap, bir yazarın yaratamama sıkıntısından ziyade, Selim’in “hadisatın sularına kapılıp gitmesini” anlatır.

Selim’in bir türlü yazılamayan romanı

Buradayız

Kerem Eksen

Alef Yayınları

180 sayfa.

Bir roman yazmaya karar veren Selim, romanı için notlar tutacağı bir defter almak ister ama o defter bir türlü alınamaz. Defter olmayınca, roman da bir türlü yazılamaz. İyi bir roman yazabilmek için edebiyat tarihinin iyi ve önemli romanları okunmalıdır, diye düşünür. Kendisi de bazı yazarları sever ve okur, ama okunacak çok roman vardır daha. Kitapçıya gidilir, o romanların bazıları alınır – Ahmet Mithat, Thomas Bernhard, Balzac... Ancak o romanlar da okunamaz. Onları okuması gerektiğini bilir Selim, ama her türlü zorunluluktan sıkıldığı için bu romanlardan da sıkılır. Birçok yeni yazar gibi o da Orhan Pamuk’un yazma disiplinine imrenir. Fakat kendisi bir türlü o disipline giremez, hatta bunun için çabalamaz bile.

Pek çok insanın muzdarip olduğu erteleme alışkanlığı Selim’in de derdidir: “Kızdım kendime. Bu serseriliğe bir son vermem, hayatımı düzene sokmam gerekiyordu. Önce odamı adam edecek, çalışma masamı toparlayacak, daha da önemlisi kitaplığıma bir düzen kazandıracaktım. Fakat günlerden Cuma olduğunu ve geç de olsa kalkıp yayınevine gitmem gerektiğini biliyordum.” Bir yandan hayatın tüm gailesini boşverip romanına odaklanmak ister, diğer yandan hayata dair her şeyi romanına engel olarak görür.

Bir yayınevinde çevirmen ve editör olarak çalışmanın kendisine entelektüel bir prestij sağladığını bilir ve bunu kullanır. Aslında çok da derin düşünmediğinin farkındadır. İş arkadaşı Yurdaer’in düşüncelerine çok önem verir. Ona göre Yurdaer çok okumuş, okuduklarını hazmetmiş biridir. Pek çok politik tartışmaya onun fikirleri ve sözleri ile katılır. Bir hevesle savaş karşıtı yürüyüşe gider, yürüyüşe gitmeyen ya da gidemeyen arkadaşlarına kızar, onları apolitik olmakla suçlar. Ancak o yürüyüşe gitmesinin asıl sebebi –bunu kendine bile itiraf edemese de– başkadır; kardeşinin arkadaşı Bahar’a rastlayabilmektir amacı.

Selim, çevremizde gördüğümüz birçok insandan farklı değildir. Pek çok önemli karar alır, bunların çok azını hayata geçirir. Biraz okumuştur ama fikirlerinin çoğunu başkalarından edinmiştir. Kendinden ve fikrine değer verdiği üç-beş kişiden başka herkes cahildir, haksızdır ona göre. Yine de politik doğruculuktan vazgeçmez. Bir kavga ânında babasına söylediği sözler, aslında kendisinin de başkalarına yüksekten baktığını fark etmesine neden olur: “Bakkala-manava ne kadar kızsam da böyle laflar almam ağzıma, onlara cahil sürüsü falan demem, öyle düşünsem bile kendimi tutarım, daha efendi laflar ederim.” Ancak başka bir kavga esnasında, bu kez ev arkadaşı Onur’a “... Avrupa’ya gidince bir haller oldu sana, bir kırıtmalar falan...” der ve bu sözleri toparlayamaz, Onur’la arası açılır. Yine de kendini suçlu bulmaz. Sonunda annesinin yanına gidip bir süre dinlenmeye karar verir, ama roman yazma kararı baki kalır: “Annem sessiz salonumuzda sofrayı kurarken, galiba, diyecektim içimden, bir roman yazacağım ben. Evet, bunu mutlaka yapacağım.”

Romanın birçok yerinde ‘önemsizleştirme’ ve ‘temas etme’ kavramları kullanılıyor. Selim hoşlanmadığı ya da işine gelmeyen sözleri söyleyen kişileri önemsiz, dikkate alınmaz hale getirir ki, söylenenler canını sıkamasın. Bu kişi babası da olabilir, düşüncelerine çok değer verdiği Yurdaer de. Birinin önemsizleşmesi için, Selim’in anlık düşünceleriyle çatışan fikirlere sahip olması yeterlidir. ‘Temas etme’nin anlamı ise, ‘bir şey ifade etmek’, hatta ‘hoşa gitmek’tir Selim için. Selim her iki kavramı da yüzeysel bir çerçevede kullansa da, yazarın felsefeci kimliğinin etkileri romanda kendisini gösterir.

Kitabın pek çok yerinde Marx, Céline, Oğuz Atay gibi düşünür ve yazarlara göndermeler var. Kerem Eksen, Selim üzerinden hem edebiyat tarihinin önemli yazarlarına atıfta bulunuyor, hem de pek çok yeni yazarın Dostoyevski ve Orhan Pamuk takıntısını nükte konusu yapıyor. Romanın kendine özgü, ince bir mizahı var; Selim’in, Dostoyevski’ye öykünmenin de ötesinde ona dönüşmesi, fakat sadece su içerken dönüşmesi, bu mizahı iyi yansıtan bir örnek.

Kerem Eksen, bu ilk romanında, çok sıkıcı olabilecek bir dibe vurma hikâyesini, sade bir olay örgüsü içinde ama çok akıcı ve eğlenceli bir şekilde anlatıyor. Abartılı dil oyunları barındırmayan, yalın ve güçlü bir Türkçe ile yazıyor. Mizah ve ironi kitabın büyük kısmına hâkim olmakla birlikte, bir ‘komik olma’ çabası söz konusu değil. ‘Buradayız’, ölçülü mizahı ve ironisi, sağlam ve güzel dili ile, okuma zevki vadeden bir roman.

Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ