Diyarbakır’ın ‘gayriresmi tarihi’nden sayfalar

Ermeni tehciri ve soykırımı üzerine son dönemde önemli çalışmaların varlığına şahit olduk. Tehcirin ve akabinde gerçekleştirilen soykırım eyleminin değişik veçhelerini Osmanlı ve Ermeni arşiv belgeleri başta olmak üzere...

ÜMİT KURT

Ermeni tehciri ve soykırımı üzerine son dönemde önemli çalışmaların varlığına şahit olduk. Tehcirin ve akabinde gerçekleştirilen soykırım eyleminin değişik veçhelerini Osmanlı ve Ermeni arşiv belgeleri başta olmak üzere inceleyen ve bu minvalde resmi Türk yazımını da yerle bir eden bu tür çalışmalar bize Ermeni soykırımı kararını alan ve bunu kuvveden fiile çıkaran İttihat ve Terakki iktidarının teşkil ettiği devletin merkezi siyasi elitlerinin rolünü, eylemlerini ve Ermenilerin imhasına yönelik uygulamalarını çarpıcı ve ikna edici bir biçimde ortaya koydu.

İT’nin suç ortağı arayışı

Diyarbakır Tebliğleri: Diyarbakır ve Çevresi Toplumsal ve Ekonomik Tarihi Konferansı

Yayıma Hazırlayan: Bülent Doğan

Hrant Dink Vakfı Yayınları

448 sayfa.

 

Fakat yine de Ermeni tehciri ve soykırımı literatürünün bilhassa yerel tarih yazımı çalışmaları açısından bir eksiklikle malul olduğunu söylemek mümkün. En nihayetinde Anadolu’nun neredeyse tamamında vuku bulan Osmanlı Ermeni vatandaşlarının köklerinden kopartılıp köklerinin kurutulması eylemi hiçbir biçimde tek başına İttihat ve Terakki iktidarının merkezdeki elitlerinin tek başına yapabileceği bir şey değildi. Burada Zeytun’daki, İskenderun’daki, Antep’deki, Adana’daki, Diyarbakır’daki, Konya’daki yerel elitlerin, eşrafın ve yerel halkın desteği ve rızası olmadan bu tür büyük etnisite mühendislikleri ve toplumsal yıkım ‘projeleri’ zinhar gerçekleştirilmezdi. Toplum sosyolojisini çok iyi tahlil eden İttihatçı kadrolar bunun farkındaydı ve bu nedenle Anadolu’nun her yerinde halkı bu suça ‘ortak’ etmek ve ‘katılımlarını’ sağlamak adına değişik motivasyonlar ve destek mekanizmaları devreye sokuldu. Bu motivasyonların başında Ermeni mallarının söz konusu yerel eşraf arasında paylaştırılması vaadi geliyordu.

Dolayısıyla, Ermeni tehciri ve soykırımının hem tarihçilik açısından daha iyi anlaşılması ve nüanslı bir biçimde analiz edilmesi hem de inkar siyasetinin içinin ne derece boş olduğunu göstermek bakımından bu kitlesel katılımın büyük ölçüde etkili olduğu aşırı şiddet eyleminin mikro düzeyde yerel tarih çalışmalarıyla ortaya konulması büyük önem arz ediyor. Bu nedenle Antep’de, Diyarbakır’da, Bitlis’de, Van’da, Erzurum’da, Dersim’de vs. gibi yerlerde Ermenilerin ve Türk olmayan diğer gayrimüslim unsurların başına gelen akıbeti anlatan yerel tarih araştırmlarına şiddetle ihtiyacımız var.

Osmanlı yıkılırken olup bitenler

Tam da bu noktada Hrant Dink Vakfı son derece önemli ve hayati bir çalışmaya imza attı. Bundan tam bir yıl önce büyük emek sarfederek gerçekleştirdiği ‘Diyarbakır ve Çevresi Toplumsal ve Ekonomik Tarihi Konferansı’nı kitaplaştırarak araştırmacılara muazzam bir kaynak eser sunmuş oldu. Geç dönem 19. yüzyıl ve erken dönem 20. yüzyıl Diyarbakır tarihini Ermenisi, Süryanisi ve diğer bütün renkleriyle ortaya koyan bu çalışmada sunulan birbirinden değerli tebliğler makaleler eşliğinde bir araya getirilmiş oldu. Bir anlamda bu çalışmanın Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmaya yüz tuttuğu bir tarihsel dönemin Diyarbakır merkezinde bize bir serencamını sunduğunu da ifade etmek mümkün.

Çalışma başta Amerikalıların penceresinden 19. Yüzyılın Diyarbakır’ının bir panoraması; Osmanlı dönemindeki Diyarbakır’ın demografik yapısı ve toprak denetimi meselesi; vilayetin 1915 öncesi Ermeni Nüfusunun hesaplanması; 1915 öncesi Diyarbakır kırsalındaki Ermeniler ve Kürtler arasındaki ilişkiler; Diyarbakır’da sivil devlet eğitimin ortaya çıkışı; Diyarbakır Süryanileri; Diyarbakır yangınları; Diyarbakır Ermenilerinin mallarının akıbeti; Diyarbakır’ın sosyoekonomik dönüşümünde Ermeni mallarının rolü gibi bu dönemi çalışan tarihçiler için altın değerinde işçilik ve malzeme sunuyor.

Birinci Dünya Savaşı yıllarında yaşanan ve Diyarbakır’ın toplumsal topoğrafyasını geri dönülmez bir biçimde trajik olarak değiştiren bu felaketi anlamak ve anlamdırmak adına bu çalışma hayati önem taşıyor.

Kitabın erdemi

Türkiye’nin geçmişle ilişkisinin tarihine egemen olan ‘nisyan katmanları’ vardır. Bu katmanların harcını devlet eliyle ‘unutma’ ve ‘bastırma’ oluşturur. Tam da bu kertede bu kitabın erdemi kendisini ifşa ediyor. Çünkü nisyan kültürüne karşı hatırlama kültürünün ve geçmişle hesaplaşma politikasının hayati gerekliliğini bu kitap vesilesiyle tartışmak tüm vicdanlara bir çağrı; sorumlu, olgun ve etik bir birey olmak adına Kantçı bir çaba ve son kertede Türkiye’de toplumsal demokratikleşme ve bir arada yaşama iradesinin tohumlarının atılması ve yeni nisyan katmanlarının önüne geçilmesi açısından onurlu bir başlangıç.

Konferasın açılış konuşmasını yapan Osman Baydemir’in altını çizdiği üzere gerçeği bilmek ve kabul etmek zorundayız. Gerçekle yüzleşmediğimiz sürece, geleceği de inşa etmek şansına sahip değiliz. Aslında Nietzche’nin dediği gibi “insan unutmayı bir türlü öğrenemeyip de hep geçmişe bağlı kaldığı için şaşar durur kendine de: İstediği kadar ileri ve çabuk yürüsün, zinciri ile birlikte yürür, hızla akıp geçen olaylara bağlıdır gene de. Şaşılacak bir şey: An, birden burada, bir yok, daha önce bir hiç, daha sonra bir hiç, yine de bir hayal gibi yeniden gelir ve daha sonraki bir an’ın rahatını kaçırır. Zaman tomarından boyuna bir yaprak çözülür, düşer, uçup gider-birden yeniden insanın kucağına geri döner. İşte o zaman insan ‘anımsıyorum…’ der.”

Bizim de ‘anımsıyorum’ dememiz gereken Diyarbakır’ın nam-i diğer kadim Amed’in ne kadar bir Kürt şehri ise, en az o kadar bir Ermeni, bir Keldani, bir Süryani, bir Ezidi şehri olduğudur. En azından belki bu sayede bu ‘yokluklar’ı ‘var’edebiliriz. Bu çalışmaya emeği geçen herkese sonsuz şükran borçluyuz.

Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ