Obama’nın fotoğrafçısı anlatıyor

Scout Tufankjian, ABD Başkanı Barack Obama’nın her iki seçim kampanyasında da aktif görev aldıktan sonra daha da ün kazandı. 2008’deki seçim kampanyasında ne Obama’nın ücretli çalışanıydı ne de kampanya ile herhangi bir bağı vardı. Haber yapan bir muhabirdi, ancak o kadar dikkat çekici fotoğraflar çekti ki, 2012’de Obama’dan birlikte çalışma teklifi aldı ve bu işi kabul etti.

BERGE ARABİAN
arabianberge@hotmail.com

Scout Tufankjian, Brooklyn, New Yorklu bir foto muhabiri ve 16 yıldır bu işi yapıyor. Ermeni bir babanın ve İrlandalı bir annenin kızı… 4 yılı Gazze’de olmak üzere çoğunlukla Ortadoğu’da çalıştı ve başka pek çok yere seyahat etti. En çok da Suriye, Lübnan ve Ermenistan’ı fotoğrafladı. ABD Başkanı Barack Obama’nın her iki seçim kampanyasında da aktif görev aldıktan sonra daha da ün kazandı. 2008’deki seçim kampanyasında ne Obama’nın ücretli çalışanıydı ne de kampanya ile herhangi bir bağı vardı. Haber yapan bir muhabirdi, ancak o kadar dikkat çekici fotoğraflar çekti ki, 2012’de Obama’dan birlikte çalışma teklifi aldı ve bu işi kabul etti. Bu dönemin çalışmalarını ise ‘Yes We Can’ (Evet Yapabiliriz) isimli bir kitapta topladı.

Tufankjian şu anda, dünyanın birçok yerinde yaşayan Ermeni toplumlarını ziyaret ederek fotoğrafladığı ‘The Armenian Diaspora Project’ (Ermeni Diasporası Projesi) isimli bir çalışma yürütüyor. Başarılı fotoğrafçının müşterileri arasında Newsweek, Essence, US News & World Report, Le Monde, Newsday ve The New York Times gibi dünyanın önde gelen medya kuruluşları var.

Ne tarz çalışmalar yapıyorsun?

Foto muhabirlerinin işigenellikle trajediler üzerinedir. Benim eğilimim isetrajedilere rağmen hayatlarını yaşamaya çalışan insanları fotoğraflamayönünde. Ezilmiş insanlardan ziyade insanların bu trajediler karşısında nasıl ayakta kaldıklarıyla ilgileniyorum. Yenilgi değil kurtuluş hikâyeleri… Haiti’de yaralı olmalarına karşın insanların çocuklarını mutlu etmek için çadır kamplarını yuvaya dönüştürme gayretlerinden ne kadar etkilendiğimi hatırlıyorum. En kötü şartlarda bile insanların ayakta kalma mücadeleleri beni çok etkiliyor. Şöyle düşünüyorum: Biz fotoğrafçıların insanların hayatına yeni bir pencere açması çok zor… Örneğin, en iyi fotoğraflanan olaylardan biri olan Filistin sorunu, dünyada dev bir klişe olarak da görülüyor: Balaklava ve kar maskesi kuşanmış genç adamlar ya da eşek üzerinde kefiye giyinmiş yaşlı adam fotoğrafları. Bu tür klişeler çok gösterildi. Fotoğrafın savaşları durdurma gücü olduğunu düşünmüyorum. Geçmişte olmadı. Gelecekte olsa harika olur. Ama bunun imkânsız olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla yapabileceğimiz en fazla New York ya da Paris ya da Berlin’deki birine bu olayın bir insanın başına geldiğini ve ölen insanın, bu insan yittiğinde, çok üzülen bir annesi ya da babası ya da eşi olduğunu gösterebilmektir. Meselenin özünde insanlar hep aynı, hayattan üç aşağı beş yukarı aynı şeyleri bekliyorlar. Sevdikleri biriyle yaşamak, çocukları için iyi bir gelecek, bir ev ve bir iş istiyorlar. Hepimizin istediği temel şeyler. Farklı yaşam biçimlerimiz olması, bazı şeyleri farklı yollardan yapmamız önemli değil, ancak isteklerimiz ve özlemlerimiz benziyor. Bir fotoğrafçı olarak insanlar arasında paylaşılan şeylerigöstermek zorundayım; insanlara ne gibi ortak noktalarımız olduğunu göstermek ve insanlar arasında bir bağ kurmak…

Neden fotoğraf çekiyorsun?

İnsanları ve hikâyelerini seviyorum. İnsanlar bunu hissettikleri için hayatlarına girmeme izin veriyorlar. Onları fotoğraflarken onlarla birlikte zaman geçiriyorum. Ancak bazen insanları zorladığınızı; onların sizinle mesafelerini korumaya ihtiyaçları olduğunu hissediyorsunuz. O durumlarda hafif bir iz bırakmaya çalışıyorum. Ama bazen de insanlar sizi hayatlarına misafir ediyorlar, varlığınızdan mutluluk duyuyorlar. Muhabirlikte ‘paraşütleme’ diye bir tabir var. Yani bir vakanın içine düşüyorsunuz, çok hızlı ve çok yoğun çalışmanız lazım, çünkü sonra siz de konuya dâhil oluyorsunuz ve bu pek istenen bir şey değil. Ben bu konuda çok iyi değilim, çünkü bir hikâye üzerinde olabildiğince çok zaman geçiriyorum.

Diaspora Projesi’nden bahseder misin?

Küçük bir çocukken, büyükannemlerin evinde kalırdım. Onlarla arkadaşlarını ziyarete giderdik ve onlar benim çok kötü konuştuğum Ermeniceyi konuşurlardı. Onların dergilerine, gazetelerine bakardım. Bu yayınların arkalarında Hindistan, Etiyopya, Arjantin, Lübnan ya da Suriye’deki Ermeni okullarının resimleri olurdu. Hindistan’da Ermeni olmanın nasıl bir şey olduğunu merak ettiğimi hatırlıyorum. Hindistan’a gidip bir Ermeni ile karşılaşsam ortak bir geleneğimiz olur muydu? Yoksa farklı yerlerde doğup büyüdüğümüz için çok farklı mı olurduk? Büyüyüp fotoğrafçı olduktan ve seyahat etmeye başladıktan sonra gittiğim her yerde çok sayıda Ermeni’ye rastladım. Böylece bu sorularıncevaplarının peşinden gitmeye başladım. Aslında Diaspora projesini yapmayı daha önceleri düşündüm ama yapmadım. Yıllarca bu projeyi erteledim, çünkü Ermenice konuşamıyordum. Sonunda dili öğrenene kadar beklersem sonsuza kadar beklemek zorunda kalacağımı düşündüm. Böylece hem dil öğrenmeye hem de fotoğraf çekmeye başladım. Bütün bir yazı Ermenice dersleri alarak geçirdim. Ancak, Mısır Devrimi, Arap Baharı gibi olaylar üzerine, Ermenice derslerini bırakıp Ortadoğu’ya gitmek zorunda kaldım. Sonra Obama ile ilgili kitabım çıkıp da iyi sattığında‘artık tamam’ dedim. Obama kitabından kazandığım paranın bir kısmını bir kenara ayırmaya ve Diaspora Projesi üzerinde çalışmaya karar verdim. Şimdiye kadar Brezilya, Arjantin, Etiyopya, Lübnan, Hindistan, Suriye, Türkiye, Mısır ve Ermenistan’a gittim. Bu, Diasporanın oldukça geniş bir tanımı…

Örneğin birçok insan, Türkiye’nin Diaspora olmadığını düşünür ama ben daha kapsamlı düşünüyorum. Böylece proje daha az Diaspora, daha çok dünyaya yayılmış Ermeniler hakkında oluyor. Ayrıca Ermenistan’ın kendisi karışık bir konu,çünkü bütün bu insanlar Hayastan’da (Ermenistan) yaşıyorlar ancak kendi ülkelerinin vatandaşlıklarına yeniden girmişler. Lübnan, ABD, İran ya da Rusya’dan gelen bu insanlar Diaspora mı? Ya aileleri Kars’ı terk etmiş ve sınırın hemen öte yanına taşınmış insanlar? Onlar Diaspora mı? Benim Diaspora tanımım çok kapsamlı. Çalışmam da bir tür harmanlama. Projemin yüzde 99’u fotoğraflardan oluşuyor ama aynı zamanda dünyadan 230 kadar Ermeni’yle yapılmış röportajın ses kayıtları var. Bunların bir kısmını kitaba metin olarak dâhil edeceğim.

Dünyanın farklı yerlerinde yaşayan Ermenilerin ortak noktaları neler?

Bence ortak noktaları mizah duygusu ve yemek kültürü. Biz genellikle kilisenin ortak payda olduğunu düşünürüz ama tanıştığım insanların çoğunluğu kiliseye gitmiyor. Dil de birleştirici bir rol oynuyor. Ancak bunların pek çoğu somut olmayan şeyler. Ortak nokta dediğiniz zaman kilise, dil ya da yemekle sınırlı değil aslında. Ortak noktanız dünyaya manevi bakış tarzınızla ilgili. 

En çok Mısır’da zorlandım

Kadın fotoğrafçı olmak Mısır gibi ülkeler dışında avantaj sağlıyor, çünkü biz erkek fotoğrafçıların aksine kadınların hikâyelerine de ulaşabiliyoruz. Sanki batılı kadın fotoğrafçılar hem erkeklerin hem de kadınların hikâyelerine erişme ayrıcalığı olan üçüncü bir cinsiyete dönüşmüş gibi. Mısır ise ayrı bir hikâye; sokak tacizleri salgın halinde… Yabancı düşmanlığı çok yaygın olduğu için bir yabancının orada çalışması da çok zor ama özellikle bir kadın için daha da zor. En çok Mısır’da zorlandım. Neredeyse sürekli taciz ediliyorsunuz ve eğer edilmiyorsanız bu sürekli tetikte olduğunuz içindir. Sürekli tetikteyseniz insanların fotoğraflarını çekmek de zorlaşıyor. Sürekli savunmadaysanız, insanların size açılmalarını nasıl bekleyebilirsiniz ki?

 ‘Araba Çocukları’nı seviyorum

Araba çocukları bir çete değil,bir grup Ermeni genci. Bu resmi gören birçok insan bunun bir Ermeni çetesi olduğunu düşünüyor. Los Angeles’ta Ermeni çeteleri var ama bu çocuklar onlardan değil. Onlara ‘Araba Çocukları’ diyorum. Diaspora Projesindeki en büyük sorun şu: Etiyopya’da akşam yemeği yiyen bir Ermeni ailesi ile Suriye’de akşam yemeğini yiyen bir Ermeni ailesi arasında belirgin bir farklılık yok. Ama Los Angeles öylesine bir yer ki… Ermeni motosiklet çeteleri bile var. Çete derken, sadece beraber motosiklet sürüyorlar. Bu çocuklar da Araba Çocukları. Beraber takılıyorlar, şık arabalarıyla yarış yapıyorlar. İnsanlar onların eşkıya olduğunu düşünüyor ama değiller. Ben onları çok sevimli buluyorum. Bir gün 24 Nisan’dı ve Los Angeles’taki Ermeni mahallesinden Hollywood’a yürüyüş olacaktı. Bu çocuklar otoparka doluştular ve arabalarının her yerine Ermenistan bayrağı yapıştırdılar. Kızlar için poz verdiler, hepsi genç ergenlerdi. Daha yaşlı kuşak, özellikle soykırımdan sonra gelenler bu çocuklara bakıp “Aman Tanrım! Bunlar iyi Ermeniler değiller” diye düşünüyorlar. Ama ben bu fotoğrafı seviyorum.

Bu fotoğraf bundan elli sene sonra hatırlanırsa...

Bay ve Bayan Obama’nın birbirlerine sarıldığı artık simge haline gelmiş bu fotoğrafın Tufankjian ismini tarihe yazdırıp yazdırmayacağı sorusuna Scout, “Kesinlikle hayır. Bu benim hakkımda değil, onlar hakkında, bu fotoğrafın konusu hakkında. Bu fotoğraf bundan elli sene sonra hatırlanırsa, kimse kimin çektiğini hatırlamayacak ve bu benim adımın uzun ya da zor olmasından kaynaklanmayacak. İnsanlar Obama’ları ve seçim gecesini hatırlayacaklar. Hayır, adımın tarihte yer alacağını düşünmüyorum” diye cevap veriyor.

Kategoriler

Güncel Dünya Diaspora