Göçmende devamsızlık esastır

Alâra Kuset, Fransa’da Kosovalı ve Ermeni iki öğrencinin sınır dışı edilmeleriyle birlikte liselerde dalga dalga yayılan protestoları yazdı: Göçmenlere karşı ayrımcı politikalar yeni değil.

ALÂRA KUSET

17 Ekim sabahı, Paris uzun zamandır yaşamadığı kadar hareketli bir güne uyandı: Liseli gençler, 15 yaşındaki Kosovalı Leonarda Dibrani ve 19 yaşındaki Ermeni Khaçik Khaçatryan’ın belge eksikliği bahane edilerek sınır dışı edilmesini protesto etmek için sokaklara dökülmüş, birçok okulda eğitime ara verilmişti. Liselerin önünde barikatlar kurulduğunu duymak, uzaklardan Gezi’deki barikatları özleyenler için pek güzel bir sürpriz oldu elbet.

Gençler, “Fransızlar için değil, herkes için eğitim!” pankartlarıyla yürürken ve İçişleri Bakanı Manuel Valls’in istifasını talep ederken, Valls, Dibrani ve Khaçatryan’ın sınır dışı edilmesinin tamamen yasaya uygun olduğunu, bir bakan olarak sorumluluğunu yerine getirdiğini iddia ederek kendini savunuyordu.

Çingenelere karşı ayrımcı politikalarıyla ünlenmiş Valls’e bu açıklamaları yüzünden tepkiler yağmakta gecikmedi.

Muhalefet partisi Sol Cephe (Front de Gauche) Başkanı Jean LucMelanchon, Twitter hesabından bunun bir utanç olduğunu söyleyerek, Valls’iaşırı sağ parti Milli Cephe’nin başkanı Le Pen gibi davranmakla itham etti. Hükümet partisi Sosyalist Parti (PS) içerisinden de çeşitli çatlak sesler yükselirken, Sosyalist Parti’ye yakınlığıyla bilinen sanatçı JosianeBalasko, bu hükümetten utanç duyduğunu belirtti. Hatta Sarkozy’nin partisi Halk Hareketi Birliği (UMP) vekilleri dahi, LeonardaDibrani’nin okul gezisinde, arkadaşlarının gözü önünde aşağılanarak gözaltına alınmasına tepki göstererek, bunun Sarkozy döneminde asla gerçekleşmediğini söylediler.

Cumhurbaşkanı François Hollande, tepkilerden korkmuş olsa gerek, 19 Ekim Cumartesi günü yaptığı konuşmada, “genç Leonarda” adına çok üzüldüğünü ifade ederek, eğer isterse Fransa’ya geri dönebileceğini, ama bunun Leonarda’nın ailesi için geçerli olmadığını belirtti.

Hollande’ın ağza bir parmak bal çalar gibi yaptığı bu teklife, Leonarda’nın cevabıysa şöyle oldu: “Ailemi terk edip Fransa’ya tek başıma dönmeyeceğim. Okula gitmesi gereken yalnızca ben değilim, kardeşlerim de var.”

Peki, sınır dışı edilme işlemi devlet eliyle uzun süredir “rutin” bir hale dönüştürülmüşken, ne oldu da,Leonarda’nın sınır dışı edilmesi Fransa kamuoyunun bu kadar ilgisini çekti?

Leonarda ilk değil

Resmi rakamlara göre, yalnızca 2012 yılında 36.822 kişi Fransa’dan sınır dışı edildi. Leonarda ile Khaçik, ülkelerine geri gönderilen ilk öğrenciler değil; 2005-2011 yılları arasında 5 öğrencinin sınır dışı edildiğini biliyoruz. Öğrencilerin sınır dışı edilme işlemleriyse, genellikle tatillerde, gizli saklı bir şekilde yapılıyor.

Sokaklara çıkan gençlerin ısrarla bu meselenin sadece Leonarda ile ilgili olmadığını vurgulamasına rağmen, politikacıların ağzından sınır dışı edilen diğer göçmenlere dair tek bir kelime çıkmıyor.

BlandineGrosjean, alternatif haber sitesi Rue 89’da yazdığı yazısında, şöyle söylüyor: “Medyatize etmek için duygusal, yüreğimize dokunan bir hikâyeye ihtiyacımız vardır: Mümkünse genç bir kız ve yerine kendimizi kolayca koyabileceğimiz bir durum (hepimiz okul gezisine gitmişizdir). Eğer Leonarda, diğerleri gibi kendi evinde ve ‘sessizce’ yakalansaydı, kimin umurunda olacaktı?”

“Devlette devamlılık esas” olduğunda...

Birçok göçmen ve insan hakları derneğine göre, Sarkozy döneminde başlayan ayrımcı politikalar, Hollande hükümeti döneminde de hız kesmeden devam ediyor.

BVA’nın anketine göre, Fransızların %74’ü Leonarda ve ailesinin Fransa’ya dönmesine karşı. Bu sonuç, bize ayrımcı politikaların toplumsal boyutta da karşılık bulduğunu gösteriyor.

Göçmen politikalarından bahsedilirken,neredeyse her cümlede “güvenlik” lafının geçtiği, göçmenlerin potansiyel suçlular/teröristler olarak görüldüğü bir ülkede, Leonarda da Khaçik de, sınır dışı edilen ilk öğrenciler olmadıkları gibi, son da olmayacaklar.

Kimi zaman kibirli bir bakışla, kimi zamansa aşağılayıcı bir şakayla ötekileştirilen siyahlar, Çingenelerin yakıp yıkılan barakaları, bizzat polis eliyle tacize uğrayan çarşaflı kadınlar, düzenli bir polis şiddetine maruz kalan Cezayirliler ya da kentin dışına itilmiş işçi ve göçmen mahalleleri medyatize edilmeye pek müsait olmasa gerek, anaakım medyada kendilerine yer bulamıyorlar.

Hal böyleyken, şu soru düşüyor insanın aklına: 15 yaşındaki genç bir kadının ailesiyle birlikte dilini bile bilmediği bir ülkeye gönderilerek eğitiminin ve tüm hayatının sekteye uğratılması mıydı, yoksa Fransız polisinin okul gezisinde yabancı öğrenci avına çıkarak “Fransa Cumhuriyeti’nin değerlerine” ve “Fransız kibarlığına” uymayan davranışlar sergilemesi miydi Fransa kamuoyunu bu denli şoke eden ve “vicdanına” dokunan?

Kategoriler

Şapgir