Yeni Amerikan Dalgası’nın son harikası: Noah Baumbach

Can Öktemer, bu hafta Başka Sinema’nın sinefillere bir hediye olarak vizyona giren Frances Ha’nın yönetmeni Naum Baumbach’ın sinematografisini yazdı.

CAN ÖKTEMER
can.oktemer@gmail.com

Hiç şüphe yok ki, ABD Bağımsız Sineması en verimli dönemi 90'lı yıllardı. “Sundance Çocukları” denilen o dönemin yönetmenleri, bugünün en sıkı sinemacıları artık. Hepsinin farklı dertleri vardı şüphesiz. Jimi Jarmusch mesela, Beat kuşağını, özellikle William Blake’i, şiirle harmanlayarak toplumun dışında kalanları stilize bir şekilde resmetti. Coen kardeşler, giderek şiddet toplumuna dönüşen ABD'yi biraz alaycı, biraz da ciddi bir şekilde ele aldı. Wes Anderson ise sinemasında Fransız Yeni Dalgası’ndan esintiler sunuyordu, edebiyata özellikle J. D. Salinger hayranlığını hemen hemen bütün filmlerinde yer veriyordu. “Yeni Amerikan Dalgası” olarak adlandırılacak olan bu dönemden son yıllarda dikkat çekmeye başlayan bir yönetmen daha var: Noah Baumbach. Her ne kadar kendisi uzun yıllardır film çekse de, beynelmilel şöhrete 2000 yılların sonlarına doğru ulaşmaya başladı.

Noah Baumbach, 1969 yılında Brooklyn'de doğar. Annesinin sinema yazarı olması sebebiyle çok küçük yaşlarda filmlerin içinde büyür. Sinema kariyerine 1995 yılında çekmiş olduğu Şut ve Gol [Kicking and Screaming] filmiyle başlamış. Bu filmin ardından yine 90'ların ortasında bugün pek adları anılmayan Bay Kıskanç [Mr. Jealousy] ve Highball filmlerini çekmiş. 2000'li yıllarda ise Wes Anderson ile yazdıkları Steve Zissou ile Suda Yaşam [The Life Aquatic with Steve Zissou] filmiyle senarist kimliğini ortaya koydu.

Bu noktada kendisinin Wes Anderson ile dostluğunu da vurgu yapmak gerekiyor sanırım. Noah Baumbach ve Wes Anderson'ın dostluklarının dışında sinemaya, edebiyata ve müziğe olan bakışları da ortak. Zaten sinema eleştirmenlerinin birçoğu bu ruh kardeşliğinin etkilerini çektikleri filmlerde de etkisini gösterdiğini belirtiyorlar. Kısacası Anderson'ın sineması sevenler Baumbach'in filmlerini de severler.

Baumbach, yönetmenlik kariyerinin en büyük atılımını 2005 yılında çektiği Oscar adayı olan Mürekkep Balığı ve Balina [The Squid and the Whale] filmiyle yaptı. Daha sonrası ise çorap söküğü gibi geldi. Yönetmenlik başarısını ve rüştünü bol yıldızlı kadrosuyla dikkat çeken Kız Kardeşim Evleniyor’la [Margot at the Wedding] ispat etti. Bu filmden sonra Wes Anderson ile senaryosunu beraber uyarladıkları Yaman Tilki [Fantastic Mr. Fox] ile yönetmenliğe kısa bir ara verdi Baumbach. Sonrasında ise başrolünü Wes Anderson'ın efsane filmi The Royal Tenanbaums'da da oynayan Ben Stiller'ın oynadığı ve asla bir aile filmi olarak tanımlanamayacak Greenberg ile yönetmenlik koltuğuna geri döndü. Türkiye’de bu hafta Başka Sinema’nın sinefillere hediyesi olarak gösterime giren Frances Ha ise Baumbach’ın sondan bir önceki filmi. Filmin hem New York'ta geçmesi, hem de siyah-beyaz çekilmesi sebebiyle Woody Allen biçimselliğine en çok yaklaştığı film olabilir aynı zamanda.

Baumbach sineması: Amerikan orta sınıf ailelerinin panoraması

Baumbach sineması, ağırlıklı olarak tıpkı Anderson gibi aile meselesi üzerine yoğunlaşır. Bu durum özellikle kendisine Oscar adaylığı getiren Mürekkep Balığı ve Balina filminde belirginleşir. Kendi çocukluk hatıralarından uyarladığı bu film, orta sınıf entelektüel bir ailenin boşanma ve yeniden bir araya gelme süreçlerini anlatıyor. Hikâyesi 80'li yıllarda geçen ve bu dönemin bütün hissiyatını filme yedirmeyi başarır Baumbach. Barış Bıçakçı'nın “yine de hayat kitaplarda durduğu gibi durmuyor” sözünü hatırlatırcasına, bu filmde eğitimli ebeveynlerinin boşanma sürecinden en çok etkilenenler iki ergen oğulları olur. Konusuyla Anderson'ın filmlerini de hatırlatsa da, Anderson'ın sinemasına hâkim olan pastel tonlar, biraz karikatürize edilmiş karakterler bu filmde yoktur. Baumbach’ın bu filmi, biraz daha ciddi sularda yüzen Bergman'ın aile dramaları ile Allen'ın mizahı arasında gezinir. Filmin en güzel yapan özelliklerinden birisi ise şüphesiz ki, fonda zaman zaman kulaklara çalınan Pink Floyd şarkılarıdır.

Bu filmden birkaç yıl sonra gelen Kız Kardeşim Evleniyor ise yine bir aile meselesini konu alır. Bu film, diğer filmlerinden farklı olarak Nicole Kidman’ın oyunculuğunun en çok beğenildiği film olma özelliğiyle de ön plana çıkar. Aynı zamanda Baumbach, bu filmle birlikte Jack Black gibi şöhretli isimlerle çalışmaya başlar. Film, kız kardeşler arasında yaşanan kıskançlık ve bunun yaratmış olduğu gerilimleri ele alır. Gri tonların ağır bastığı ve mizah düzeyinin çok az olduğu bu film, soğuk Avrupa sanat sinemasını hatırlatır izleyiciye. Baumbach, bu filmde aileyi ameliyat masasına yatırıp aile içi hassas dengeler ve yıllarca gizli tutulmuş sırları ortaya çıkarır ve kurum olarak aileyi sorgular.

Greenberg’te ise genel olarak bir ailenin çıkmazlarını değil, orta yaş bunalımına giren, zamanın bir dilimine hapsolan ve günümüze ayak uyduramayan Roger Greenberg'in hikâyesine odaklanır. Yıllar sonra bir araya gelinen, fakat asidi kaçmış kola gibi duran eski dostluklar, 40 yıla sinmiş başarısızlık aşklarla bezeli bir film. Greenberg’te, Kız Kardeşim Evleniyor filmindeki soğukluk yoktur. Film, biraz daha canlı renkler, ayarı daha iyi tutturulmuş mizahi ton ve elbette ki Ben Stiller'in şahane oyunculuğu ile akıllara kazınır.

Bu hafta da Frances Ha ile karşımızda Baumbach. Kamerasından siyah-beyaz stilize görüntülerle bezenmiş New York'u ve en büyük hayali başarılı bir dansçı olmak olan Frances Haliday'in öyküsünü izleyeceğiz. Bu filmle birlikte, Noah Baumbach’ın yönetmenlik kariyeri sessiz ama derin bir şekilde ilerlemeye devam ediyor. Filmlerinde ele aldığı aile meselesi, nostalji, orta sınıf arazlar ve zamana ayak uyduramama meselelerini Avrupa sanat sineması biçimciliği ve Amerikan Bağımsız Sineması ruhuyla harmanlayarak kendine özgü bir sinema ortaya çıkarmış görünüyor.

Yazıyı bir güzel haber daha vererek bitirelim. Baumbach’ın başrollerini Ben Stiller, Amanda Seyfried ve Naomi Watts’ın oynadığı son filmi While We’re Young’ın çekimleri 17 Eylül’de başladı.

Kategoriler

Şapgir