İki ailenin izinde Müslümanlık ve Kürt milliyetçiliği

Paris Sorbonne Üniversitesi’ne bağlı EHESS’te (Ecole Des Hautes En Sciences Sociales) Anropoloji bölümünde doktora öğrencisi olan Adnan Çelik, Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde iki aile ile gerçekleştirdiği sözlü tarih çalışması kapsamında ‘Müslümanlık ve Kürt Milliyetçiği’ başlıklı bir sunum yaptı.

UYGAR GÜLTEKİN

Çelik, Kulp’ta Soykırımdan sağ çıkmayı başarmış iki Ermeni ailenin hikâyesini anlattı. Doğup büyüdükleri topraklarda kalabilmek için Müslüman olmanın bu aileler için hayatta kalmanın asgari gereği olduğunu vurgulayan Çelik, Müslümanlaşan bireylerin bu süreci nasıl anlamlandırdıkları ve kendilerinden sonraki kuşaklara nasıl aktardıkları üzerine yoğunlaştı.

Günümüzde ise bu iki aileden biri kendini ‘dindarlık’ diğer ise ‘Kürt milliyetçiliği’ üzerinden tanımlıyor. Sunumunda hikâyelerine yer verdiği ailelerden Mala Zako’nun ailesi kendisini Kürt miliyetçisi olarak tanımlarken, Avedis ve Misak'ın ailesi Heddadlar ise kendini Müslüman olarak tanımlıyor.

Türbedeki mucize

Heddadlar ailesinin iki ferdi Avedis ve Misak, Soykırımdan sağ kurtulurlar. Köye geri geldiklerinde köylüler onların peşine düşerler. Bir türbeye saklanırlar ama saklandıkları türbe onları arayanlarca aranır ama Avedis ve Misak’ı bulamazlar. Avedis ve Misak bu durumu bir mucize olarak yorumlayıp Müslüman olmaya karar verirler. O güne kadar zorla Müslüman olmaya direnen Avedis ve Misak, böylece kendi istekleriyle Müslüman olurlar. Bölgenin en güçlü İslami lideri olan Duderya Şeyhi Muhammed'in medresesine giden Avedis ve Misak Müslüman olduklarını, köylerine dönüp kendi arazileri üzerinde yaşamlarına devam etmek istediklerini, bundan sonra başlarına bir şey gelirse Müslüman olarak öleceklerinin bilinmesini ilan ederler. Şeyh Muhamed de Avadis'in ismini Şükrü, Misak'ın adını da Resul olarak değiştirir ve ikisinin de hayatlarına yönelik herhangi bir kastın bir Müslümanı öldürmek anlamına geleceğini duyurur.

Zako ailesinin ise 9 yaşındaki ferdi Dikran Soykırımda bir muhtar tarafından kurtarılır. Diğer çocuklarla ölüm için mağraya giderken muhtar komutana ‘Bu çocuğa kanım ısındı’ der. Komutan Dikran’ı muhtarın önüne atar.  Dikran, muhtarın evinde büyür ve adı ‘Hasan’ olur. Hasan 14 yaşında muhtarın evinden kaçarak köyüne geri döner. Müslüman olan Hasan, evlendikten sonra zamanını camide Kuran okuyarak gerçirir. Soykırımda başına gelenleri de ağlayarak etrafına anlatır. Büyük oğlu Mehmet, babasının yaşadıklarına ve babasının kendisini dine adamasına öfkelenir. Türkiye İşçi Partisi’ne katılır. Bir süre sonra cezaevine girer, işkence görür.  

Öfke ve şaşkınlık

Adnan Çelik, sunumunda ailelerin yaşadığı dramın yaşadıkları bölgede şöyle yorumlandığı anlatıyor;

“Avedis ve Misak'ın türbede saklanırken kendilerini arayanlarca görülmemelerini, onların iyiliğini, haklılığını, masumluğunu gösteren çok önemli bir gösterge olarak yorumlanıyor. Bunun ardından Müslümanlaşmaları ise adeta 'Hak'kı bulma' olarak yorumlanıyor. Böylece Hıristiyanlıktan Müslümanlığa geçişin dışardan dayatılması boyutu görmezden geliniyor. Diğer ailede ise soykırımdan sağ kurtulan Dikran'ın (Hasan) çocuk yaşta isteği dışında Müslüman olması ve zamanla Müslüman Kürt toplumu içerisinde bu tercihini içselleştirmesi kendisinden sonraki aile bireyleri arasında dikkat çekici bir etki yaratmıyor. Tersine Soykırım esnasında başına gelenleri tüm ayrıntılarıyla çocuklarına sürekli anlatan Hasan'ın bu adanmış dindarlığı çocukları arasında şaşkınlık ve öfke yaratıyor.”

Kürtler Soykırım gerçeğiyle yüzleşebiliyor

1915 konusunda kuşaklar değişiyor. Siz sunumuzda belirttiniz. Kuşaklar değiştikçe Kürtlerde algı nasıl değişiyor ?

Aslında her kuşağın kendine özgü bir karekteristiği olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin Soykırım sonrası hayatta kalmayı bir şekilde başarabilmiş olan ilk kuşağın büyük oranda Müslümanlaş-tırıl-dığını görüyoruz. Sonraki kuşaklarda ise Türkçe’ye ‘sosyal parkur ‘ olarak çevirebileceğimiz ‘trajectoire sociale’ları doğrultusunda değişik yönelimler ortaya çıkıyor. Yani soykırım sonrası hayatta kalan  ilk kuşak için Müslümanlaş-tırıl-mak bir tür hayatta kalma yolu idi. Ama sonraki kuşaklar için ise yaşadıkları yer (köy-ilçe-şehir-metropol), ailenin büyüklüğü ve sosyal etkileşimin yoğunluğu, diğer Ermeni birey ve grupları ile ilişkilenme fırsatları gibi nedenlere bağlı olarak bu dinsel ve ideolojik angajmanın değiştiğini görüyoruz.

Kürtlerde de yine sosyal değişimin bir gereği olarak kuşak farklılıklarının birçok konuda olduğu gibi Ermenilere yönelik algılarında da farklılıklar yarattığını söyleyebiliriz. Genelde  Sünni Kürt çoğunluğun dışında kalan ve bir şekilde dışlanan Erşeni Ezidî, Alevi, Süryani, Keldani gibi gruplara yönelik toplumsal algının olumlu anlamda bir dönüşümünden bahsedebiliriz. Yeni kuşağın, özellikle kimlik siyasetinin yükselişi ile birlikte bu tür ötekileştirilmiş gruplara yönelik dışlayıcı algıları sorgulamaya başladığını söylemek mümkün. Yüksek Kürt ve Ermeni platosunda, Kürt hareketinin yürüttüğü mücadele ve önüne koyduğu büyük toplumsal proje bölgedeki bütün etnik ve dinsel toplulukların eşit birlikte yaşamını inşa etmeyi öngürüyor ve bu da yeni kuşağın eski dışlayıcı önyargılarından çıkarak eşitler temelinde bir başka birlikte yaşama tahayyülünün kapılarını aralıyor.

Kürt siyasi hareketi, Kürt toplumunun Soykırıma bakış açısını nasıl etkiliyor?

Kürt Hareketi, Türk ulus devletinin bütün etnik ve dinsel farklılıkları yoksayan politikaları ile mücadele etmekle yetinmiyor aynı zamanda Kürtlerin de kuruluşuna ortak olduğu cumhuriyetin üzerinde yükseldiği bazı büyük tarihsel haksızlıklarla da hesaplaşıyor. Bu hesaplaşmanın merkezinde ise 1915 var. Ermeni soykırımı konusunda Kürt hareketinin inkârcı bir tutumundan bahsetmek mümkün değil. Tam aksine Kürtlerin, 1915'te Ermenilere yaşatılan Soykırımın doğrudan karar vericileri konumunda bulunmasalar da özellikle Hamidiye Alayları ve Teşkilat-ı Mahsusa bünyesinde yer alan Kürtlerin belirli oranda bu soykırımın failleri olduklarının farkında. Bu noktada meselenin tarafı olarak bu gerçekle yüzleşme sorumluluğunun da bilincinde. Önüne koyduğu ortak birlikte yaşam hedefinin olabilirliği de bu yüzleşmeye bağlı.

Kendilerini Müslüman olarak tanımlayan yeni kuşak Kürtlerin bakış açısı nasıl değişiyor?

Ben şahsen bu kesimin tamamında olmasa da önemli bir kısmında 1915'te yaşananların Ermenilere yönelik büyük bir felaket olarak tanımlandığını düşünüyorum. Osmanlı yönetim sistemindeki dini hiyerarşinin günümüzde kabul edilebilir olmadığının farkındalar. Bununla birlikte bazı kesimlerde hâlâ Ermenileri ‘gâvur’, ‘kâfir’ olarak kodlayan, klasik nefret söyleminin devam ettiğini görüyoruz. Örneğin Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'nin Surp Giragos Kilisesi’nin onarımı için verdiği destekten rahatsız olan bazı radikal İslamcı oluşumların tepkileri bu nefret söyleminin dışavurumuydu.