Mutabakat dağılırken Dink davası

Hükümet ile Cemaat arasında başlayan kavganın ardından gözler Hrant Dink cinayeti davası ve soruşturmasına çevrildi. Bakanlara yönelik soruşturmayı yürüten savcı Muammer Akkaş aynı zamanda 7 yıldır gizlilik kararı ile yürütülen soruşturmanın da savcısı.Dosyaya bilgi belge sağlayanların isimleri bu çatışmada zikrediliyor. Konuyu, gazeteciler Nedim Şener ve Adem Yavuz Arslan’a sorduk.

UYGAR GÜLTEKİN

uygargultekin@agos.com.tr

Hükümet ile Cemaat arasında başlayan kavganın ardından gözler Hrant Dink cinayeti davası ve soruşturmasına çevrildi. 17 Aralık soruşturmasını yürüten savcı Muammer Akkaş aynı zamanda 7 yıldır gizlilik kararı ile yürütülen soruşturmanın da savcısı. Dink davasının 7 Ocak’taki son duruşmasında avukat Fethiye Çetin, “Gelişmeler bizim söylediklerimizi doğrulamıştır. Dosyaya bilgi belge sağlayanların isimleri bu çatışmada zikrediliyor. Bütün bilgiler ve belgeler yeniden ele alınmalıdır” dedi. Hükümet ile Cemaat arasında başlayan kavganın ışığında Dink davasını gazeteciler Nedim Şener ve Adem Yavuz Arslan’a sorduk.

Nedim Şener (Posta Gazetesi Yazarı):

‘Dink cinayetinde devletin parmak izi Erhan Tuncel’dir’

*AKP-Cemaat kavgası çerçevesinden bakınca Dink davası neden yürümüyor?

Dink cinayetiyle ilgili gerçeklerin büyük bölümü aslında cinayetin işlendikten kısa süre sonra ortaya çıkmıştı. Cemaatçi olduğu yazılan Ramazan Akyürek’in Trabzon Emniyet Müdürü olduğu dönemde polisinin Yardımcı İstihbarat Elemanı Erhan Tuncel, emniyet ile ilgili tüm bağlantılarını anlatmıştı. Jandarma boyutu da Coşkun İğci’nin anlatımı ve daha sonra açılan davada iki askerin itiraflarıyla önemli ölçüde ortaya çıktı. Dink’i tehdit eden MİT’çinin kimliği ve bu emri nereden aldığı da yaptığımız çalışmalarla ortaya çıktı. Öte yandan cemaate yakın polislerin bu cinayette sorumluluğu olduğu açıktı. Bunları da detaylarıyla yazdık. Ayrıca Başbakanlık Teftiş Kurulu Raporu da aynı yöndeydi. Rapor cinayet işlendiği tarihte İstihbarat Dairesi Başkanı Ramazan Akyürek ile “azınlık” yani Hrant Dink ile aşırı milliyetçileri yani Ergenekon sanıklarını “sağ terör” takip eden C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer yanında, adı belirlenecek diğer görevlileri sorumlu tutmuştu. Buna karşın cinayet hakkında dezenformasyon, delil karatma ve yönlendirme daha çok polis üzerinden yürüdü. Çünkü cinayeti aydınlatacak kişiler bu cinayette sorumluluğu olan kişilerdi. Bu polisler o tarihlerde Ergenekon operasyonunu yürüten önemli isimlerdi. Cemaatçi polis derken yalnız İstihbarat Dairesi’ni kastetmiyorum, İstanbul’daki sahte belge düzenleyen, Dink’i korumayan polisler de cemaate yakın kişilerdi. Bugün belirgin biçimde ortaya çıkan tablo şu; bu polislerin bağlı olduğu Cemaatin yargıdaki uzantıları var. Açılan soruşturmalara, davalara ve verilen kararlarda da onlar söz sahibi. Dink cinayeti davasında “Örgüt yoktur” kararı verilmesinde de bu ilişkilerin etkili olduğu gibi bir sonuç ortaya çıkıyor. Dink cinayetinde sorumlu olan polislerin bağlı olduğu ilişkiler zincirinin savcılıkta ve mahkemelerde de uzantıları varsa Dink cinayetinde bir adım ilerleme beklenemez.

*Dink davası üzerinde bir mutabakat mı var?

Elbette, Genelkurmay’dan MİT’e, Jandarma’dan polise, bürokrasiden, siyasete, sokaktaki linç kampanyalarından, medyadaki uzantılarına kadar Dink cinayeti tam bir devlet kurumlarının mutabakat cinayetidir. Burada tek mutabık olmayan toplumdur.

*Cemaat AKP kavgası, Dink davasına yansır mı? Yoksa Fethiye Çetin’in bahsettiği gibi daha geniş bir mutabakat alanı olduğu düşünülebilir mi?

Böyle bir beklenti benim için bir anlam taşımıyor. AKP-Cemaat kavgasından medet ummak çaresizlerin işidir. Oysa benim için tablo açık; MİT’ten, polisten, Jandarma’dan, Genelkurmay’dan yargılanması gerekenler isim isim belli. Hatta olayın üstünün örtülmesindeki siyasetçilerin isimleri bile ortada. Aradığım şey, tarafsız bir yargılama. Öte yandan bu çatışmanın, vicdanların beklediği sonucu vermesini beklemiyorum çünkü Yargıtay’ın bozma kararında İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi Trabzon’dan gelen Jandama dosyası hakkında birleştirme kararı vermedi. Kamu görevlileriyle ilgili soruşturmayı yürüten savcı üç yıldır kılını kıpırdatmadı. O savcının etrafında yaşanan son tartışma kamu görevlileriyle ilgili soruşturmanın ekseninin de kaydırılabileceğine dair şüpheler içeriyor.

*Erhan Tuncel’in ifade değiştirmesi, Cemaat-AKP kavgasının bir sonucu mu?

Daha önce de söyledim, Erhan Tuncel değil iki kez bin kez ifade değiştirse de tek belirleyici değil. Önemli olan Tuncel’in söylediklerinin kanıtlanabilir olmasıdır. O ne şekilde ifade verirse versin Trabzon Emniyetiyle ilişkileri çok açık. Tuncel’den itibaren cinayetin işlenmesi ve bugüne kadar olan gelişmelerin çoğunu biliyoruz. Bizim bilmediğimiz Erhan Tuncel’e bu talimatın kim ya da kimler tarafından hangi referanslarla verildiğidir. Unutmayalım, bu cinayetin planlanmasında devletin parmak izi Erhan Tuncel’dir.

*Savcı Muammer Akkaş, bir süredir Başbakan’ın ve hükümetin hedefinde. Yaklaşık üç yıldır Dink davası ile ilgili soruşturmayı yürütüyor. Akkaş’ın yürüttüğü soruşturma bu şartlarda ne kadar sağlıklı olabilir? Soruşturma nasıl devam edebilir?

Başbakan, Muammer Akkaş’ı paralel devletçi ya da devlet içinde devlet olanlar grubundan gördü. Sözün açıkçası Muammmer Akkaş için “Cemaatçi” demeye getiriyor. Aslında bu iddialar doğruysa, Akkaş’ın bu soruşturmayı üç yıldır neden sonuçlandırmadığının cevabını da almış oluyoruz. Bu soruşturma dosyasında adı geçen cemaatçi polisler de var. Şimdi cemaatçi olduğu iddia edilen bir savcının cemaatçi olduğu söylenen polisler hakkında soruşturma yürütmesinden sağlıklı bir sonuç almak mümkün değil. Her türlü adaletsizliğin hukuk kılıfına sokulduğu bir dönemden geçiyoruz. O yüzden kamu görevlileri ile ilgili soruşturmada çok rahatlıkla eksen kayabilir. Ama ilginç olan sivil bürokrat, MİT’çi, polis, Jandarma dahil hiç kimse hakkında bir işlem yapılmadı. Oysa kim olursa olsun bir kişinin bile sanık olması her şeyi çözebilir. Bunun örneği Trabzon’daki Jandarmaların yargılandığı davadır. Orda iki küçük rütbeli asker sorumluluğun üstlerine kalacağını görünce “Yalan söyledik, komutanlarımızın her şeyden haberi var” demişlerdi. Aynısı polis ve MİT için yaşanmadı.

 

Adem Yavuz Arslan (Bugün Gazetesi Ankara Temsilcisi):

‘Tuncel ‘çözülemeyen bir motivasyon’la davayı rotasından saptırma telaşında’

*Erhan Tuncel son duruşmada ifade değiştirdi. Erhan Tuncel’in yeni ifadelerini ve ifade değiştirmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Erhan Tuncel bu davanın en kritik isimlerinden çünkü tetikçi olarak seçilen Trabzon/Pelitli hücresi ile bu cinayeti kurgulayıp pişiren, hazırlayan ve cinayet sonrasını organize bir şekilde kapatan ekip arasındaki bağlantı halkası Erhan Tuncel. Esasa ilişkin bilgiler ve bağlantılar Erhan Tuncel’de. Ancak Tuncel’de ciddi bir eksen kayması var. Çünkü bugüne kadar verdiği ifadelerde, gazetecilere yazdığı mektuplar ya da verdiği röportajlarda söylediklerinin 180 derece tersini anlattı. 

*Peki ne oldu da Tuncel bu kadar radikal bir dönüş yaptı?

Çünkü önceki ifadelerinde ‘cinayetteki rolleri büyük’ diyerek Trabzon Jandarmasını işaret etmiş, bilgi belge paylaşacağını söylemişti.  Tuncel’in ifadelerine bütün olarak bakınca ‘zamanın ruhuna göre dalgalandığını‘ görmek mümkün. Ergenekon davaları sürerken jandarmayı suçluyordu şimdi ise emniyeti suçluyor. Rüzgarın ne taraftan estiğini hesap ederek kimi suçlayacağını belirliyor. Bunu yaparken de dengeleri gözetiyor. Tuncel’deki bu değişim doğal olarak ‘kimlerle ne görüştü ve ne pazarlık yaptı’ sorusunu akla getiriyor. Çünkü ortadan kaybolduğu dönem bazı kurumların gözetiminde olduğu iddiası sıklıkla konuşulmuştu. Öte yandan Trabzon’da iken irtibatta olduğu Engin Dinç, bugün İstihbarat Daire Başkanı. Tuncel’in ifadelerinde sıraladığı isimlere ve açıklamalarına bakarsanız bu radikal değişimin bir hedefi olduğu görülüyor. Erhan Tuncel’in anlatması gereken çok şey var. Jandarma ile olan trafiğini, kendisine bu misyonu biçenleri ifşa etmesi şart. Fakat görünen o ki Tuncel henüz ‘çözülemeyen bir motivasyon’la davayı rotasından saptırıp ‘başka hesaplaşmalara’ zemin hazırlama telaşında.

*Kamu görevlilerin soruşturulmaması, cinayetin aydınlatılması önündeki temel bir engel değil midir?

Kamu görevli ile ilgili koruma zırhı cinayetin aydınlatılmasının önündeki engellerden birisi. Ama tek başına temel faktör değil. Öncelikle şunu not etmek şart: Dink Cinayeti’ni sadece cinayetin olduğu tarih ve birkaç ay öncesi ile sınırlı tutmamak gerekiyor. Bu cinayet aslında bir ‘milli mutabakat cinayeti’. Çünkü MGK da pişirilen ‘düşman konsepti’nin bir versiyonuydu.  Adeta bir gölge hükümet olan MGK tehdit belirler, yasa uyarınca kamu kurumlarına talimatlar verir, sahadaki uzantılar da o projeyi hayata geçirir. Yıllar boyu böyle oldu. Yereldeki bürokratlar da ‘devletin asıl sahibini’ yakından tanıdığı için bu talimatlara harfiyen uyar. Sonuç itibariyle Trabzon’da ki jandarma unsurlarını, emniyet personelini sorgulayarak bu cinayetin kurgulanışını, hayata geçirilişini tam olarak aydınlatamayız. Trabzon’da ki yerel unsurları tabii ki sonuna kadar sorgulamak gerekir. Fakat cinayeti organize eden şebeke, Trabzon’un soruşturulması durumunda Ankara’ya, yani kendilerine uzanacağını biliyor.

*Son günlerde Cemaat ile AK Parti arasında yargı üzerinden devam eden bir tartışma var. Bu tartışma üzerinden Dink davası ve soruşturması yeniden yapılmalı mı?

Dink Davası’nda devletin en büyük kusuru aynaya bakmamasıydı. Eğer aynaya baksa, cinayeti hazırlayıp planı uygulayanların başkentte bulunduğunu görürdü.  Ben Hükümet –Cemaat gerginliği nedeniyle değil, bizatihi hukukun gereği olarak bu davanın yeniden ele alınması gerektiğini söylüyorum çünkü hâlâ bakılması gereken yerlere (MGK, Özel Kuvvetler, Seferberlik Tetkik Kurulları) bakılmadı. Öte yandan Hükümet-Cemaat gerginliği, Hükümetin daha fazla demokrasi talebinden kaynaklanmıyor. Hükümet, kontrol edemediği bir yargı istemiyor. Kendisine, kendi bilgisi dışında operasyon yapan , soruşturma yürüten bir yapının olmasından rahatsız. Bu gerginliğin sürmesi ve hükümetin yeni düzenlemeler yapması en fazla daha fazla kapalı ve yürütmenin emrinde bir yapı doğurur. Onun da demokrasiye katkı sağlamayacağı açıktır.

*Dink cinayeti ile ilgili devam eden soruşturmayı savcı Muammer Akkaş yürütüyor. Son günlerde özellikle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hedefinde. Akkaş’ın Dink cinayeti soruşturmasını yürütmesi sağlıklı mıdır?

Bence ta başından bu yana Dink davasını Muammer Akkaş gibi bir savcı yönetmeliydi. Çünkü bu davayı –mış gibi yaparak yürütemezsiniz. Gözünüz kara ve cesaretiniz tam olacak ki, cinayetin devlet eliyle işlendiğini, kararın da bizzat Ankara’dan alındığını ortaya koyabilesiniz. Dink Cinayeti’ni tüm boyutlarıyla aydınlatmak istiyorsak Trabzon’dan Ankara’ya oradan da MGK’ya ve Genelkurmay’a bir hat çekmek ve sonuna kadar o hat üzerinde yürümek gerekiyor. 

*2011’de bir yazınızda “Cinayeti aydınlatıyorum diyenler Dink üzerinden operasyon yapmaya başladılar. Bazı emniyet müdürleri kendilerine rakip gördüğü kişileri tasfiye etmek için bilgileri, verileri bile çarpıtmaktan geri durmadı” diyorsunuz. Bu durum bugün de yaşanabilir mi?

Dink Cinayeti’nin talihsizliklerinden birisi de maalesef bu konu. Çünkü cinayeti aydınlatıyorum diyenlerin büyük bir kısmı kendi hesaplarını görmenin derdine düştüler. İstanbul Emniyeti olaydaki hatasını kapatmak için rahatlıkla sahte evrak düzenledi. MİT, Dink’i korumak yerine tehdit etmeyi tercih etti. Valilik, koruma kurulunu harekete geçirmek yerine göz yumdu. Dink Cinayeti’nde İstanbul Emniyeti’nin, Valiliğin ve MİT’in açık kusuru varken konuyu Ramazan Akyürek ve Cemaat tartışmasına boğup gündemi saptırdılar. Cambaza bak taktiği ile dosyanın esası kaçırıldı. Hâlâ da öyle yapılıyor. Oysa ki bu cinayet bir devlet cinayetiydi. Ancak o gözle bakarsak esas failleri görebilecektik.