1964 Tehciri, İstanbul Rumlarının sonu oldu

Geçen hafta, ‘20 Dolar 20 Kilo’ adıyla sosyal medyada yavaş yavaş yayılan fotoğraflar dikkatimizi çekti. Fotoğrafların birinde, “20 kilo eşyanızı alıp ülkeyi 12 saat içinde terk edin deseler ne yapardınız?” diyordu, “50 yıl önce bunu 13 bin İstanbullu Rum’a dediler.”

Salih Erturan, proje kapsamında İstanbul’dan tehcir edilen Rumlarla konuşup hikâyelerini dinliyor.

 

EMRE CAN DAĞLIOĞLU
misakmanusyan@agos.com.tr

Geçen hafta, ‘20 Dolar 20 Kilo’ adıyla sosyal medyada yavaş yavaş yayılan fotoğraflar dikkatimizi çekti. Fotoğrafların birinde, “20 kilo eşyanızı alıp ülkeyi 12 saat içinde terk edin deseler ne yapardınız?” diyordu, “50 yıl önce bunu 13 bin İstanbullu Rum’a dediler.”

 

1960’larda gerginleşen Kıbrıs politikaları nazarında Türkiye tarafından bir rehine gibi kullanılan Yunanistan pasaportlu Rumların 1964 yılında sınır dışı edilmelerinden bahsediliyordu.
 

Türkiye’de Rum nüfusun Cumhuriyet tarihince yaşanan tüm badirelere rağmen Türkiye’de yaşamaya dair kırılmayan direnci, bu tehcirle giderek zayıfladı ve Türkiye’de yaşayan Rumların sayısı iki binin altına kadar düştü.
 

Devletin azınlık politikaları bağlamında önemli bir kırılma noktası olan bu olayı, 50. yılında anmak amacıyla gerçekleştirilen ’20 Dolar 20 Kilo’ projesini, genel koordinatörü Salih Erturan’la konuştuk.


 

  • ‘20 Dolar 20 Kilo’ projesini kim yürütüyor?

“20 Dolar 20 Kilo” Babil Derneği’nin(Bağımsız Araştırma Bilgi ve İletişim Derneği) ilk projesi. Babil Derneği, yıllardır çeşitli STK, dernek, kültür-sanat kurumu, şirket gibi yerlerde çalışmış ve çeşitli sosyal kültürel projelerde yeralmış bir ekip tarafından oluşturuldu. Derdimiz ve niyetimiz yakın tarihle yüzleşmek. Aslında şöyle de diyebiliriz; “Yakın tarih bildiğiniz gibi değil, size anlatıldığı gibi değil.”Bu yıl, 50. yılı olan 1964 Rum Tehciri’ni, önümüzdeki yıl ise 100. yılı olan Ermeni Soykırımı’nı gündeme getireceğiz.

  • Bu projenin hedefinde neler var?

“20 Dolar 20 Kilo” projesi ile 1964’teki trajediyi toplumun gündemine yeniden sunmayı hedefliyoruzSon yıllarda nispeten artan yakın tarihle yüzleşme çabaları düşünüldüğünde, üzerinde az sayıda çalışma dışında, pek durulmayan, görmezden gelinen konulardan birisi 1964 yılında Rumlara uygulanan sürgün kararı ve bunun yarattığı sonuçlar. 1964 Rum Tehciri ağır sonuçları olmasına rağmen ve 50 yıl öncesi gibi aslında daha yeni denilebilecek bir geçmişte olmasına rağmen çok az bilinen bir felaket. Rum Tehciri dendiğinde insanların aklına ilk gelen 1922 Mübadelesi.

Bir yandan da Türkiye’de yakın tarih zaten anlatılan öğretilen bir şey değil. 1964 Rum Tehciri’nin gizli kararnamesini çıkartan dönemin devlet adamları hakkında resmi tarih, Birinci İnönü ve İkinci İnönü savaşlarını bilmemizi yeterli görür.

Birçok insan daha son yüzyılda başımıza gelen felaketleri konuşup okumaya üstünde çalışmaya başladı. Ermeni Soykırımı, Varlık Vergisi, 6-7 Eylül olayları ve 1964 Rum Tehciri bunlardan bazıları. Farklı olana tahammülü olmayan toplum anlayışının tarihsel olarak yarattığı farklı mağduriyetleriyaşayan gruplar, bugün daha fazla seslerini yükseltmeye eşitvatandaşlar olarak haklarını talep etmeye başladılar. Proje böyle bir konjonktürde farklılıklara saygılı, hoşgörü temelinde çokkültürlü, çokkimlikli, eşit haklara sahip bireylere dayalı bir toplumun gelişmesine katkıda bulunmak amacıyla geliştirildi.

  • Bu proje şimdilik sosyal medyada sürüyor, başka neler göreceğiz proje kapsamında?

Proje şu anda sadece sosyal medyada kendini tanıtıyor. Projenin mutfağında ise ekip harıl harıl çalışıyor. 4 Mart’ta Tütün Deposu’nda açacağımız “20 Dolar 20 Kilo” isimli sergi, Mart ayı boyunca İstanbul izleyicisi ile olacak. Genel olarak sergi'nin ana odağı geçmiş, şimdi ve gelecek arasında bağ kurarak, içerisinde bulunduğumuz zamanda toplumlar ve kimlikler arası her tür ötekileştirme politikalarını  ve ön yargıları sorgulatmak.

Bu anlamda sergi, izleyiciye zamanlar arası bir alan sunarak, “terk etme” kavramı etrafında dönerken, diğer yandan  Atina,İmroz ve İstanbul’da gerçekleşen sözlü tarih çalışması ile beraber, döneme ait belge, arşivsel taramalar ve her tür görsel ve yazılı malzemeye yer verilecek. İzleyiciler projenin ve serginin içeriğinden oluşan bir kataloğu edinebilecekler. Sergi daha sonraki tarihlerde Ankara ve Atina izleyicisi ile buluşacak. 

Ayrıca 1964 Rum Tehciri kararnamesinin çıktığı gün olan16 Mart’ta gerçekleştirmeyi planladığımız geniş katılımlı bir toplantı ile konuyu gündeme getireceğiz. “20 Dolar 20 Kilo” projesi yıl boyunca sürecek.Projenin Türkiye ayağının son etkinliği de Ekim ayında İstanbul Bilgi Üniversitesi ev sahipliğinde gerçekleştireceğimiz uluslararası bir sempozyum olacak. 

  • Konuştuğunuz Rumlar için 1964 ne demek?

1964 yılında, Kıbrıs meselesi öne sürülerek Türkiye’de yasayan Yunanistan pasaportlu Rumların sınırdışı edilmesine karar verildi. Bu kararla birlikte resmi rakamlarla 13 bin kadar Rum, bu facianın birer öznesi haline geldi. 1964 yılında alınan tek tedbir sınırdışı etme değildi. Bu uygulamaya eşlik eden gayrimenkuller, vakıflar, azınlık okulları, İmroz ve Bozcaada Rumları ile ilgili bütün kısıtlamalar, Türkiye Rumlarını kendi vatanlarında bir gelecekleri olmadığına ikna etti.

1964 yılına kadar İstanbul’da yaşayan Rum Cemaati tebaa olarak iki kesimden oluşuyordu. Türk tabiiyetinde olanlar ve Yunan tabiiyetinde olanlar.  Ne Türk tebaasına ne de Yunan tebaasından Rumlar için tabiiyetlerinin bir önemi yoktu. Hatta birçok Türk tebaalı Rum’un yan komşusu Rum’un Yunan tebaasından olduğundan bile haberdar değil. Nihayetinde iki tabiiyetteki Rumlar da İstanbul’un yüzyıllardır kadim halklarından. Yunan tebaalı Rumlar 5 yıl önce İstanbul’a Yunanistan’dan göç eden Rumlar değil yani. Neredeyse tamamı Yunanistan’ı 1964 yılına kadar hiç görmemişler. Kendilerinden geçtim babaları bile Yunanistan’a hiç gitmemiş. Yunan tebaasına sahip Rumlar, değişen periyodik dönemlerle konsolosluğa ikamet tezkereleriyle gidip oturma izinlerini uzatıyorlar sadece.

 

1964’te Rumlar Yunanistan’a geçerken. Ailelerin gözleri yaşlı…

1964 yılı Rum Cemaati için gerçekten büyük bir facia. Yürürlüğe sokulan gizli bir kararname ile Yunan tebaasına mensup İstanbullu Rumlar hakkında kitleler halinde sınır dışı kararı çıkarıldı. Sınır dışı edilecekler bir anda ilan edilmedi. 1964 yılı boyunca insanlar gazetelerden sürgün kararlarını öğrendiler.

Düşünsenize bir sabah gazetenizi alıyorsunuz ve sürgün listesinde isminiz var. Yapmanız gereken 4. Şube’ye gitmek. 4. Şube’ye gitmezsenizde, polis zaten sizi şubeye götürmek üzere kapınıza dayanıyor. 4. Şube’ye gidip bir memurun karşısında aslında hiçbir zaman okuyamayacağınız, okumak isterseniz de, kötü muameleye maruz kalacağınız bir metin imzalatılıyor, -imzalamazsanız da vay başınıza geleceklere…- sonra profilden ve yandan suç numarası önünde fotoğraflarınız çekiliyor, parmak izleriniz alınıyor.

Gitmeniz için sürenizi de belirliyorlar. 48 saat ile 10 gün arasında değişen bir süre. Yanınıza 20 kilo kişisel eşyanız ve 20 dolar karşılığı Türk lirası haricinde hiçbirşey alamıyorsunuz. Banka hesaplarınıza hemen bloke konuyor. Gayrimenkulleriniz üzerinede tedbir. Rahmetli babanızdan kalma ikonanıza bile izin verilmiyor. Halı çıkaramıyorsunuz mesela. Gümrükte dişleriniz kontrol ediliyor, altın dişiniz varmı diye.  Saatlerce ayakta bekletiliyorsunuz. Oturmanıza ve tuvalete gitmenize dahi izin yok.

Ayrıca 1964 Rum Tehciri sadece hakkında sürgün kararı çıkan 13bin kişiyi mağdur etmiyor. Evlilikler, çocuklar, akrabalık ilişkileri veya sürgün mağdurlarının bakmakla yükümlü oldukları yaşlılar var. Siz Yunan tebaasından bir Rum olabilirsiniz ama eşiniz Türk tebaasından. Üç de çocuğunuz var. Yaşlı anne ve babanız ya da eşinizin yaşlı anne ve babası var. Ailelerin bölünmemesi uğruna Türk tebaasına mensup Rumlarda sürgün mağdurlarıyla beraber ya da arkalarından göç etmek durumunda kalıyor Yunanistan’a. Sayı bir anda 45 bine yaklaşıyor. Yani bir yıl içinde 45bin insan, hiç alakaları ve bilgilerinin olmadığı zararlı faaliyetlerinden dolayı bir anda sınır dışı ediliyor.

Projemiz kapsamında Atina’da yaptığımız saha çalışmasında sürgün mağdurlarının anlattıkları bunlar. Birebir yaşamışlar. Gerçekten insan onuruna dokunan ve dinleyenlerin gözlerini dolu dolu yapan haller. Yaşanan kırgınlıklar ve acılar ise bence tarif bile edilemez. Bir de İstanbul özlemi.


1964 Rum Tehciri’nde Ne Oldu?

1930 yılında dönemin Türkiye ve Yunanistan başbakanları İsmet İnönü ve Elefterios Venizelos arasında imzalanan “Türkiye ile Yunanistan Arasında İkamet, Ticaret ve Seyrisefain Mukavelenamesi” uyarınca, her iki ülkenin vatandaşları diğer ülkeyeserbestçe girebilecekler, seyahat ve ikamet edebilecekler, yerleşebilecekler ve ticaret yapabileceklerdi.

1960’larda yükselen Kıbrıs sorunuyla birlikte Türkiye siyaseti ve medyasının nefret odağı İstanbullu Rumlara çevrildi. Medya, düzenli olarak İstanbullu Rumları, Kıbrıslı Rumlara para desteğinde bulunduğunu ve faaliyetlerine destek olduğunu dair haberler yapmaktaydı.Hükümetin de Rumları rehine olarak gören siyaseti‘Rum karşıtı’ atmosferin yükselmesine sebep oldu.

Türkiye, İsmet İnönü liderliğindeki hükümetin kararıyla 16 Mart 1964 günü sözü edilen anlaşmayı tek taraflı olarak feshettiğini açıkladı. Bu iptal, 1944’ün 15 Mart’ında kaldırılan Varlık Vergisi’nin adeta bir devamı işlevi görecekti. Anlaşmanın iptali bahane edilerek, Yunan uyruklu Rumların sınır dışı edilmesine bu tarihten 9 gün sonra karar verildi. Dönemin basınına göre, bu iş adamları, Türkiye’nin o dönemdeki dış ticaret hacmi 343 milyon lirayken, 500 milyon liralık döviz kaçakçılığı yaparak, Kıbrıslı Rumlara yardım etmişlerdi.İşadamlarına 15 gün içinde işlerini tasfiye etmeleri bildirilir. Türk bankalarındaki hesapları bloke edilir ve gayrimenkullerine el konulur. Sürülen Yunan uyruklu Rumların yanlarına sadece 20 kiloyu aşmayacak bir bavul ve 200 Türk lirası (o dönem yaklaşık 20 dolar) almalarına izin verilir.

Yaşı 70’in üzerinde olanlar, engelliler ve hastaların da bulunduğusürgün edilenlerin sayısı Ağustos ayında 6 bin 500’e, Eylül sonunda ise yaklaşık 12 bine ulaşır.  Sürecin sonunda, evlilik ve akrabalık bağları ile Türkiye’ye karşı duydukları güvensizlik sebebiyle Türkiye’den ayrılan Rumların sayısı 45 bine ulaşır. Cumhuriyet sonrası, azınlıklara karşı devam eden baskı ortamında, Varlık Vergisi ve 6-7 Eylül gibi zulüm politikalarına maruz kalmalarına rağmen Türkiye’deki sayılarını önemli ölçüde koruyan Rumlar için 1964 Tehciri adeta ‘altın vuruş’tur. Bu tarihten sonra Türkiye’deki Rum nüfusu hızla azalmaya başlar. CHP’nin azınlıklardan sorumlu 9. dairesinin Rumlara ilişkin İstanbul’un 500. fetih yıldönümünde, tek bir Rumsuz İstanbul kararı, biraz gecikmiş olsa da böylece gerçekleşmiş oldu.