Saygıdeğer sıfatını benim hikâyemi algıladığınızda kullanacağım

“Hikâyem oldukça zorlu, farkındayım. Ben de daha basit olmasını tercih ederdim. Keşke iki üç nesildir aynı evde, aynı şehirde yaşıyoruz diyebilseydim ama gerçek bu değil.”

NANOR MOMJIAN

Saygıdeğer Türkiyeli okuyucu,

 

NANOR MOMJIAN: Kuveytli hidrojeolog. Ailesi Halepli olan Momjian, 1984'te Kuveyt'te doğdu. Şu anda Beyrut'ta yaşıyor.

Saygıdeğer mi dedim? Aslında onulmaz tarihsel yaram bu ifadeyi kullanmamı imkânsız kılıyor. Belki de geçmişimi duyarsan, tereddütümün nedenini anlarsın.

Benim hikâyem diğer Diaspora Ermenilerinin hikâyelerinden çok farklı değil. Hikâyemi duygusallığa düşmeden, genellemelere gitmeden anlatmak istiyorum. Yaramın asla iyileşmeyeceğini bilerek... Vatansız kalmanın affedilmeyeceğini bilerek anlatacağım. Ve hiçbir zaman da hepiniz aynısınız demeyeceğim.

Ben baba tarafından Maraşlı, anne tarafından Ayntaplıyım. Bu şehirleri bilir misiniz? Şimdilerde Maraş'a Kahramanmaraş, Ayntap'a da Gaziantep demektesiniz. Coğrafya kitaplarında ve haritalarda istediği kadar değişsin ben halen bizim adlandırmalarımıza sadık kalarak Ayntap ve Maraş diyeceğim.

Gerçi oralıyız da, artık orada yaşamıyoruz. Muhtemel siz de oralardan uzaklaşma sebebimizi biliyorsunuzdur. Fakat her aile farklı bir şekilde evinden uzaklaştı ve başka bir şehirde mülteciliğin ve yabancılığın kucağına düştü. Mektubumu okuyun ki, benim ve ailemin hikâyesini duyasınız. Hikâyemi büyüklerimden duyduklarımı aktararak yazıyorum. Yani ben soykırıma uğrayan muhacirlerin torunuyum. Yani benden sadece bir önceki nesil gurbette doğdu. Dolayısıyla hikâyem ve onun yol açtığı yaralar ruhumuzda ve hafızalarımızda henüz çok taze.

Babamın babası 1920'li yıllarda henüz çocuk olmalı ama çocuk olmak onu sürgünün zulmünden koruyamadı. Emir ulaşmıştı bir kez; Maraşlılar Maraşı terkedecekti. Çoluk çocuk demeden herkesi topladılar ve hayvan vagonlarına tıkarak Halep'e yolladılar. Bu yolculuk, babamın anne tarafı için beş yıldızlı lüks bir seyahat sayılır. Zira onlar Ayntap'tan yürüyerek çıkarıldılar. Babaannem o dönem 9 yaşındaydı ve kötü alışkanlık sayılan parmak emmesi işe yaramıştı.Mütemadiyen başparmağını emdiği için açlığı susuzluğu hissetmeden Halep'e varmıştı.

Büyükbabam ve büyükannemin ilişkisinde birleştikleri o acı ve hafıza dışında ortak hiçbir şey yoktu belki de. Halep'te evlendiler ve 3 kız 4 oğlan çocukları oldu. O çocuklardan biri de babam.

Ana tarafından büyük büyükannemin hikâyesini daha da iyi hatırlıyoruz, zira o epeyce geç ayrıldı aramızdan. Güzel, mavi gözlü bir kadındı. Sasun'un kuşatıldığı günlerde öldürülen kocasıyla gurur duyuyordu. O kuşatma günlerinde kendisinin de mücadele ettiğini, evini, çocuğunu korduğunu ama direnişin çok da uzun süremediğini ve sürgün sırasının sonunda kendilerine geldiğini anlatırdı. Sasun'dan Halep'e giden yolda gebe olduğunu ve anneannemi yolda doğurduğunu söylerlerdi hep.

Büyükannem ve kardeşi (yani annemin dayısı) yıllarca Halep'teki Ermeni yetimhanesinde kaldı ve büyükannem daha sonra orada öğretmenlik de yaptı. Halep'te Antepli bir muhacirle, bir çiftçiyle evlendi ve bir oğluyla üç kızı oldu. O üç kızdan biri de annemdir. 1960'lı yıllarda gençler arasında Kuveyt'e yönelik bir ilgi vardı. Halep'te doğmuş olan babam da daha iyi ekonomik koşullara sahip olmak için 1965'te Kuveyt'e, başka bir deyişle muhacirliğin ikinci istasyonuna gitti.

Hikâyem oldukça zorlu, farkındayım. Ben de daha basit olmsını tercih ederdim. Keşke iki üç nesildir aynı evde, aynı şehirde yaşıyoruz diyebilseydim ama gerçek bu değil. Büyükbabam çocukluğunu başka bir şehirde geçirdi, babam başka, bense daha başka. Çocuklarımın çocukluğunun nerede geçeceğine de emin değilim. Ailemde hiçbir nesil genel bir çocukluk hafızasına sahip değil. Bu yüzden değil mi zaten, yaban bir yeri eve, bir alanı ana yurda ve bir ülkeyi de vatana dönüştürmelerimiz?.. Acaba hatıralarımızın sürekliliği olacak mı ve biz ata yadigarı bir evde, vatan diyebileceğimiz bir ülkede yaşayabilecek miyiz?

Sen Türkiyeli okuyucu, böyle bir yabancılık duygusunu bilmiyorsun. Vatansız kalmanın azabını tanımıyorsun. Çocuklarının geleceğinin nerede olduğunu bildiğin için kıskanıyorum seni. Hatta torunlarının bile.

Saygıdeğer sıfatını benim hikâyemi algıladığınızda kullanacağım. Benim ülkemi algıladığınızda... Atalarınızın acı hikâyesinden ötürü Diaspora olduğumu kabul ettiğinizde kullanacağım 'saygıdeğer' sıfatını.

Vatansız Ermeni

Nanor


 

 

I would use the word “dear” when you recognize my story

April 24, 2014

Dear Turkish reader,

Dear? My unhealed historic wound doesn’t allow me to write this word. Perhaps knowing my story would let you understand my hesitation.

My story is not very different from other Diasporan Armenians’ stories. I want to recount my story away from literature and generalizations. I will tell my story knowing that my wound would never turn into a scar, neither would be forgiven my deprivation of a homeland, but I want to clarify that I don’t like to talk with generalizations or tell that you are all the same.

I am a Marashtsi from my father’s side and a Anteptsi from my mother’s side. Do you know these cities? You call our Marash today KahramanMarash, and you call Antep GaziAntep. No matter how much these names are changed in geographic books I will continue to use our names: Marash and Antep.

Although being from there, we no longer live there, and perhaps you know the reason why we are away from there. Every family was removed in a different way from their home and “appeared” in other cities as refugees and foreigners. Read my letter to know my family’s story.

I will write my story depending on what I have heard from my elders. I am the grandchild of the genocide generation refugees. There is only one generation which was born out of the homeland; therefore, the stories and the wounds are still very fresh in our minds and souls.

My father’s father was a teenager in the 20’s, but that didn’t save him from the torment of the deportation. The order was received and Marash city should have been emptied from Armenians. They gathered all Marashtsis, young and old, they’ve put them in railway wagons that carry animals and sent them to Aleppo. This was considered the five star deportations comparing to my father’s mother bitter experience. They were removed from Antep by walking. She was a 9 years old child that still used to suck her thumb. Luckily that habit saved her life, because that helped her to forget about her hunger and thirst until they reached Aleppo. My grandfather and grandmother had almost nothing in common, but they had their pain and memory which united them, and they have got married in Aleppo and they had 7 children, 3 girls and 4 boys, one of which is my father.

The story of my mother’s mother is more preserved in details, because my mother’s mother died very late. She was a beautiful woman with blue eyes, who was always proud with his Sassountsi husband, who was martyred during the siege of Sassoun. She used to tell us that she was also taking part in the self defense in her home during the days of the great siege. She defended her home and her child. But the defense didn’t last for so long and it was also their turn to be deported. She was pregnant while she was being deported from Sassoun to Aleppo, and she gave birth to my mother on the deportation road.

My grandmother and her brother (my mother’s uncle) lived in the Armenian orphanage of Aleppo for several years, where my grandmother became a teacher later. In Aleppo, she married another refugee from Antep, a farmer, from which she had a son and three daughters, one of which is my mother.

A lot of young people used to go to Kuwait in the 60’s. My father, who was born in Aleppo, moved to Kuwait in 1965 seeking better economic conditions. That was his third station in deportation. He kept visiting back Aleppo and he married my mother in 1969 during one of these visits. They both settled in Kuwait and had six children; two sons and four daughters, one of which is me.

From Marash, Antep, Aleppo, Kuwait, and now I am already living in Beirut since ten years, another station on the deportation route.

Is my story very difficult? Certainly, yes. I would have preferred a simpler story, to tell you that we have been living in the same house for 2-3 generations, the same city, the same country. But the reality is not like that. My grandfather spent his childhood in one city, my father in another, me in a different city, while I don’t know where my children would live their childhood. None of the generations in our family has a common childhood memory. Isn’t it what turns a place into what we call a home, a space into an ancestral land, a country into a homeland?

Would that day come, when we will have a continuation of memories, when we will find an ancestral home and land, which is worthy of calling a homeland?

You, my reader from Turkey, you don’t have that feeling of otherness. You don’t have the nightmare of living deprived from a homeland. I envy you, because you know where would be the future of your children, you even know where would grandchildren might be born.

I would use the word “dear” when you recognize my story, my history, when you recognize my ancestral lands, when you accept that I am a Diaspora, because of your ancestors’ bitter history.

The Armenian who is deprived of her homeland,

Nanor Momjian



 

24 Ապրիլ 2014

 

«Յարգելի» տիտղոսը պիտի պահեմ երբ ընդունիք իմ պատմութիւնս

Հայրենազուրկ Հայուհին՝

Նանօր

 

Յարգելի թուրք ընթերցող՝

Յարգելի՞, անդարման պատմական վէրքս կ'արգիլէ գրեմ այս բառը: Գուցէ պատմութիւնս լսես՝ կը հասկնաս տատամսումիս պատճառը:

Իմ պատմութիւնս շատ տարբեր չէ ուրիշ սփիւռքահայու մը պատմութիւններէն: Կ'ուզեմ պատմութիւնս պատմել հեռու զգացականութենէ, եւ հեռու ընդհանրացումներէ: Պիտի պատմեմ, գիտնալով որ վէրքս երբեք չի սպիանար, ոչ ալ հայրենազուրկ մնալս կը ներուի, բայց կ’ուզեմ յստակացնել որ ընդհանրացումներով չեմ ուզեր խօսիլ ոչ ալ ըսել, որ բոլորդ նոյնն էք:

Ես մարաշցի եմ հօրս կողմէն ու այնթապցի մօրս կողմէն, գիտէ՞ք այս քաղաքները. մեր Մարաշը, հիմա ՔահրամանՄարաշ կ'ըսէք դուք, իսկ Այնթապին՝ Կազիանթէպ: Որքան ալ աշխարագրութեան գիրքերու մէջ ու քարտէսներու վրայ այս անունները փոխուին, ես պիտի շարունակեմ գործածել մեր անուանումները, Մարաշ եւ Այնթապ:

Թէեւ այդտեղացի ենք, բայց այլեւս հոն չենք ապրիր, հաւանաբար ալ գիտէք մեր հեռանալու պատճառը, բայց ամէն մէկ ընտանիք տարբեր ձեւով հեռացուեցաւ իր տունէն ու «յայտնուեցաւ» այլ քաղաք, գաղթականութեան ու օտարութեան գիրկը: Կարդացէ՛ք նամակս որ գիտնաք իմ ու իմ ընտանիքիս պատմութիւնը:

Պատմութիւնս իմ մեծերէս լսածներուս հիման վրայ է որ պիտի գրեմ: Ուրեմն ես ցեղասպանութեան սերունդին պատկանող գաղթականներու թոռնիկն եմ, ինձմէ առաջ միայն մէկ սերունդ ծնած է գաղթականութեան մէջ, հետեւաբար պատմութիւնները եւ նաեւ վէրքերը  դեռ շատ թարմ են մեր մտքերուն ու հոգիներուն մէջ:

Հօրս հայրը 1920-ականներուն պատանի մը ըլլալու էր, բայց պատանի ըլլալը չխնայեց զինք գաղթարշաւի չարչարանքէն: Հրամանը հասած էր, Մարաշ քաղաքը պէտք էր պարպել, բոլոր մարաշցիներուն, մեծ ու պզտիկ, հաւաքեցին ու դրին անասուններու վակոններուն մէջ, անոնք սեղմուելով հասան Հալէպ: Իրենց համար այդ վակոնները հինգ աստղանի հիւրանոց կը համարուէր: Իսկ մեծ մօրս (հօրս մայրը) ընտանիքը ապրեցաւ աւելի դառն գաղթարշաւ, անոնք Այնթապէն հեռացուեցան քալելով, կը պատմէր թէ 9 տարեկան երախայ մը ըլլալու էր այդ ատեն, ու բարեբախտաբար ունէր բթամատը ծծելու սովորութիւն: Ան կ'ըսէր. «Այդ սովորութիւնս էր որ զիս փրկեց, անօթութիւնս ու ծարաւս մոռցուց, մինչեւ որ բոլորս հասանք Հալէպ»: Մեծ հօրս ու մեծ մօրս միջեւ ընդհանուր գուցէ ոչինչ կար, բայց ունէին ցաւն ու յիշատակը, զիրենք միացնողը, ու անոնք ամուսնացան՝ Հալէպ, ունեցան 7 զաւակ՝ 3 աղջիկ եւ 4 տղայ, որոնցմէ մէկը հայրս էր:

Մօրս կողմէն մեծ մօրս պատմութիւնը աւելի լաւ կը յիշենք, մօրս մեծ մայրը շատ ուշ մահացած էր: Գեղեցիկ կապոյտ աչքերով կին մըն էր, կը հպարտանար իր աասունցի ամուսինով, որ նահատակուած էր Սասնոյ պաշարման օրերուն, կը պատմէր թէ ինքն ալ պայքարելու ջանքեր տարած, տունն ու զաւակը պաշտպանած էր, բայց դիմադրութիւնը երկար չէ տեւած, իրենց ալ կարգն էր հեռացուելու: Կը պատմուի թէ գաղթարշաւի ընթացքին, Սասունէն Հալէպ ան յղի եղած է, ու գաղթականութեան ճամբան ծնած է իմ մեծ մայրս:

Մեծ մայրս ու եղբայրը (մօրս քեռին) տարիներ մնացած են Հալէպի հայկական որբանոցը, ուր մեծ մայրս, աւելի ուշ, եղած է ուսուցչուհի: Հալէպի մէջ, ան ամուսնացած է այնթապցի գաղթական, արհեստով հողագործի մը հետ, որմէ ունեցած է մէկ տղայ ու երեք աղջիկ, որոնցմէ մէկը մայրս է:

1960-ականներուն երտիսարդական հոսք մը կար դէպի Քուէյթ: Հալէպ ծնած հայրս ալ տնտեսական աւելի խաղաղ վիճակ մը գտնելու համար, ինքն ալ տեղափոխուեցաւ Քուէյթ 1965 թուականին, իր գաղթականութեան երկրորդ կայարանը: Հակառակ անոր, ան երբեմն դարձեալ կ'այցելէր Հալէպ, ու այցելութիւններէն մէկուն ընթացքին, 1969-ին մօրս հետ պսակուեցաւ, ու երկուքը հաստատուեցան Քուէյթ, ուր կազմեցին ընտանիք՝ 6 զաւակներով, երկու տղայ ու չորս աղջիկ, որոնցմէ մէկը ես եմ:

Մարաշէն, Այնթապէն, Հալէպէն, Քուէյթ, իսկ հիմա արդէն տասը տարի է որ Պէյրութ կ'ապրիմ, մեր ընտանիքին գաղթականութենէն այլ կայարան:

Բաւական բարդ է՞ պատմութիւնս, վստահ այո, ես ալ կը նախընտրէի պատմութիւնս ըլլար աւելի պարզ, ըսէի երկու-երեք սերունդ է նոյն տունը կ'ապրինք, նոյն քաղաքը, նոյն երկրի մէջ: Բայց այդպէս չէ իրականութիւնը, մեծ հայրս մանկութիւնը մէկ քաղաք անցուցած է, հայրս մէկ քաղաք, ես մէկ քաղաք, վստահ չեմ իմ զաւակներս ո՞ւր պիտի անցնեն իրենց մանկութիւնը: Ընտանիքի ոչ մէկ սերունդ ունի ընդհանուր մանկութեան յիշատակ, գուցէ այդ չէ՞ որ տեղ մը կը վերածէ տունի, տարածք մը պապենական հողի, ու երկիր մը հայրենիքի՞:

Այդեօք պիտի գա՞յ այդ օրը, որ յիշատականերու շարունակականութիւն ըլլայ, ու գտնենք պապենական տուն ու հող, զորս արժէ ՀԱՅՐԵՆԻՔ անուանել:

Դո՛ւն՝ թուրք ընթերցող, չունիս այդ օտարի զգացումը, չունիս հայրենազուրկ կեանք ապրելու մղձաւանջը: Կը նախանձիմ, որ դուն գիտես քու երախաներուդ ապագան ուր պիտի ըլլայ, գիտես անգամ քու թոռներուդ ծննդավայրը ուր պիտի ըլլայ:

«Յարգելի» տիտղոսը պիտի պահեմ երբ ընդունիք իմ պատմութիւնս, երբ ընդունիք իմ պապենական հողերս, երբ ընդունիք որ ես «սփիւռք» մըն եմ, ձեր նախնիներուն դառն պատմութեան պատճառով:

Kategoriler

Güncel Diaspora