‘Pentagram bizim için biraz okul gibi aynı zamanda’

Can Öktemer ile Sertan Şentürk, Türkiye’de rock müzik denilince akla ilk gelenlerden olan Tarkan Gözübüyük'le Pentagram’ın son albümü MMXII, Türkiye’de müzik prodüktörlüğü ve rock müzik hakkında konuştu.

CAN ÖKTEMER
can.oktemer@gmail.com

SERTAN ŞENTÜRK
sertansenturk@gmail.com

Tarkan Gözübüyük, Türkiye’de rock müzik denilince akla ilk gelenlerden. Gözübüyük, 1987 yılında bas gitarist olarak dâhil olduğu ve 30 yıldır Türkiye’nin en başarılı heavy metal gruplarından Pentagram’la sayısız başarılı albüme imza attı. Prodüktör olarak da Mor ve Ötesi, Şebnem Ferah, Teoman, Turgut Berkes ve Ogün Sanlısoy’un birçok albümün de bas gitarist, aranjör, prodüktör ve benzeri roller üstlendi. Prodüktör olarak imzasını attığı her albümün büyük ilgi görmesi sebebiyle kendisi bir anlamda da Türkiye rock müziğine yön veren isimler arasında da yer alıyor. Tarkan Gözübüyük’le Pentagram’ın son albümü MMXII, Türkiye’de müzik prodüktörlüğü ve rock müzik hakkında konuştuk.

  • Pentagram olarak uzun bir aradan sonra MMXII albümüyle dönüş yaptınız. Albüme gelen tepkiler nasıl? Albüm genel olarak beklentilerinizi karşıladı mı?

Yıllar sonra tekrar stüdyoya kapanmak heyecanlı oldu. Önceki albümlerle bağlantılı ama aynı zamanda yenilikler içeren bir iş çıktı ortaya. Yeni kayıtlar, yapıldığı dönemin ruhunu yansıtsın istedik. Albümün hikâyesi duygusal olarak biraz çalkantılı, diğerlerine nazaran. O yüzden ilk çıktığında; şunu anlattık, bunu ifade ettik şeklinde fazla ahkâm kesemedik. Fakat sonrasında yaşanan olaylar, şarkıların manasını ziyadesiyle bütünledi.

Pentagram’ın her yaştan ve kesimden, kızlı erkekli çok sayıda dinleyeni var. Kimi yaklaşık otuz yıldır grubu takip ederken, kimileri ilk kez MMXII ile bizi tanıdı. Haliyle, insanların bu albümde sevdiği ve kendine yakın hissettiği açılar, kişiden kişiye değişiyor. Nihayetinde konserlerin dolu geçmesi ve yeni vokalin grupla uyumu açısından tatminkâr ve ileri dönük umut veren bir aşama oldu.

  • Murat İlkan’ın talihsiz rahatsızlığından sonra Gökalp Ergen’le devam ettiniz. Pentagram tarihinde daha önce de müzisyen değişimleri oldu. Bu durum grubun müzikal tavrına nasıl bir etki bırakıyor?

Pentagram bizim için biraz okul gibi aynı zamanda. Geçmiş albümlerde yer alan Murat Net, Ogün Sanlısoy, Demir Demirkan, İlhan Barutçu ve Murat İlkan gibi değerli müzisyenler, zaman içinde grubun tarzının zenginleşmesine katkı yaptılar. Her birinin kendi üslubunda sürdürdüğü solo çalışmaları da bu ailenin uzantısı olarak görüyorum. Gökalp Ergen’in, hem yeni beste ve sözlere katılımıyla hem de eski şarkılara getirdiği yorumla, grubun bugün devam edebilmesinde önemli payı var. Birlikteliğimizin ne kadar isabetli olduğunu gün geçtikçe daha iyi anlıyoruz. Murat’ın tekrar sağlığına kavuşup Fanus’u yayımlaması da geçen yılın en güzel sürprizi oldu.

  • 20 yıldır Pentagram, Türkiye’de rock müziğinin bayraktarlığını yapmakta. Fakat Pentagram’ın müzikal başarısının devamını getirebilecek kaliteli bir müzik grubu henüz gelmedi. Sizce, bu tıkanmışlığın sebebi nedir?

Efenim, övgüler için teşekkür ederim fakat Pentagram’dan eski ve yeni çok iyi gruplar var ülkemizde de.

  • Türkiye’nin en başarılı rock prodüktörlerinden biri olarak sayısız başarılı albüme imza attınız. Bize biraz çalışma metotlarınızdan bahsedebilir misiniz? Sizce Türkiye’de prodüktörlük mesleğinin yeterince hakkı veriliyor mu?

Prodüktörlük Türkiye’de bir meslek sayılmaz. Yani prodüktör okulu yahut sendikası gibi kurumlar yok. Ya da ne bileyim, prodüktörlükten emekli olamıyorsunuz mesela. Fakat bu rolü özenle üstlenen geçmişten bugüne birçok müzisyen var.

Bendeniz konuyu, müziğin bir sahne sanatı olduğu görüşünden yola çıkarak ele almaktayım. Genelde önce grubun performansını geliştirme yönünde bir hazırlık, sonra da bu performansın öne çıkan özelliklerini iyi yansıtan bir kayıt yapmaya çalışıyoruz. Sanal enstrümanlar ve çeşitli teknolojik imkânlarla, gerçekte var olmayan bir müziği kayıt ortamında yaratmak da mümkün. Fakat bu iş, kompozitör veya aranjör gibi tanımlara giriyor. Dinleyiciye sunulan yapımla sahnede sergilenen gösterinin tutarlılığı, prodüktör için önemli olmalı bana göre.

  • İlk müzikal çalışmalarınıza 12 Eylül sonrasında başladınız. Darbe sonrası büyük kültürel travmalar yaşamış bir toplumda heavy metal gibi bir müzik türünü yapmanın nasıl zorlukları vardı?

Türkiye’de, hangi branştan olursa olsun, müzisyenlerin işi biraz zor. Mesleki düzenlemeler bakımından, medeni ülkelerdeki örneklerin de, ülkemizdeki diğer meslek gruplarının da gerisindeyiz. Yabancı kültürlere merak duyan vatandaşlar azınlık olduğu için; rock, caz, blues, polka, flamenko vb. türleri hakkıyla icra edebilmek ayrıca zor. Benim şansım, bugün usta müzisyenler olan birçok dostumuzla erken yaşta tanışmak oldu. Bildiklerimizi birbirimizden öğrendik. Ayrıca, aileler ve yakın çevremizin verdiği desteğin de, yaptığımız işlerde büyük payı var.

  • Üniversite hayatınızı Ankara’da geçirdiniz. Bu arada Demir Demirkan, Alp Turaç gibi şu anda Türkiye müzik piyasasının önemli insanlarından bazıları ile tanıştınız. Bize biraz Ankara döneminden bahsedebilir misiniz?

1989-92 arası Alp ve Demir’le ev arkadaşıydık. İki sokak altımız Farabi’de canlı müzik çalınan Graffiti, A Bar ve Dorian Gray adlı üç mekân vardı. O dönem bu mekânlarda 60’ların, 70’lerin, 80’lerin klasik ve popüler rock şarkıları çalınırdı. Sahneye çıkan müzisyenlerin listesi, Süleyman Bağcıoğlu, Gürbüz Barlas, Gür Akad, Asım Can Gündüz, Alper ve Barlas Erinç, Pamela, Teoman, Yavuz Çetin, Ogün Sanlısoy, Can Şengün, Şebnem Ferah, Özlem Tekin, Cenk Eroğlu, Hakan Caneroğlu, Levent Çandaş, Özge Fışkın diye uzar gider. Siyah Beyaz, Replik, Karpiç gibi caz kulüplerinde, her hafta Tuna Ötenel, Durul Gence, Kamil Erdem, Yahya Dai, Janus Szprot, Mahmut Yalay, Volkan Öktem, Sarp Maden gibi isimler çalardı. Hacettepe ve ODTÜ çevresinde de Dr. Skull, Anonim, The Guts, Presage ve Airfax gibi değişik stillerde birçok grup vardı. Bu gruplar, genelde sinema yahut okul salonlarında konser verirdi. Tunalı Hilmi civarındaki plakçılar ve kafelerle, Yüksel Caddesi’ndeki kitapçılar da sosyal merkezlerdi. Ankara’da, okul dışındaki hayatımız buralarda geçti.

  •  90’lı yıllardan beri Türkiye’deki rock müziğinin en önemli isimlerinden birisiniz. Sizce 90’lardan 2000’lere Türkiye’de rock nasıl değişime uğradı? Türkiye rock müziğini dünyada nereye konumlandırırsınız?

Genç nüfusun, teknolojik imkânların ve dış dünyayla iletişimin çoğalması, her tür müzik ortamını zenginleştirdi. Farklı ülkelerden grup ve sanatçıların Türkiye’ye sıkça gelmesi, yerli müzisyenlerin ufkunu açıyor. Yerel müziklerle yabancı akımlar zamanla bütünleşiyor. Rock müziğine duyulan ilgi ve bu alanda çıkan işler de artarak devam ediyor.

  • Özellikle son 5 yılda korsan, internet müzik servisleri gibi sebeplerden dolayı müzik endüstrisi büyük bir değişim içerisinde. Siz bu dijitalleşme durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Plaktan kasete ve kasetten CD’ye geçiş dönemlerinde işin ticari kısımları aksamıştı. Şu sıralarda da benzer bir değişim var. Zamanla rayına oturur muhtemelen. Müzik, internet sayesinde her zamankinden fazla yayılıyor. Bu durum konserlere ve canlı müzik mekânlarına olumlu yansıyor.

  • Yakın zamanda sizden ne gibi projeler bekleyebiliriz? Yeni bir albüm çalışmanız var mı? Pentagram’ın yakın zamanda konser takvimi nasıldır?

Bu yıl içinde kaydedilecek, Cihan Barış’la birlikte prodüktörlüğünü üstlendiğimiz; Ogün Sanlısoy, Metin Türkcan ve Vera albümleri var. Pentagram’la bir konser albümü yayımlamak ve bazı yeni parçalar kaydetmek istiyoruz. MMXII ve Anatolia albümlerinin plak basımı da gündemde. Konserler devam. Geçen hafta Magosa Doğu Akdeniz Üniversitesi’ndeydik. 24 Mayıs’ta Metal Summer Fest, 5 Haziran’da da İstanbul Motosiklet Festivali’nde çalıyoruz.

  • Son dönemlerde, Türkiye’de ve dünyada beğendiğiniz müzisyenler kimler? Dinlemekten hiç bıkmadığınız müzisyenler var mı?

Sevdiğim eski-yeni çok fazla grup ve müzisyen var ve hiç birini dinlemekten bıkmadım. Son dinlediğim albümler Steely Dan-Aja, Fleetwood Mac-Rumors, m.v.ö-Güneşi Beklerken, King’s X-Gretchen Goes To Nebraska.

Kategoriler

Şapgir