5533’teki Meşguliyetler Üzerine Notlar

Merve Ünsal, İMÇ’de yer alan sanatçı inisiyatifi 5533’te son 2,5 aydır olan bitenleri değerlendirdi.

MERVE ÜNSAL
merve.unsal@gmail.com

Niyetim, İMÇ’de yer alan sanatçı inisiyatifi 5533’te son 2,5 aydır olan bitenlerle ilgili değerlendirme sürecini hem kendim, hem katılımcılar için bu yazı vesilesiyle başlatmak. Ama ilk önce bir adım geri atıp, 5533 ve 5533’ün 2014’ünden bahsetmek gerekiyor.

5533, sanatçılar Nancy Atakan ve Volkan Aslan tarafından ‘deneysel bir sanat mekânı’ olarak kurgulanmış bir yer. Eskiden yandaki dükkânın deposu olarak kullanılan 5533’ün en önemli özelliklerinden biri, tamamen asalak bir yapıda, yan dükkânın elektriğini, internetini paylaşarak, nasıl bir şeyler yapılabileceği üzerine düşündürmesi. (Burada not etmek gerekir ki 5533, SAHA Derneği’nin geçtiğimiz sene başlattığı Bağımsız Sanat İnisiyatiflerinin Sürdürülebilirliğine Yönelik Destek fonunu kazanan üç inisiyatiften biri.)

Nancy ve Volkan’ın fikir paylaşımı ve işbirliğini merkeze alan tavırları, 5533’ü tanımlayan unsurlardan biri. Her sene farklı bir küratörü, o senenin programını yapmaya, mekânı kullanmaya davet etmeleri, 5533’ün sürekli kendini yenilemesini ve farklı vizyonlara ev sahipliği yapabilmesini sağlıyor. Bu senenin (2014) programını yapmak için de Özge Ersoy’u davet ettiler. Özge’nin küratör ve yazar olarak araştırdığı konuyu kabaca özetlemem gerekirse, kurumsal altyapıların sanatçıların üretimlerini ne şekilde etkilediği ve sanatçıların bu altyapılardan ne gibi beklentileri olduğu, olabileceği diyebilirim. Özge, kendine gelen daveti hemen birlikte çalıştığı, düşündüğü, arkadaşı olan üç kişiye yönlendirerek ev sahibi olma halini dağıtmayı tercih etti. 2014’ü başlatan bu jesti de, 5533 mail grubunda ve sosyal medyada paylaşılan bir metinle çerçeveledi. Metnin sonunda sorduğu ‘İnisiyatifler, kurumlar, müzeler bizi nasıl değiştiriyor, diğer yandan biz onları nasıl dönüştürüyoruz?’ sorusu, -dramatize ederek- geçtiğimiz 2,5 ay boyunca aklımda yankılandı. Bir şeyler beklediğimiz, aciliyetlerimize yanıt vermelerini arzuladığımız bu kurumlar ve inisiyatifleri yönetme ya da ev sahipliği yapma şansına sahip olduğumuzda, ideal senaryo neydi?

5533’teki konuk ve ev sahibi konumumu kullanarak yapabileceğim ilk şey, sektör olarak muzdarip olduğumuz düzensizlik ve değişkenliğe savaş açarak, İMÇ’nin günlük düzeni ve düzenin getirdiği istikrar ile bir sanatçı inisiyatifinin programını birlikte düşünmekti. Fiziksel bir mekânın varlığı, oranın sadece bir gösterme mekânı olarak değil de, bir ofis olarak da kullanılabilmesini davet ediyordu sanki. Çoğumuzun gününü parçalara bölen, yazma, araştırma, tartışma, residency başvurusu yazma gibi etkinlikleri, eğer evde ya da cafelerde gerçekleştirmek yerine İMÇ’deki bu dükkâna taşırsak, belki kendimizi bir sektörün, grubun parçası gibi hissederdik. Bu emek biçimlerini, bir araya gelebildiğimiz, çalışabildiğimiz, konuşabildiğimiz bir mekan aracılığıyla günlük hayat ve üretim biçimleriyle ilişkilendirmenin yan etkileri ne olurdu?

Son on hafta içinde, 5533’ü, hem bir açık ofis hem de görsel sanatlar alanında yazarlık, editörlük, sunum biçimleri gibi konular üzerine çoğunlukla spontane, küçük çaplı buluşmalar için kullanmış olduk böylece. Örneğin, Tania Bruguera’nın ‘faydalı sanat’ terimini, sanatçı Didem Erbaş ile birlikte tartıştık. Bruguera’nın sanatı, faydalı ve faydalı olmayan olarak ikiye ayırmasını, birlikte anlamlandırmaya çalıştık. Bir sanatçı inisiyatifini faydalı ve kullanılabilir olarak nasıl dönüştürebiliriz sorusunu yanıtlamaya çalıştığımdan, faydanın sanatla, mekânla nasıl sağlanabileceğini düşünürken buldum kendimi. Başka bir gün, Fu Manchu karakterinin kültürel stereotiplerle olan ilişkisini antropolog Efe Levent anlattı. Fu Manchu’nun dayanılmaz cazibesi, mekânda başka günlerde Fu Manchu filmleri izleyemeyi talep ederek, Efe’yi rahat bırakmamamıza neden oldu. Sanatla ilgilenenler olarak uğraştığımız görselliği, bir antropolog tarafından yorumlanmasını dinlemek (en azından bize) iyi geldi. Bazı günlerde, mekânı sadece açık ofis olarak kullandık. Bilgisayarını alan çalışma bahanesiyle gelip çay içip sohbet edip evine döndü ama en azından çalışmaya ve üretmeye geldiklerini mekândaki demirbaş beyaz tahtaya kaydederek taçlandırmış olduk. (Ufak ödül mekanizmalarının yetişkinler için bile ne kadar işe yaradığını azımsamamak lazım.)

Bu sohbetler ve karşılaşmalarla birlikte, zaman içinde sanat işleri biriktirerek bir yerleştirme nasıl olur sorusu üzerine düşünmek için, sergi alanından çok, yaşanan bir ofis olarak görülebilecek 5533’e (şimdilik) dokuz sanatçının işleri geldi. Mekâna ilk gelen iş, Kulüp Külah’ta sergilendikten sonra Lara’nın (Ögel) evine geri dönmesine kıyamadığım kapıydı. Kapının bir iş olarak ismi var belki de ama 6 Mart’tan beri bu işten ‘kapı’ olarak bahsettiğimden, sanırım artık var olan ismini kaybetti. Lara’nın evindeki bir kapıya bir vitray ustasının yardımı ile yaptığı müdahale, Kulüp Külah’ta, mekânın ortasında, dramatik bir şekilde, dimdik sergilenmişken, aynı iş 5533’te, eskiden yan dükkâna geçişi sağlayan kapı boşluğuna iliştirilerek hayata geçti. Tam yerine oturmayan kapı, hem mekânın endüstriyel görünümlü ‘gerçek’ kapısı ile çelişki içerisindeydi hem de iş olmakla olmamak arasında duruyordu ve bu işin varlığı, mekândaki bütün etkinliklere, konuşmalara arka fonu oluştururken, sanat işiyle ilişkimiz üzerine düşündürüyordu.

Lara’nın kapısından sonra, mekâna Borga Kantürk’ün ‘kaybedenler kulübü no: 7’ (yere saçılmış, tutmamış iddaa kuponu) geldi. Borga’nın sürdürmekte olduğu bu fotoğraf serisi, yere atılmış iddaa kuponu fotoğraflarından oluşuyor. Çekilişe kadar kıymetli olan, tutmadığında bütün potansiyel değerini kaybeden bu sembolik kâğıt parçalarını fotoğraflayan Borga, tutma-tutmama, olma-olmama, şans gibi sanat pratiğine dadanmış olguları basit bir jest ile ifade ediyor. Bitmeyen, bitmeyecek bu seri, Borga ile iddaa kuponunun anlık karşılaşmasını bir fotoğraf olarak taçlandırırken, ‘ya tutsaydı’ düşüncesinin aslında ne kadar büyük bir motivasyon kaynağı olduğunu hatırlatıyor.

Sanatçı Berkay Tuncay’ın Paris’teki iki aylık Cite des Arts misafirlik programına prova olarak yaptığı 1 günlük 5533 sanatçı misafirlik programı da, son 10 haftadır gerçekleşen meşguliyetler arasında akılda kalan ufak ama seyahat öncesi banka ekstreleri, vize başvuruları, uçak biletleri ve kurumsal yazışmalar ile geçen o nice ‘1 gün’ü hatırlatan manidar bir jestti.

Mekân ve işlerin yerleştirmesi, 5 Mayıs Pazartesi günü mekânı, Özden’e (Demir) teslim edene kadar devam etti. Camila Rocha’nın kaktüs müdahalesi, İz Öztat’ın hayalet lambası, Didem Erbaş’ın mantar panosu, Ali Taptık’ın LED tabelaları, Mehmet Dere’nin ‘kaybeden’ kurdelesi, Olga Migliaressi-Phoca’nın Olay Oldu posteri, Can Akgümüş’ün lavabosu, benim tipex denemelerim, kısa süreli de olsa bir yan yanalığın ne tür anlamlar üretebileceği üzerine düşündürdü. İşlerin, etkinliklerin, konuşmaların eş değerliliği, bir nefes alma boşluğu önermesiydi.

Kategoriler

Şapgir