‘İlericiler’ onu hiç sevmedi

Dipnot Yayınları, Güney Afrika’nın ırkçılık karşıtı mücadele tarihinde çok önemli bir yere sahip devrimci lider Steve Biko’nun (1946-1977) yazılarından oluşan ‘Siyah Bilinci’ adlı kitabı okurlarla buluşturdu. Barış Ünlü’nün derlediği kitap Biko’nun 1970-1972 arasında yaptığı konuşmalardan ve kaleme aldığı altı metinden, Biko ile yapılmış bir söyleşiden ve Ünlü’nün bir tanıtım yazısından oluşuyor.

ÇETİN GÜRER

Mandela’dan sonra en etkili isim

Steve Biko, Güney Afrika’daki ırkçılık karşıtı mücadelede Mandela’dan sonraki en etkili isimlerden biridir. 12 Eylül 1977’de işkencede öldürüldüğünde Biko henüz 31 yaşındaydı. Irkçılık karşıtı politik mücadeleyle 20 yaşında başladığı üniversite döneminde tanıştı. Sadece 11 yıl süren bu kısa mücadele döneminde Biko, Franz Fanon’dan ve ABD’deki siyah hareketten oldukça esinlendiği ‘Siyah Bilinci’ hareketinin gelişmesine ve dönemin en önemli öğrenci hareketi SASO’nun (Güney Afrikalı Öğrenciler Örgütü) kurulmasına öncülük etti.

Biko’nun metinleri, o dönemin mücadelesi ve tartışmaları için önemli olduğu kadar günümüzde kimi eşitlik mücadeleleri için hâlâ anlamlı olan kimi sorulara dönemin konjonktüründen cevaplar vermesi bakımından da oldukça önemlidir. 1973’te PKK kurucu kadrolarının Ankara Çubuk’ta yaptığı toplantıda “ayrı bir Kürdistan grubu olarak hareket etmek gerektiği” tespit ve kararına oldukça benzer bir biçimde Biko’nun “Siyah Bilinci” hareketi de ırkçı apartheid rejimine karşı siyahların, liberal veya Marksist beyazlardan ayrı örgütlenip hareket etmesi gerektiği fikrinden beslenir. Bunun Biko’ya göre pek çok nedeni vardır: Beyazlar, ne kadar istese de siyah olmanın bastırılmışlığını, ızdırabını göremez, beyaz olmanın avantajlarını, imtiyazlarını kullanmayı sürdürür. Beyazlarla birlikte ırkçılığa karşı mücadele etmek, efendinin oğlundan köleliğe sebep olan koşulların ortadan kaldırılması için mücadele etmesini beklemeye benzer; Beyazların, apartheid rejiminin sonlanması için önerdiği ‘entegrasyon çözümü’ son kertede verili eşitsizlik koşullarına siyahları davet eden bir anlayıştır; Siyah ve beyazların ortak mücadele örgütlerinde beyazlar sürekli konuşan, siyahlar sürekli dinleyen konumundadır. Siyahlar için neyin en doğru olduğunu hep onlar bilir ve söyler. Apartheid rejiminin yarattığı siyahın susturulmuşluğu, aşağılanmışlığı, sözünün geçersizliği bu yapılarda devam eder.  Çünkü siyah her zaman 16 yaş altı muamelesi görür. Bu yüzden ırkçı apartheid rejimi deri renginin farklılığına dayandığı için siyahlar, beyazlardan ayrı örgütlenip mücadele etmelidir. Bu, bugün için de oldukça geçerli bir yaklaşım değil mi? Benzer bir anlayışla, günümüzde göçmenler, mülteciler veya kadınlar gibi kimi toplumsal özgürlük ve eşitlik mücadelesi yürüten gruplar, egemen olandan farklı öz örgütlenmelerin gerekli olduğunu yüksek sesle dile getirmeye devam ediyor.

Dönemin liberal ve Marksist grupları, Biko’nun ayrı bir öz örgütlenme anlayışına dayalı ‘Siyah Bilinci’ hareketini ırkçı olmakla eleştirmiş ve ırkçılığa karşı mücadelenin yine ırk temelli bir örgütlenmeyle olmaması gerektiğini öne sürmüşlerdir. Gerçekten de bu, bir çıkmaz sokak. Böyle bir anlayış bir bakıma karşı olunan şeyin bir yeniden üretilmesi demek değil midir? Biko’ya göre bu sorunun yanıtı hayırdır. Çünkü, ‘apartheid’ deri renginin farklılığını veri alarak beyaz deriyi siyah deri üzerinde üstün kılan bir ırkçılık olduğu için, ırkçılık karşıtı mücadele beyaz deriyi veri alan tahakküme karşı siyah olandan hareket etmek zorundadır. Yoksa beyazın çizmiş olduğu bir çerçeveyi kabul etmek zorunda kalacaktır. Ayrıca Biko, siyah öz örgütlenmesinin beyazlara tamamen kapalı olmadığını, beyazların, melezlerin de siyah örgütleri içinde mücadele edebileceğini söyler. Dahası bu tartışma için çok daha anlamlı olan şey, beyazların siyahlar için mücadele etmesinden öte, öncelikle sahip oldukları kendi imtiyaz ve ayrıcalıklarına karşı mücadele etmesi gerektiği yönündedir.

Kaybedilen özgüvenin yeniden kazanılması

‘Siyah Bilinç’ öz örgütlenmeye biçtiği büyük değerin yanı sıra, Güney Afrika’daki ırkçılık karşıtı mücadelenin başarısı, dönüşümün sağlanması ve eşit bir toplum için siyah bireyin kırılmış onurunun tamir edilmesi, kaybettirilmiş özgüvenin yeniden kazandırılması gerekliğine vurgu yapar. Çünkü ‘apartheid’, insanların şahsiyetlerini yok etmiş, köleliği önce bilinçlerde kurmuştur. Bu yüzden Siyah Bilinci, siyah adamı kendine getirmeli, boş kabuğunun içine hayat pompalamalı, ona öz saygı ve onur aşılamalıdır. Bu nedenle ‘Siyah Bilinci’, hem egemene öykünen, ona benzemek isteyen ezilen toplumun bireyini hem de egemenlik imtiyazlarını sorgulamayan, bunlardan vazgeçemeyen egemen toplumun ‘ilerici’ bireyini rahatsız edecek bir bakış açısıdır. Herkes kendi politik konumuna ilişkin eleştirilmesi gereken bir şey görecektir bu kitapta. 

Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ