Venedik’te asılı kalan bir türkü

‘Sivas’ içli bir çocukken ağlamayan bir erkeğe dönüşmenin acıklı hikâyesini, ya da onun gibi bir şeyi anlatıyor.

Filmin oyuncuları Muttalip Müjdeci ve Doğan İzci yönetmen Kaan Müjdeci’yle.

EVRİM KAYA
evrimkaya@agos.com.tr

‘Sivas’ın festivalde en çok konuşulan yanlarından biri yönetmenin “arkadaşım” diye bahsettiği on yaşındaki başrol oyuncusu Doğan İzci oldu. Basın toplantısında da ilk soru Doğan’a geldi. Filme nasıl dahil olduğu soran moderatörü “Sevdim de ondan katıldım” diye azarlayan Doğan, “Birazcık zorlandım ama yaptım” diye devam etti.  Ama belli ki az zorlanmıştı, en azından onu bir gizli kamerayla günlük yaşamın koşturması içinde izler gibi takip eden izleyiciye zorlandığını hiç hissettirmedi. Ben Doğan’dan arkadaşım diye söz edebilir miyim bilmiyorum, zira Doğan kendisiyle röportaj yapmamı istemedi. Onun yerine onu tuvalete kadar götürmeme izin verdi, hemen elimi tuttu, geri dönene kadar bırakmadı, teşekkür etti ve uzaklaştı.  Kaan Müjdeci, Doğan’la çalışmak zor muydu sorusunda “Bir oyuncuda olması gereken en önemli şey zeki olması. Zeki olduktan sonra on yaşında ya da elli yaşında fark etmez. Doğan’la çalışmak da hiç zor değildi” diye yanıt veriyor ki, insan haklı olduğunu hemen anlıyor.

‘Sivas’ içli bir çocukken ağlamayan bir erkeğe dönüşmenin acıklı hikâyesini, ya da onun gibi bir şeyi anlatıyor. Yönetmenin basın toplantısında İtalyan bir gazeteciye verdiği ‘ayarı’ yinelersek, 2014 senesinde bir filmin mesajını sormak ayıp bir şey elbette... Besbelli ağlamamakla habire bağırmaktan mürekkep bir şey olan erkeklik üzerine bir film ‘Sivas’, ancak hem Doğan’ın delici bakışları, hem Cevdet Erek’in müziği hem de insanı bir titremeyle bozkırın ortasına atan kamera, yaşamın neden ağlamaklı, nasıl acıklı bir şey olduğunu anlatıyor.  Sanki bitmeyen bir film, havada bir Neşet Ertaş türküsü gibi asılı kalıyor: “Hata benim, günah benim, suç benim.”

Kategoriler

Kültür Sanat Sinema