OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

“Lefter bizden biriydi”... Peki siz kimsiniz?

 

Lefter’in ölümü bu ülkede bazı şeylerin değişmesinin zaman alacağını gösterdi. Lefter’in ardından söylenenler içinde “Bizden biriydi”, “Türk’ten daha Türk’tü” türü sözler dikkat çekti. Tabii bir de her zaman söylenen “Rum/Ermeni asıllı Türkiye vatandaşı” lafı da sık sık kullanıldı. Siz hiç “Türk asıllı Türkiye vatandaşı” dendiğini duydunuz mu? Duyamazsınız. Neden? Çünkü bu zihniyete göre bu topraklarda var olmanın ‘normal’, ‘meşru’, ‘doğal’, ‘ideal’ hali Türk olmaktır zaten; diğerleri bu ideale yaklaşabildikleri ölçüde makbuldürler ve mutludurlar, ve gene o ölçüde yaşam hakları vardır; ama ne kadar da olsa ‘eksik’, ‘yarım’ olmaktan kurtulamazlar, bu onların kaderidir. 50 kere milli maça da çıksan, yüzlerce gol de atsan ‘düpedüz Rum’ olamazsın, ancak ‘Rum asıllı’ olursun. Demek istenen şudur: “Rum olursan Türk olamazsın, o zaman biz de sana bu törenleri yapamayız, yapmayı kendimize yediremeyiz. Seni sevebilmemiz için Türk gibi olman lazım, Türkleşmen lazım, çünkü biz bizden olmayanları sevmeyiz.”

Görebildiğim kadarıyla, Can Dündar’ın Milliyet’teki yazısı ve Radikal’de yazılanlar hariç, medya bu konuda üstüne düşen ikiyüzlülüğü, sahtekârlığı hakkıyla yerine getirdi ve kendine güvenenlerin güvenini boşa çıkarmadı. Lefter’in Yunanistan Milli Takımı’nı reddettiği; milli maçta Yunanistan’a gol attığı (yahu adam futbol oynuyor, karşısındaki takım kimse ona gol atacak; demek ki, beklenen, Yunanistan’a gol atmamasıydı); Atatürk hayranı olduğu gibi, ‘has Türklüğünü’ ispat eden noktaları tekrar tekrar vurguladılar. Bir an için tersini düşünelim: Yunanistan Milli Takımı’nın teklifini kabul etseydi, o zaman Lefter bizim için ne olacaktı? Evet, bildiniz, ‘hain’! Aynı medyada Lefter’e, eşine dostuna, arkadaşlarına yapılanları hatırlatanlar cılız bir ses olarak kaldı. Yalnız, hakkını vereyim, bilmediğim bir şeyi Bağış Erten’in Radikal’deki yazısından öğrendim: Lefter’in Kuşdili Parkı’ndaki heykelinin üzerinde “1963’te futbolu bıraktıktan sonra ÜLKEMİZDEN ayrılmayarak Büyükada’ya yerleşmiştir” yazıyormuş. El insaf be kardeşim! Bunu okuyan ve Türkiye’yi bilmeyen biri de zanneder ki Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nden bir futbolcu zamanında Türkiye’ye gelmiş, uzun yıllar futbol oynamış, futbolu bıraktıktan sonra da cennet vatanımızın güzelliklerine, Büyükada’nın faytonlarına vurularak buraya yerleşmeye karar vermiş. Bağış Erten, “ülkemizden” lafının bir hata sonucu yazılmış olabileceğine ihtimal veriyor. Bana kalırsa bu hata değil, en iyi ihtimalle bir lapsustur, çünkü bu ifade gayri-Türkleri bu memleketin sahibi değil misafiri olarak gören zihniyetin çok açık bir yansıması.

Başbakan da Lefter’in cenaze törenine katıldı, çok da iyi etti. Peki, insan sormadan edemiyor, aynı başbakan beş sene önce Hrant Dink’in cenaze törenine katılmaktan neden imtina etmişti? Lefter ‘makbul azınlık’, Hrant Dink ‘muzır azınlık’ olarak görüldüğü için olabilir mi? Lefter sustuğu, Hrant Dink konuştuğu için olabilir mi? “Alt tarafı bir tören, katılsa ne olur, katılmasa ne olur” diye düşünenler olabilir ama bu tür sembolik eylemlerin, topluma ve hatta bürokrasiye verdiği mesajlar açısından önemi vardır. Örneğin, bugün geriye baktığımızda, Başbakan’ın o cenaze törenine katılmamasını, Hrant Dink davasına sahip çıkmamasının ilk adımı, ilk işareti olarak görmek, değerlendirmek pekâlâ mümkün.

fiunu da söylemeden geçemeyeceğim: Bu Lefter gerçekten çok bahtsız bir adammış. Öyle ya, kariyerinin önemli bir bölümünü Lefter’lerin, Yorgo’ların, Artin’lerin köküne kibrit suyu dökmekle geçirmiş bir adamın adını taşıyan stadda (O stadın ismi değişmeyecek mi? Ben şahsen o ismi kullanmıyorum) sana cenaze töreni yapılsın; bu da yetmesin, günden bol bir şey yokken, elinden gelse bütün Lefter’leri bir kaşık suda boğacak başka bir adamla aynı gün öl, cenazende de onun adına saygı duruşu yapılsın. Hayat çok kalleş bir şeymiş, bir kere daha anladım; baksana, öldükten sonra bile insana kazık atmaya devam ediyor.