OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Diasporada Ermeni olmak

 

Geçen hafta Ermenilerin neden 1915’e ‘takılıp kaldıkları’ konusunu, Rumeli göçmenleriyle kıyaslama yaparak konuşmaya başlamıştık. Her iki grup için de, karşılaşılan felakete karşı geliştirilecek tavırda daha sonra yaşanan hayatın kritik bir öneme sahip olduğunu ve gerek Türkiye Ermenilerinin, gerek diaspora Ermenilerinin, felaket sonrası iyileştirici bir süreçten geçmediğini söylemiştik. Tam tersine, hem Türkiye Ermenileri hem de diaspora Ermenileri, 1915 sonrasında, birbirinden farklı olmakla birlikte birtakım kimliksel ve varoluşsal sorunlar yaşadılar. İçinde bulundukları sorunların ve savruluş halinin sebebi olarak da, doğaldır ki, 1915’i unutmadılar. Bu durumun bir örneği olarak, geçen yazıda söylediğim gibi, William Saroyan’ın bize sağladığı veriler ışığında, erken kuşak Amerika Ermenilerinin 1915 sonrası deneyimlerine, daha doğrusu varoluş sorunlarına bakacağız.

Saroyan’ın ilk dönem öyküleri çoğunlukla bu deneyimleri aktarır ama bunlardan bir tanesi, ‘Nereye Gidersen Git Çığlığında Memleket’ ismiyle Türkçeye çevirdiğim ve Saroyan’ın Aras Yayıncılık’tan çıkan ‘Yetmiş Bin Süryani’ isimli seçkisinde yayımlanan öykü, Ermenilerin Amerika’da ‘kim ve ne’ olacaklarına dair tartışmalarını doğrudan yansıtması açısından oldukça değerlidir. Öyküde Saroyan, California- Fresno’da küçük bir gazete satıcısı olarak bulunduğu bir Ermeni kahvehanesinde toplaşan Ermenilerin aralarında geçen konuşmaları ilk elden aktarır. Meseleyi tam olarak anlatabilmek için öyküyü genişçe ama atlayarak vereceğim (italik olarak), kendi yorumlarımı parantez içinde yazacağım.

Küçük gazete satıcısı Saroyan birkaç gazete satmak ama daha ziyade orada konuşulanları dinlemek üzere sık sık Aras Kahvehanesi’ne gider. Birinci Dünya Savaşı bitmiş, Fresnolu askerler evlerine dönmüştür ama oradaki Ermeniler için durum belirsizdir, anavatanda neler olduğunu merak etmektedirler. Kahvehanedekilerden biri şöyle söyler:

“Özgür ve bağımsız olduğumuza emin olur olmaz yedi oğlumu da alıp geri döneceğim. Bu bizimkisi hayat değil.”

“Ne yani, Fresno’daki hayatımız hayat değil mi diyorsun?”

“Evet tam da öyle diyorum. Biz burada neyiz ki? Ermeniyiz hepsi bu.”

“Tabii ya.”

“Peki Ermeniler ne demek burada? Bir hiç değil miyiz, hatta hiçten de kötü? Bizi sevmiyorlar burada.”

“Ne diye sevmeyeceklermiş ki?”

“Demem o ki bizden nefret ediyorlar. Bir bakışları bile bizden nasıl nefret ettiklerini anlamamıza yetiyor.”

“Kimmiş bize nefretle bakan?”

“Bize öyle kötü kötü bakanların Amerikalılar olduğunu bal gibi biliyorsun.”

...

Başka biri araya girerdi: “...Amerikalılar bizi sevmiyorsa nedenini bulmak için kendimize bakmamız gerek.”

“Bak hele, neymiş senin bu konuda teorin?”

“Genel olarak şunu kabul etmemiz gerekir ki Fresno’daki insanlarımızın çoğu Ermenistan’ın üst sınıflarından değil.”

“Ermenistan’da, Fresno’da, dünyada sadece bir sınıf Ermeni vardır, o da canlı Ermeni. Üstmüş, ortaymış, altmış, bunlar saçmalık. İki sınıfımız var: yaşayanlar ve ölüler. Yaşayan sınıftan olduğumuz için Amerikalılar bizden nefret ediyorsa bu nefret taşıyamayacağımız kadar ağır demektir. Geriye iki şey kalıyor: Ya kendimizi öldüreceğiz ya da bu nefreti boşvereceğiz.”

...

“Tanrı’ya şükürler olsun.”

“Tanrı’ya şükrediyorsun, soruyorum sana ne için? Dört milyonumuz öldü, geriye kalan bir avuç insan kendini özgür ve bağımsız ilan etti diye mi? Protestan mısın sen?”

“Ana Kilise’denim.”

“O zaman yüzyılın başından beri ölenlerimizin yaşayanların beş katı olması ayrıcalığını bize bahşettiği için Tanrı’ya şükretmeyecek kadar dürüst ol.. Şerefli bir şekilde öldürülmek yerine sefil hayatlarımızı kahve köşelerinde harcıyoruz, hâlâ Ermeniymiş gibi davranbilir miyiz?...”

“Eğer Ermeni değilsen sen nesin?”

(Genellikle Ermenilerin 1915 sonrası gittikleri ülkelerde kırmızı halılarla karşılandıkları düşünülür. Halbuki, göçmenlik durumunda çoğu zaman olduğu gibi, geniş toplumla aralarında oldukça gerilimli bir ilişki vardı. Saroyan’ın bize aktardığı bu diyaloglar bunun çok güzel bir örneği. Amerikalıların Ermenileri ‘öteki, yabancı’ olarak gördüklerini gösteren en ilginç anekdotlardan biri, Ermenilere bir Western filminde topluca Kızılderili rolü oynatılmasıdır. Öyküye de, bu konuya da devam edeceğiz.)