OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Önce ahlak sonra soykırım

Bir 24 Nisan’ı daha geride bıraktık. Türkiye’de çoğu zaman olduğu gibi umut ve umutsuzluk bir aradaydı. 1915’te Ermenilerin başına gelenlere karşı ahlaklı ve vicdanlı bir tavır geliştirilmedikçe bu sorunun çözülmesi çok zor. Taksim’de 24 Nisan anması için toplanan insanların sayısının seneden seneye artması, bu yönde umut verici bir gelişme. Fakat ne yazık ki Ermenilere yapılanlar hakkında duyarsız, vicdansız (dolayısıyla da ahlaksız), manipülatif yaklaşım ve yorumlar hâlâ ön planda.

Bu tür yorumların açık bir örneğine bir kitapta rastladım. Bu örnek, ‘duyarsız yorum’la ne kastettiğimi daha iyi anlatacaktır. Yukarıdaki resmi eminim daha evvel görmüşsünüzdür. Tehciri anlatan yazılarda sık sık kullanılan bir resimdir. Erdal Açıkses diye bir tarihçi de, Türk Tarih Kurumu Yayınları’ndan çıkan ‘Amerikalıların Harput’taki Misyoner Faaliyetleri’ adlı kitabının 394. sayfasında bu resmi kullanmış. Resim altı yazısı aynen şöyle: “1915 Ermeni tehciri sırasında, Harput’tan düzenli bir şekilde, kimsenin tacizine maruz kalmadan, jandarma gözetiminde tehcire tabi tutulan Ermenileri gösterir, muhtemelen misyonerler tarafından çekilmiş bir fotoğraf.” Şimdi bu ‘insan’ın, orta yaş ve üstü 100’den fazla insanın hayvanlar gibi götürüldüğü bu resme bakınca gördüğü ve aklınca herkese göstermeye çalıştığı ilk ve tek şey, ne kadar da düzenli götürüldükleri. (Hani neredeyse Ermeniler jandarmalara, “Bize kalsa bu kadar düzenli yürüyemezdik, siz bizi ne güzel bir düzene soktunuz. Allah sizden razı olsun” diye müteşekkir kalacaklar.) Yapmaya çalıştığı manipülasyon da cabası: Bu resmin tespit ettiği birkaç saniyeye bakarak, Ermenilerin “kimsenin tacizine maruz kalmadan” yürütüldüklerine ikna olmamız bekleniyor.

Bu resme baktığınızda birazcık olsun içiniz ve vicdanınız sızlamıyorsa, birazcık üzülmüyorsanız, sizin ne Ermenileri anlamanız, ne de 1915 meselesini çözmeniz mümkün. Bunun, olayların soykırım olup olmadığına inanmakla da bir ilgisi yok, insanlıkla ilgisi var. Ermenilere yapılanın soykırım olduğuna inanmayabilirsiniz ama yine de olanlardan üzüntü duyabilirsiniz.

Bu türden duyarsız yaklaşımların oldukça çiğ bir örneğine de, 25 Nisan’da CNN Türk’te yayınlanan ‘Tarafsız Bölge’ programında tanık olduk. 1915 olaylarının konu edildiği programda, Garo Paylan 1915’in sebep olduğu acılara vurgu yapmaya çalıştığında, karşısındaki ‘tarihçi’ Kemal Çiçek, kolunu sandalyesinin arkasına atmış, sırıtarak ve gayet lakayıt bir tavırla “Gene aynı hikâye” dedi. Ölümler, sürgünler karşısındaki bu umursamaz tavra şaşırırken gördük ki Çiçek asıl korkunçluğunu sonraya saklamış. Programın moderatörü Ahmet Hakan, yaşananlar nasıl adlandırılırsa adlandırılsın sonunda Ermeniler Anadolu’nun asli halkarından biriyken bugün Anadolu’da Ermeni kalmadığını, bunu nasıl yorumlamak gerektiğini sorunca, Kemal Çiçek, “Ne yapalım canım, savaş sırasında olur böyle şeyler. Rumeli’de de Türkler vardı, bugün yoklar, Karabağ’da da Türkler vardı bugün yoklar” diyerek meşrebini açık etti. Kemal Bey düpedüz “Olur böyle vakalar, bir halkın bir coğrafyadan silinmesinin üzerinde durmaya değmez” diyor. Bu zihniyet insanlığa dünyada cehennemi yaşatan, ahlakı değil gücü esas alan zihniyetin ta kendisidir. Bu zihniyete göre birileri birilerini kıstırdığında, birileri birileriyle savaştığında her şey mübahtır (ki Kemal Çiçek gibilerinin bütün yalanlarına rağmen 1915’te Türklerle Ermeniler arasında bir topyekûn savaş yoktu, sadece Ermenilerin birbirinden kopuk yerel birkaç direnişi oldu). Şurası çok açık ki, bu zihniyet, geçmiştekini umursamadığı için gelecekteki kitlesel katliamların önünü açan bir zihniyettir. Ayrıca, bu cevabın yansıttığı zihniyet Ermenilere şu mesajı verir: “Bizden beş kuruşluk insanlık beklemeyin, siz elinizden geleni ardınıza komayın.”

Bu umursamaz tavır, Kemal Çiçek gibi ‘tarihçilerle’ sınırlı olsa gene iyi. Asıl vahimi, benzer bir tavrın Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından da gösterilmiş olması. Basın toplantısında kendisine 24 Nisan’la ilgili soru soran gazetecilere cevaben, “Canım, 24 Nisan’ın üzerinde bu kadar durmayın. Yarın da 25 Nisan” diyerek, konuya ilişkin ‘hassasiyet’ini ortaya koydu. Halbuki aynı Davutoğlu 1915 sorununu çözüme kavuşturmak için Ermenilerle her alanda diyalog kuracaklarını söylemişti. 24 Nisan’ı, 24 Nisan’da olanları önemsemeyerek, küçümseyerek mi Ermenilerle diyalog kurulacak? Ne diyeyim, iyi şanslar.

1915 sorununda ve Ermenilerle ilişkilerde inisiyatif Kemal Çiçek yaklaşımına bırakılırsa bir arpa boyu yol gitmek bile hayal. Taksim’de toplanan vicdanlı insanlar bu işi onlara bırakmasınlar, tek umut bu.