OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Siyaseti neyse futbolu da o

Bu hafta siyaseti bir kenara bırakıp biraz futboldan konuşalım. Gerçi ülke futbolunun da siyasetinden geri kalır bir yanı yok – aynı zihniyet, aynı yönetim anlayışı, aynı kirlilik, aynı tarafgirlik... Yani futboldan konuşurken aslında siyasetin muzdarip olduğu sorunların aynısından konuşmuş oluyoruz.

Türkiye futbolunun en büyük sorunu kirlenmişlik, en büyük ihtiyacı da dolayısıyla temizlenme (Gerçi Türkiye’de temizlenme ihtiyacı içinde olmayan bir alan, bir faaliyet var mı, onu da bilmiyorum; tarihi yalan, siyaseti yalan, televizyon reytingleri bile yalan). Bunun için bir fırsat yakalanmıştı ama anlaşılan, Osmanlı-Türk tipi bir idare-i maslahatçılıkla iş kapatılmaya çalışılıyor. Tabii, temizlenmenin birinci şartı kirli olduğunu kabul etmektir ve sadece geçen sezon değil ama bütün bir Türk futbolu söz konusu olduğunda özellikle büyük kulüpler arasında temiz kulüp diye bir şey yoktur. “Benim taraftarı olduğum kulüp hiçbir zaman yolsuz işlere bulaşmamıştır” diyenler ancak kendini kandırır.

Ben Fenerbahçeliyim. Kimsenin zoruyla veya teşvikiyle Fenerbahçeli olmadım, babam nominal bir Beşiktaşlıydı. Fenerbahçeli olmak benim için bilinçli bir tercihti – tabii, bir çocuğun tercihleri ne kadar bilinçli olursa o kadar. Bir takım tutmaya karar verdiğimde herhalde 6-7 yaşlarındaydım. Renklerini, ismini ve oyununu sevdiğim için Fenerbahçeli olmaya karar verdim. Yani Fenerbahçelilik bana babadan kalmadı, benim özgür irademdir. Fakat büyümenin ve olgunlaşmanın hiçbir kolektif kimliğimi aklımın, mantığımın, daha da önemlisi vicdan ve adalet duygumun önüne koymamak demek olduğunu kavradığım andan beri ‘ölümüne’ Fenerbahçeli değilim. Bütün Fenerbahçelilere ve onların yaptıklarına ne olursa olsun sahip çıkmam. Örneğin, geçen sezonla ilgili iddialar ilk ayyuka çıktığında “Fenerbahçeliler öyle şey yapmaz” demek aklımın ucundan bile geçmedi. Pekâlâ yapmış olabilirlerdi. Fakat asıl sorun, birçok insanın yaptığı gibi, herkesin kendi kulübü çok temizmiş, kirlenme geçen sezon başlamış ve bu kirlenmenin tek kaynağı da Fenerbahçe’ymiş gibi davranması ve konuşmasıydı. Hatta, Fenerbahçe daha büyük olduğu için kirlenmişlikten payına düşenin de daha büyük olduğu düşünülebilir ama tek kirlinin Fenerbahçe, diğerlerinin tertemiz olduğu kabul edilemez. Nitekim, kısa süre sonra diğer kulüpler hakkında da benzer iddialar ortaya çıktı.

Peki ne olacaktı? Herkes kirlenmiş diye Fenerbahçe –eğer suçluysa– cezalandırılmayacak mıydı? Tabii ki hayır. Eğer saha dışındaki birtakım faaliyetlerle galibiyetler alınmış ve şampiyonluk bu sayede gelmiş ise gerekli ceza verilmeli, Fenerbahçeliler de bunu vakarla üstlenmeyi bilmeliler(di). Tabii, iddialar ilk ortaya çıktığında, Fenerbahçeliliğe karşı bir linç ve alay kampanyası başlatılmasaydı bu daha kolay olurdu. Böyle bir kampanya karşısında da, insanlar doğal bir refleks olarak kimliklerini korumaya kalktılar.

Yalnız, bir noktanın altını çizmek gerekiyor. Hayatın spor dahil hiçbir alanı, genel hukuk mantığının ve kurallarının dışına çıkarılamaz. Hiç kimse, suçu sabit görülmeden, sadece ‘kanaatler’e dayanarak cezalandırılamaz, bunu UEFA dese bile. UEFA’nın bu kuralı er veya geç değişmeye mahkûmdur. İkinci nokta, futbolda (veya başka bir spor dalında) şike söz konusu olduğu zaman saha dışı faaliyetlerle sahada olup biten mutlaka beraber değerlendirilmelidir. Sadece kimin kime para verdiğine, menfaat sağladığına bakmak, ‘teknik takip’ yapmak yetmez. Ya sahada tam tersi bir durum olmuşsa? Örneğin, şike yaptı denen futbolcu gol atmış ve takımını galip getirmişse? Evet, şike olup olmadığı maçın kendisine bakarak her zaman anlaşılmayabilir ama saha dışındaki deliller de, sahadaki duruma bakılmadan değerlendirilemez.

Federasyonun, iddialar ispatlanana kadar, 2010-2011 sezonunu yok hükmünde kabul edip şampiyonluk unvanını ve kupasını Fenerbahçe’den alması, 2011-2012 sezonunda gönüllü olarak Avrupa kupalarına takım göndermemesi, iddiaların sonucuna göre kişi ve kurumlara gerekli cezaları (küme düşürmekse küme düşürmek, puan silmekse puan silmek) vermesi en doğrusu olacaktı bana göre. Fakat tren kaçtı.

Konu ister futbol, ister başka bir şey olsun, ülkenin ihtiyacı biraz mantık, çokça vicdan.