OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

‘Dönemin şartları’ konuşuyor, herkes sussun!

Tarihi bir olay tartışılırken sık sık duyduğumuz laflardan biri de “Efendim, o dönemin şartlarını gözardı etmeyelim” cümlesidir. İlk bakışta kimsenin itiraz etmeyeceği kadar doğru gözüken bu cümleyi söyleyen kişi, sonra başlar kendine göre ‘dönemin şartları’nın ne olduğunu anlatmaya. Bir de bakarsınız ki, konuşan kişinin derdi o tarihi dönemin şartları değil; belli bir ideolojiyi, belli bir pozisyonu meşrulaştırmaya veya en azından mazur göstermeye çalışıyor. Yakın veya uzak geçmişte yapılan bir haksızlığı, zulmü ortaya koymaya çalışıyorsunuz, cevap hazır: “Ama efendim, dönemin şartları...” Bu iş o kadar saçma bir noktaya varabiliyor ki, geçenlerde CNN Türk’te yayınlanan ‘Dört Bir Taraf’ isimli ‘tartışma programı’nda (aslında bu program ve katılımcıları hakkında aklıma birkaç şey geliyor ama ayıp olur diye söyleyemiyorum) Altan Öymen, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının şiddet yöntemlerine başvurmasını dönemin şartlarına bağladı, onun hemen arkasından söz alan Nazlı Ilıcak da onların asılmasını yine dönemin şartlarıyla açıkladı, daha doğrusu mazur gösterdi! Sen sağ, ben selamet! “Dönemin şartları” dedin mi akan sular duruyor, hepimiz “Ha, tamam o zaman” deyip rahatlayabiliriz!

Bu tavra örnekler o kadar çok ki. Daha evvel de bahsetmiş olabilirim ama Hasan Pulur’un 26 Şubat 2011 tarihli Milliyet’teki ‘70 Yıl Sonra Varlık Vergisi’ başlıklı yazısı bu konuda ibretlik başka bir örnek. Pulur o yazısında, ırkçı-ayrımcı bir uygulama olduğuna hiç şüphe bulunmayan Varlık Vergisi’ni, “o günkü koşullar”a göre değerlendirilmesi gereken “savaş zamanının zorunlu uygulaması” diyerek meşrulaştırmaya çalışıyordu! Demek ki “o dönemin şartları” tekrar hasıl olsa, yine aynı şeyler yapılabilir Pulur’a göre! En taze ve korkunç örnek ise 25 Nisan 2012’deki ‘Tarafsız’ Bölge programında, Türk Tarih Kurumu Ermeni Masası Başkanı (Bu acaba ‘cinayet masası’, ‘narkotik masası’ gibi bir şey mi? Adamların bakışı kriminal!) Kemal Çiçek’in, koca bir halkın koca bir coğrafyadan silinmesini “Dönemin savaş koşullarında olur böyle şeyler” olarak nitelemesidir. 1915’te Ermenilere yapılanları meşrulaştırmaya çalışanlar da dönemin şartlarına vurgu yapar. Onlara göre de, dönemin şartları demek “Ermeniler düşmanla işbirliği yaptı” demektir. Böylece her şey açıklanır, eller ve vicdanlar tertemiz yola devam edilir.

Artık bu ‘dönemin şartları’ fetişizmini bir kenara bırakmak şart. ‘Dönemin şartları’ her kilide uyan ama hiçbir kilidi açmayan bir anahtar tabir haline geldi. Tabii ki, tarihsel bir vakayı bütün yönleriyle anlamak, bağlamına doğru oturtmak için vakanın geçtiği dönemi mümkün olduğunca ayrıntılı ele almak gerekir; ama anlamak, tarihte yapılan bir zulmü mahkûm etmeye, kınamaya engel değildir. Akıl anlar, vicdan mahkûm eder. ‘Dönemin şartları’, yanlışı yanlış olmaktan çıkarmaz. Tarihteki yanlışlara hiç kıvırmadan “yanlış” demek de bizim bugünümüz ve geleceğimiz için şarttır. “Tarihi olaylar yargılanamaz” iddiası yanlıştır; pekâlâ yargılanır ve yargılanmalıdır. Hatta, yalnız yakın geçmişte değil, yüzyıllar evvel olmuş olaylar da yargılanmalı, gerekirse vicdanlarda mahkûm edilmelidir. Örneğin, bugün Cengiz Han bizim için ‘büyük devlet adamı’ değil, eli kanlı bir zalim olmalıdır. Hitler’i cani, Cengiz Han’ı dahi yapan, aradaki zaman ve başarı farkı olmamalıdır.

Benim gözümde, tarihle ilgilenmenin tek değil ama en önemli gerekçesi, doğru bir bugün ve yarın inşa etmek, tarihe bu motivasyonla bakmaktır (şüphesiz ki bu, tarihi bile bile çarpıtmak demek değildir). Bununla söylemeye çalıştığım, naif ve yüzeysel bir “tarihten ders alalım” mesajı da değildir. Fakat, şimdiki zamanın bütün zulümlerinin, bütün adaletsizliklerinin tabii ki bir geçmişi vardır ve bugün bunları ortadan kaldırmanın yeter değil ama gerekli şartı, bu geçmişi gözler önüne sermektir. Burada tarihçinin benimseyeceği en önemli ilke, entelektüel dürüstlük ve ahlaktır. Bile bile yalan söylemeyecek, ulaştığı olguları gizlemeyecek ve acılar, zulüm karşısında insani değerlerini yitirmeyecek. Bu anlamda tarihçi taraftır, olmalıdır.