ROBER KOPTAŞ

Rober Koptaş

HAYAT OLDUĞU GİBİ

Üniversiteliler bir araya gelirse

 

Bu dizinin başından beri, Ermeni toplumunun en önemli sorunlarından birinin, toplumun demografik yapısının, insani kaynaklarının, ihtiyaç ve taleplerinin tanımlanmamış olması olduğunu anlatmaya çalıştım.

Çünkü, kadim kiliseleri, 550 yıllık Patrikhanesi, yüz yaşını aşmış ve hâlâ ayaktaki kurumları olan ve nüfusu 50 binlere inmiş bir topluluğun kendisini daha iyi tanıması, daha iyi ve açık iletişim kanallarına sahip olması, etkin bir yönetim oluşturması açısından elzem.

Toplumu oluşturan bireylerin kimler olduğunun kiliseler, vakıflar, okullar, dernekler tarafından bilinmesi, cemaat merkezi yapısından bireylere doğru ilerleyen kılcal damarlara benzer bir örgütlenme, bu damarlar üzerinden kurulacak iletişim ağı, karşı karşıya kalınan pek çok sorunun çözümünü kolaylaştıracaktır.

Burada öncelikli rol, her birimizin vaftiz kayıtlarına sahip olan Kilise’ye düşüyor şüphesiz. Her kilisenin kendi semtindeki Ermenilerin kaydını sağlıklı bir şekilde tutması halinde, yukarıda bahsedilen sorunun önemli bir kısmı ortadan kalkar. İlaveten, okullar ve dernekler de kendi üyeleriyle bağlarını koparmayarak, toplumsal iletişim işlevini daim kılabilir.

Ermeni toplumunun üniversite öğrencisi gençlerle ilgili hiçbir hazırlığı ve projesi olmaması, liseye kadar hep Ermeni okullarında okumuş gençlerin bile, bir süre sonra toplum yaşamından bütünüyle uzaklaşması sonucunu doğuruyor. Üniversitede yeni bir çevre edinen, yeni ilgi ve meraklarla donanan gençler, genellikle, birkaç arkadaşları dışında, Ermeni toplumuyla temasını yitiriyor, uzaklaşıyor. Bu da, hem o gencin kendi dili ve kültüründen uzaklaşmasını neden oluyor; hem de, Ermeni toplumunu, yeni ve dinamik bir bireyin katkısından mahrum bırakıyor.

Oysa Ermeni okullarının, kendi sıralarından çıkan mezunların öğrenim hayatlarını ve sonra da mesleki yaşantılarını yakından takip etmelerinde sonsuz yarar var. Burada, mezunlar derneklerine de önemli bir iş düşüyor şüphesiz. Bu işlevin tam anlamıyla yerine getirilmemesi, toplum içinde önemli bir kopukluğa neden oluyor.

Artık belki Ermeni okullarında okuyan öğrenci sayısına yakın sayıda öğrenci de, devlet okullarında veya kolejlerde okuyor. Bu da, istisnai durumlar dışında, bu çocukların, ilerleyen yıllarda, herhangi bir Ermeni kurumuyla temas sağlamadan yaşamını sürdürmesi sonucunu doğurabiliyor.

Kanımca, üniversiteli gençler arasında kurulacak bir ağa bu yüzden ihtiyaç var. Bu yapının nasıl olması gerektiği konusu elbette ki tartışılmalı. Üniversiteli Ermeni öğrenciler bir dernek çatısı altında yan yana gelebileceği gibi, Patrikhane’nin gençlik kolu olarak tanımlanan YERİD benzeri resmi olmayan bir statüyle de etkili olabilir. Yeter ki, neyi, neden ve nasıl yapabileceğimizi bilelim.

Böyle bir kurumun pek çok olumlu etkisi olur. Öncelikle, üniversiteye giden gençler kendi kültürlerinden kopmamış, Ermeni arkadaşlarıyla ilişkiyi sürdürmüş olurlar.

Gençler arası iletişim, paylaşım, dayanışma artar; birlikte üretilecek fikir ve projelerle toplum yaşantısının çeşitli alanlarında katkı yapmaları mümkün olur.

Üniversiteli gençler, bir araya gelerek oluşturabilecekleri güç sayesinde, toplum meselelerinde, özellikle kendilerini ilgilendiren konularda söz sahibi olabilirler.

Ermeni toplumu, öğrenim gören gençlerin fikirlerinden ve dinamizminden yararlanabilir; onların toplum yaşantısına getirdiği eleştiri ve öneriler sayesinde kendini yenileyebilecektir.

Ne dersiniz? Hem bir arada daha güçlü durmamızı sağlayacak, hem de toplumsal gelişimimizi sağlam bir temele oturtabilecek böyle bir yapılanma üzerinde düşünmeye değmez mi?

Haftaya: Ya üniversite okumayan gençler?

Neden saldırıyorlar? 

Ali Bayramoğlu hakkında yürütülen itibarsızlaştırma kampanyasının son saldırı dalgası, onun Ermeni olduğu ve bunu gizleyerek Ermenicilik yaptığı saçmalığıyla geldi. Bu iddianın gerçekliğini, Ali Bayramoğlu’nun etnik kökenini tartışmayı bile zul addederim. Çünkü mesele Ermeni olmak ya da olmamak meselesi değil. Mesele, Bayramoğlu’nun yazdıklarından ve siyasi duruşundan rahatsız olan kesimlerin, onun muhafazakâr kesim nezdindeki itibarını hedef almış olması meselesidir.

Türkiye’nin demokratik dönüşümü için ter dökmüş, son 20 yılda İslami kesimin toplumsal ve siyasal özgürlüğü konusunda en değerli katkılarda bulunmuş aydınlardan biri olan Ali Bayramoğlu, bugün de, entelektüel duruşuyla, yeri geliyor AK Parti’nin politikalarına, yeri geliyor Gülen cemaatinin hatalarına sert eleştiriler yöneltiyor.

Sadece son birkaç yılda, KCK davalarından Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanmalarına, Uludere’den kürtaj tartışmasına pek çok konuda, mevcut iktidar odaklarının yaptıklarını eleştiren Bayramoğlu, böylece, kendisine zaten diş bileyen milliyetçi-ulusalcı kesim dışında, muhafazakâr kesim içinde de hasımlar edindi. Ve ne tesadüf ki, tıpkı diğerleri gibi, ikinci grup içindeki karanlık güçler de, fikirle alt edemediklerini, iftirayla, yalanla, manipülasyonla alt etmeye çalışıyor.

Ali Bayramoğlu Yeni Şafak’ta ve Aksiyon’da yazıyor ve bir süredir özellikle sosyal medyada görünür bir şekilde, bu iki kurumun, onun yazılarına son vermesi için kampanya yürütülüyor. Görünmeyen kampanyaların hangi safhaya vardığı konusunda ise fikir sahibi değiliz.

Yapılmak istenen, uzunca bir süreye yayılmış yazı adamlığı süresince pek çok sınavla sınanmış aydın duruşuyla İslami ve muhafazakâr kesim üzerinde etkili olmayı sürdüren bir demokrat aydının tasfiye edilerek, anti-demokratik siyasetlere itiraz eden ve bunu İslami kesimin çoğuyla entelektüel rabıtasını kaybetmeden yapan ‘tehlikeli’ bir aktörün pasifize edilmesidir.

Ama artık, ne yazık ki, Hrant Dink’in aramızdan nasıl alındığına, nasıl hedef haline getirildiğine dair çok acı bir deneyime sahibiz. Ali Bayramoğlu hakkındaki manipülasyonlar da, ister istemez aklımıza, onun da risk altında olduğunu getiriyor. Ermeni olduğu için Ermenicilik yaptığı, PKK tarafından finanse edilen toplantılara katıldığı iftiraları, Bayramoğlu’nun can güvenliğini tehlikeye atıyor. Savcılar bu haberleri yayanlar hakkında derhal işlem yapmalı.