BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

İdo halleri

 

Şu deniz otobüsleri adalara ilk bulaştığında ne de sevinmiştik. Pek bi çağdaş gelmişti bize. Tabii ki duygusal açıdan, adalılık ruhuna uyumuyla vapurun yeri başkaydı ama süratiyle ve konforuyla etkiliyordu bizi. Kimileri, uygulamaya konan okul disiplini misali kurallara rağmen, ısrarla “İlle de vapurum” demeyi sürdürdüler. Hem de şöyle açık havada, denize karşı püfür püfür, daima özel olan demli vapur çayıyla, bir keyif sigarası tüttürme nostaljisine iç geçirseler bile…

Zaman içinde vapurlar çaptan düştükçe ve de yolculuk koşulları, tahammül sınırlarını aştıkça, deniz otobüsünün itibarı arttı. Hiç olmazsa süresi belli ve kısa, klostrofobik olanlar bile katlanabiliyor, sonra koltuk sayısı kadar yolcu aldığı için kimse oturanların tepesine dikilip pis pis bakmıyor, sele sepet, merdivenlere ve yerlere yayılan yok.

Sonra ne oldu? Vapurlar günden güne kağnı arabası süratine düşerken, deniz otobüsleri de neredeyse eski vapurların süratine indiler. Bu arada ısrarla, sefer sayıları azaltıldı. Buna karşılık vapur seferleri arttı mı? Hayır. Onlar da aynı şekilde azaltıldı. Neden? E Mavi Marmara motorları var ya… Onlara binin. O kadar sinir olduk, protesto ettik, yazdık çizdik, imzalar topladık, para etti mi? Hayır. Gittikçe çoğaldılar ve çaresizlikten tercih edilir oldular. Ne yapalım? Her itiraz ettiğimize alıştırılmıyor muyuz? Şimdilerde ise bu İDO denen kuruluş iyice baklayı paçaya bulaştırmış durumda. Adalardan hepten el mi çekecek ne… İllallah ettirmeye çalışıyorlar herhalde ki sonunda “Of aman, bitti kurtulduk” diyelim.

Geçen Cumartesi, bir dostumuzun doğum günü için Burgaz’a yemeğe gidecektik. Ben kendimce, eşe dosta telefonlar ettim, internetten baktım ve de uygun bir deniz otobüsü saati ayarladım kafamda. Fakat o saate yetişemeyecek olan, teknoloji ve bilgisayar özürlü bir yakınım, telefonla başka bir saat öğrenmeye çalışıyor. Sonuç? Düş kırıklığı. Birkaç gün önce yolu Kabataş’a düşünce, iskeleye uğrayıp bir tarife almak istiyor. Gidip bakıyor ki tarife marife yok. Eskiden biliyorsunuz, her turnikenin başında birer sepet dolusu olurdu. İstersen on tane al.

Bir görevliye soruyor; “Tarife kalmadı” cevabını alıyor. Bir parti gelmişmiş, bitince başka çıkarmamışlarmış. Zaten onlar da yanlış basılmışmış. “E ben şimdi ne yapmalıyım?” sorusunun cevabı; “Telefon etmelisiniz.” “Ettim ama cevap veren olmadı.” “Aa evet hatlarımız bozuk.” Ölür müsün öldürür müsün? Sinirinden ağzına geleni söylemeye başlayınca, lütfen; “Biz size yardımcı olalım” diyerekten alıyorlar bir odaya. Şirin mi şirin bir kız, ancak, koca koca dosyalar indirerek, tespit edebiliyor ada sefer saatlerini. Önünde yazılı bir liste falan yok.

Ben ise bu yaz ilk kez gidiyordum adaya. Oralarda olan değişiklikten haberim yok yani. Bir de baktım ki; hava alanındaymış gibi koca bir X-Ray cihazı koymuşlar orta yere, elinde küçücük bir çanta da olsa oraya koyacaksın. Sen de diğer malum cihazın içinden geçeceksin. Çantan senden önce çıkar da biri kapıp giderse farkına bile varmazsın. Eğer ak-bil kartımı evde unutmamış olsaydım bunların sebebini anlayamadan geçip gidecektim.

Gişeye jeton almaya gidince ise neye uğradığımı şaşırdım. Gişelerde, bir dolu insan, ellerinde formlar, kredi kartları, çanta valiz kuyruktalar. Ben yanlış bir yere mi geldim acaba diye ona buna sormaya başladım, “Adalara buradan mı jeton alınıyor?” diye. “Bilmiyorum, ben Bursa’ya gidiyorum” diyor biri, “Ben Avşa’ya gidiyorum” diyor diğeri. Allah Allah ne oluyor yahu? Kayboldum ben.

Bütün dış hatlar ve Adalar gişesini aynı yere almışlar. Sen orada belki de beş dakika sonra kalkacak olana tek bir jeton almaya çalışırken, önünde duran, formlar doldurarak, kartla ödemeler yaparak, on beş dakika oyalanıyor. Tüm gişeler aynı anda tüm hatlara bilet veriyor. Rezaletin son perdesi… İtişe kakışa güç bela jetonumu alıp, nihayet girdim oturdum. Derken efendim bir anons; Bu araç yalnız Kınalı Burgaz yapacak. Haydiii… Millet apar topar indi. Oysa girerken sormuşlardı, duydum. Yetmedi, anonsun yanlış olduğunu bildiren başka bir anons. İnenler gerisin geri bindiler.

Bir rezillik de dönüş. Ya 11.30’da döneceksin ya da 2.10’da ‘mopur’a razı geleceksin. Eve gelişin neredeyse 4.00. Oysa internette 1.00 civarı bir vapur görünüyordu. Ne bu şimdi? Eh… Gitmeyin kardeşim. Adalara gitmeyin. Gidecekseniz edebinizle hava kararmadan dönün.

Ah biliyor musunuz? 50’lerde falan vapur seferlerini düzenleyerek, tarifeleri hazırlayan; Ermeni bir adammış. Adını öğrenemedim. Hiçbir kayıt yok. Yıllarca tek bir hata olmamış. Bunu niye yazdım şimdi bilmem…