ORAL ÇALIŞLAR

Oral Çalışlar

Sıfır Noktası

Neden cemevleri kabullenilemez?

Aleviler İslam’ın içinde midir, dışında mıdır? Bu konu günümüzde Alevilerden çok Alevi olmayanları ilgilendirir hale gelmiş durumda. Aleviler kendilerini nasıl tanımlamak istiyorlarsa, hangi Alevi kendisini nasıl tanımlıyorsa, o oradadır, inancını öyle ifade ediyordur.

Evet, benim de gözleyebildiğim kadarıyla Alevilerin büyük çoğunluğu artık kendini İslam’ın içinde görüyor. Geçmişin ne olduğu ayrı bir konu, bugünün gerçeği bu.

Alevilerin kendilerini İslam’ın içinde kabul etmesi, birilerinin sandığı gibi her şeyin çözüldüğü anlamına gelmiyor. Çünkü Alevilerin İslam’ı anlayış ve uygulamaları ile, Sünni Müslüman ulemanın, dindarın, AK Parti hükümetine egemen olan anlayışların arasında derin farklar bulunuyor.

Aleviler, ibadet ve diğer inanç etkinliklerini Sünniler gibi camide değil cemevinde yapmayı tercih ediyorlar. “Eskiden cemevi mi vardı?” gibi bazı değerlendirmeler yapılıyor. Evet, eskiden şehirlerde cemevleri yoktu ama dergâhlar vardı. Ayrıca Alevilerin önemli bir kesimi Osmanlı’nın baskısından kurtulabilmek amacıyla gözden ırak dağbaşlarına ve ormanlara yerleşmişlerdi.

Cemevleri oralarda vardı. Onlar oralarda yaşıyorlardı. İbadetlerini gizli yapmak zorunda kalıyorlardı. Şehirlere göç etmeleri ve Türkiye’de kimlik meselesinin temel bir sorun olarak öne çıkmasıyla birlikte Aleviler de kendi kültürlerini ve kimliklerini açık açık ifade etmeye başladılar.

Şehir Aleviliği

Cemevlerinin yaygınlaşması bu sürecin sonucudur. Artık Aleviler yaşadıkları şehirlerde, kasabalarda, mahallelerde cemevleri açıyorlar. İbadetlerini orada yapıyorlar, cenazelerini oradan kaldırıyorlar, çocuklarına Aleviliği orada öğretiyorlar, semah eğitimi orada gerçekleştiriyorlar.

Sünni Müslüman ulemaya ve bazı dindarlara göre, Müslüman ibadetini camide yapar, cemevi İslam inancı içinde yoktur. Var mıdır yok mudur tartışmasını bir yana bırakarak şunu görmeli ve kabullenmeliyiz: Milyonlarca Alevi ibadetini cemevinde yapıyor. Bunu Sünniler başka türlü istiyor ve anlıyor diye değiştirmek niyetinde olmadıkları da belli.

O zaman, yapılacak olan nedir? Milyonlarca Alevi’nin inançlarına, ibadet etme tercihlerine saygı göstermek. Onların taleplerine uygun bir devlet siyaseti geliştirmek. Bakın, Almanya’nın birçok eyaletinde okullarda Alevilik dersleri var. Almanya’daki Alevi kültür merkezleri ve içlerindeki cemevleri devlet tarafından tanınıyor ve gerek olduğunda finansman dahil her türlü desteği alabiliyor.

Biz kendi ülkemizde, kendi yurttaşlarımıza hâlâ nasıl ve nerede ibadet etmeleri gerektiğine ilişkin zorlayıcı fetvalar çıkarmayı sürdürüyoruz.

Alevilere yönelik devlet yaklaşımı, aslında, farklı kimlikler konusundaki devlet yaklaşımının bir parçası. Şimdiye kadar memleketimizde Alevi de yoktu, Kürt de yoktu. Onları yok saydık. “Varız!” dediklerinde dünyanın en ağır katliamlarıyla yüz yüze geldiler.

Cumhuriyet tarihimiz katliam ve isyanlarla dolu. Bir kısmı Alevilere, bir kısmı Kürtlere yönelik.

Ne oldu? Bundan bir sonuç elde edilemediği ortaya çıktı. Şimdi bir kabullenme dönemindeyiz. Ayak sürüyerek ve eski bağnazlıkları sıkıştıkça yeniden torbadan çıkararak sürdürüyoruz bu direnişi.

Son olarak, bir Alevi milletvekili Meclis’te cemevi isteyince ona mescit gösterildi.

Olacak iş değil. Farklılıkları anlamamak, bir zihniyetti. Bedeli Türkiye’ye ağır oldu.

Bu ikiyüzlülüğü terk etmeliyiz.

Alevi, Kürt, Hıristiyan, Yahudi, Rum, Ermeni, Süryani, Arap, onlar da tıpkı biz Sünni Türkler gibi bu ülkenin sahipleri. Misafir değiller, onların hakları birilerinin ihsan edeceği haklar değil, doğal ve insani hakları.

Ne zormuş gerçekleri kabullenmek. Ne çok acılara mal oldu.

Direnmenin anlamsızlığı da ortada...