OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Alevilik ne yana düşer?

Demokrasilerde iktidarı (burada kasıt sadece hükümet değil, yasama ve yargısıyla birlikte bütün devlet kurumlarıdır) elinde bulunduranların, hayatın istisnasız her alanını düzenleme arzusu ve gayreti, kendilerini her konunun ‘bilen’i olarak görmeleri, bizzat demokrasi için bir tehlike olabiliyor. Alevilik konusunda son zamanlarda yaşanan tartışmalar ve devletin takındığı tutum bunun bir örneği olarak karşımıza çıkıyor. Malum, “Alevilik ayrı bir din midir yoksa İslam içi bir akım mıdır? İbadethanesi neresidir?” soruları tartışılıyor. ‘Doğru ve akıllı’ –ve tabii ki laik– bir devlet bu tartışmalara hiç girmez; ona düşen, hak taleplerini karşılamaktır. Halbuki bizim devletimiz ideolojik aygıtları vasıtasıyla bu soruların peşine düşüyor. Hükümet, gene kendine bağlı bir kurum olan Diyanet’e fikir soruyor, o da “Alevilik İslam içi bir inançtır, ibadethanesi camidir” diyor. Neresinden tutmalı, neresini düzeltmeli? Diyanet İşleri’nin bugünkü halinin sakıncaları çok söylendiği için şimdilik onu bir kenara bırakalım, işin mantığına bakalım.

Birileri çıkıp “Ben bir yer yaptım, burada kendime göre ibadetimi yapıyorum, bunun için gerekli düzenlemelerin yapılmasını talep ediyorum” dediği zaman, kamu otoritesinin bakacağı tek olgu, ibadet olarak yapılan faaliyetin suç teşkil edip etmediği, başkalarına fiziksel veya ruhsal bir zarar verip vermediğidir. Onun ötesinde, ibadet diye isterlerse birdirbir oynasınlar, kime ne? O inancın dinler skalasında nereye düştüğü de herkesten önce takipçilerinin derdidir. Fakat, bir inanç konusunda sadece onun inananları fikir beyan edebilir, tartışabilir demiyorum (daha evvel kürtaj konusunda söylediğim gibi, bu da demokrasinin tartışma kültürüne aykırı olur). Herkes her konuda konuşabilir, fikir beyan edebilir, fakat bir grubun hakları, diğerlerinin o grup hakkındaki düşünce ve yorumlarına bakılarak gaspedilemez. Dolayısıyla, Diyanet de dahil Sünni din adamları Alevilik hakkında düşüncelerini söyleyebilirler; aksi tuhaf olurdu, zira adamlar neticede ilahiyatçı (tabii, ilahiyatçının da cahili olabilir, o ayrı konu). Fakat, kamu otoritesi Alevilerin taleplerini karşılayıp karşılamamaya karar verirken onların fikirlerini esas alamaz. Efendim, Aleviliğin İslam içinde mi dışında mı olduğu konusunda Aleviler arasında da fikir birliği yokmuş, onun için de cemevi talepleri karşılanamazmış... Bu niye sizin derdiniz olsun ki? Bırakın, inançlarının İslam’la ilişkisi konusunda Aleviler ‘dertlensinler’, size ne? Siz cemevini açın, yasallaştırın, eşit muamele edin; isteyen Alevi oraya İslam içi bir faaliyet olarak gitsin, isteyen ayrı bir dini faaliyet olarak. Ayrıca –böyle bir şey isteyeceklerini pek tahmin etmesem de– Aleviler, adı ‘cami’ olan mekâna gidip, ibadet olarak cemevinde yaptıklarını yapsalar, ona ne diyeceksiniz? Buyur etmeyeceğinize bahse girerim. Ayrı mekâna izin verme, olanı kullandırma, eee? Bunun pratik sonucu şudur: Sen bu adama “Yaşama arkadaş”, fiziksel olarak değilse bile ruhsal anlamda “öl”, diyorsun. Devletsin, dersin, inanırım.

Buna benzer trajikomik bir durum, 2007 yılında, Yargıtay “Fener Patrikhanesi ekümenik olamaz” kararını verdiğinde ortaya çıkmıştı. (Yargıtay da acaba bunu Bulgar Kilisesi’ne mi sordu o zaman?) Buradaki ekümeniklik, tamamen inanca, imana yönelik, teolojik bir kavram (tabii, bir de kilise içi güç savaşlarına dair, ama o da mahkemenin işi değil). Fener Patrikhanesi’nin tüm dünya Ortodokslarının dini lideri olup olmaması, din adamı atamalarını vs. yapıp yapmaması meselesi. Yargıtay ne ara Ortodoksluk tarihi ve teolojisi uzmanı oldu? Olsa bile, ekümenikliği tanıyıp tanımamak nihayetinde o mezhebin mensuplarının bileceği iş. Türkiye Cumhuriyeti Yüksek Mahkemesi dolaylı olarak da olsa Bulgarlara, Ruslara, ne bileyim Sırplara falan, “Siz bu patrikhanenin otoritesini tanımayın, arkanızdayım” diyor. Güler misin, ağlar mısın? Bir an için bu durumun simetrik bir örneğini düşünün: Yunanistan Yüksek Mahkemesi, peygamberin ölümünden sonra liderlik hakkının aslında Ali’de olduğuna, Ebubekir ve çevresinin bu hakkı hileyle gaspettiğine, dolayısıyla bugün doğru Müslümanlık biçiminin Şiilik olduğuna dair bir karar alsa, ne dersiniz? Evet, saçma olurdu ama bizde bu saçmalığın yapılmışı var.

Not: Yazıyı yazıp teslim ettikten sonra Yargıtay 7. Hukuk Dairesi'nin, Çankaya Cemevi Yaptırma Derneği hakkındaki kapatma davasını reddeden yerel mahkeme kararını bozduğunu öğrendim. Yani Yargıtay, 'kapatın bu derneği' diyor. Buna gerekçe olarak da cami ve mescit dışında bir yerin ibadethane sayılamayacağını söylüyor. Yüce mahkemeye beni yanıltmadığı ve yazıyı kadük etmediği için teşekkürü bir borç bilirim.