KONUK YAZAR

Bu bölümde internete özel konuk yazarlarımızdan ve okurlarımızdan gelen yazıları yayımlıyoruz. Bu köşede yer almasını istediğiniz yazıları çekinmeden yollayın. Burası sizin pencereniz...

Kutsanmış üzüm ve Herise

Her sene Ağustos ayının 15'inde Hatay’ın Vakıflı Köyü'nde “Meryem Ana Bayramı” yapılır ve gelen konuklara ekmek, herise ile kutsanmış üzüm dağıtılır. Anadolu’da sadece Vakıflı’da geleneksel olarak kutlanan bu bayram, kutsanmış ekmek, herise ve üzüm dağıtılarak kutlanan tek Hristiyan Ermeni Bayramı'dır. Bayram kutlaması genellikle Ağustos'un 15'ine en yakın Pazar gününe denk getirilir. Zira, yurtdışından çok sayıda katılım olur, özellikle Vakıf Köyünden gidip, ülke dışında ikamet edenler mutlaka bu bayrama gelir, etkinliğe katılıp, yakınlarını ziyaret ederler. Yani, köyün dışından da çok sayıda insan katıldığı için Bayram, hafta sonu kutlanmak zorundadır.

Meryem Ana Bayramının akışı şöyledir: Cumartesi günü gecesi, köy meydanında eğlence yapılır. Cumartesi günü akşam üzeri kilisenin bahçesinde toplanan köy sakinlerinden kadınlar, Hatay bölgesinde yetişmiş olan akkılçık buğdayından yeterli miktarda ayıklarlar. Bölgeye özgü akkılçık buğdayı, mevsiminde el ile hasat edilir, makina değmez. Buğdayın sapları köylü kadınlar tarafından çeşitli tabak, tepir, vb yapılmak üzere muntazam şekilde kesilir, buğday dolu başaklardan ayrılır. Buğday başaklardan ayrıldıktan sonra istenirse dövme haline getirilerek herise yapımında kullanılır.

Vakıflı Köyünün kadınları dövülmüş buğdayı ayıkladıktan sonra kiliseye ait yedi adet kocaman kazanı depodan çıkarıp deterjanla yıkarlar. Bu arada birilerinin bağışladığı et, bütün halde gelmiştir. Kadınlar yine kiliseye ait olan doğrama tahtalarında keskin bıçaklarla etleri sinirlerinden, damarlarından istenmeyen yerlerinden temizleyip pişirilir hale getirirler. Ayıklanan dövülmüş buğday altı tencereye; ayıklanan et ise parçalar halinde bir tencereye konulup ocakların üzerine oturtulur. Ocaklar da kiliseye aittir. Köy halkı tarafından getirilen odunlarla ocaklar ateşlenir. Daha doğrusu, diğer bütün işlemler akşam üzeri yapılıp, ocaklar yanmaya hazır konumda gece saat 22.00'a kadar bekletilir. Bu arada köy meydanında şenlik yapılmaktadır. Şenlik meydanında katılımcılar yerel sanatçıların sazları ve şarkıları eşliğinde halay çekmekte ve eğlenmektedir.

Cumartesi günü gecesi saat 22.00 civarında yedi ocağın da altında ateş yakılır. Yukarda anlattığım gibi, sadece birisinde et, diğerlerinde ise heriseyi için dövülmüş buğday vardır. Ocaklar sabaha kadar yanık tutulur zira içindekiler ancak pişer. Başlarında mutlaka birden fazla nöbetçi bulunur. Gerekirse ocağın altını canlandırır, gerekirse kazanlarda eksilen suyu tamamlar. Sabaha karşı, buğday ve et piştiği zaman, ocaklar çok yavaşlatılır, sadece kazanların sıcak kalması sağlanır. Sabah, kahvaltıdan sonra Kilisede ayin başlar. Genellikle İstanbul’daki Ermeni Patrikhanesinden bir gurup din adamı, yerel halkın törenlerine başkanlık eder. Ayin yapılırken bir taraftan da pişmiş etle, pişmiş buğday karıştırılıp dövülür. Et lezzetli olsun diye kemikleriyle pişirildiği için, karışma ve dövülme sırasında etten ayrılan kemikler maşalarla herisenin içerisinden alınır. Karıştırılıp dövülme işlemi neredeyse ayin sonuna kadar devam eder. Bu sırada bayrama katılan konuklar ve köy halkı, bazen Kiliseye girip ayini izleyerek; bazen de Kilisenin bahçesinde birbirleriyle sohbet ederek vakit geçirirler.

Birkaç sene önce, eşim ve bir arkadaşımla birlikte Cumartesi gününden köye gidip, eğlenceyi ve herisenin pişirilmesini başından sonuna dakika dakika izleyip, Sofra Dergisine yazmıştım. O sene Ermeni Patriği Mesrop Mutafyan törenleri baştan sona yönetmişti. Daha sonraki gidişlerimde Mutafyan’ın hastalığı nedeni ile Patrikhane’den gelen başka din adamları yönettiler ayinleri...

Bu sene de çok sevdiğim bir ablam törenleri izlemek istedi. Bayrama katılmaya karar verdiğimizde arkamızda, siteden iki arabadan oluşan bir konvoy vardı. Onlar da törenleri görebilsinler diye, erken vakitte çıktık yola. Aslında Vakıflı Köyü,benim evime çok yakın, 30 dakika mesafede... Ancak, nedenini bir türlü çözemediğim bir muammadan dolayı sahil yolu yapılmıyor ve biz mecruben Antakya üzerinden yaklaşık iki saat direksiyon sallayarak ulaşıyoruz Vakıflıya...

Vakıflı Köyünde bu seneki Meryem Ana Bayramı törenlerini, Ermeni Patrikhanesinden Episkopos Sahak Maşalyan yönetti. Ermenice edilen dualardan sonra Maşalyan, hepimizi çok etkileyen Türkçesiyle çok güzel bir konuşma yaptı. Herhalde yarım saat süren etkili konuşmada, önce günün manasını anlattı. 15 Ağustos günü Meryem Ana’nın ruhunun göğe yükseldiği günmüş. Ağustos ayı içerisinde olgunlaşan pek çok meyveyi temsil etmek için zaman içerisinde üzüm seçilmiş. Maşalyan, Episkopos tarafından kutsanıncaya, yani 15 Ağustos’a kadar üzüm yenmemesi gerektiğini söyledi. Örnek olarak Müslümanları gösterdi ve: “bakınız Müslüman kardeşlerimiz bu sıcak aylarda oruç tutuyor, bazen 16-17 saat aç ve susuz kalıyorlar, ne olur siz de gençlerimize öğüt verip, Müslümanları örnek gösterseniz ve bayram oluncaya kadar üzüm yemeseler...”

Maşalyan, ellerimizdeki nimetler için Tanrıya sürekli teşekkür etmemizi, çocuklarımızı alın teriyle para kazanmaları için eğitmemizi söyledikten sonra, “Bütün insanlar kardeştir. Anarşiden, terörden bir şey çıkmaz. Bolluk, ancak birlikle gelir” dedi.

Sahak Maşalyan’ı büyük ilgi içerisinde dinlediğim için, o şahane konuşmadan maalesef not almamışım. O nedenle diğer detayları aktaramayacağım. Ama şurası bir gerçek ki, Vakıflı Köyüne götürdüğüm komşu ve arkadaşlarım, hem bayramdan hem de konuşmadan çok etkilendiler. Bir hanım arkadaşım çok duygulanıp ağlarken, diğer bir arkadaşım: “Ayfer Hanım, iyi ki sizinle geldik. Yeni şeyler öğrendik, ötekinin dinini geleneğini görüp, yiyeceğini tatma şansımız oldu” dedi.

Tören, önce üzümün, daha sonra herisenin dini törenle kutsanmasıyla son buldu. Fotoğraflarda göstermeye çalıştım, Maşalyan elinde tuttuğu haçı, ipek, kenarları çok zarif oyalarla işlenmiş bir mendil içerisinde muhafaza ediyordu. Zarif mendilin içerisindeki haç, dualar eşliğinde, önce köylülerin getirdiği üzümlerin üzerlerinde dolaştı. Sonra aynı işlem, yine dualarla herise kazanları üzerinde tekrarlandı.

Benim kişisel deneyimlerime göre üzümler gerçekten de 15 Ağustos’tan sonra doğal lezzetlerine kavuşuyorlar... Vakıflı köyünde çok güzel bir ortamda, rahatsız etmeyecek sıcak bir havada kutsanmış üzüm, herise ve ekmek yemek pek keyifliydi...