OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Geleneklerimiz göreneklerimiz

Ermeni vakıflarının, dolayısıyla toplumunun daha iyi idaresi konusunda olumlu bir adım atıldı ve vakıf seçimlerinin il genelinde yapılması yönünde bir mutabakat sağlandı. Fakat gerek seçimlerin il geneline açılmasıi gerek yönetimle ilgili diğer hususlarda yapılacak daha çok iş var. Seçimlerin il geneline açılması doğru bir adım fakat sadece bununla bütün sorunların çözüleceğini beklememek gerekir. Yönetim sorununa daha bütünlüklü bakılarak başka adımların da atılması gerekir. Bunlara geçmeden önce, seçimlerin il geneline açılmasına ve bir dizi başka yeniliğe muhalefet ederken geleneklerin ileri sürülmesine değinmek istiyorum.

Seçimlerin il geneline açılmasını yanlış buluyor olabilirsiniz, bunun sizce önemli ve somut sakıncaları olabilir, bunları ortaya koyarak seçimlerin il genelinde yapılmasına karşı çıkabilirsiniz; bunda yadırganacak bir şey yok. Fakat, “geleneklerimizi koruyalım” lafı kendi başına hiçbir şeyin gerekçesi olamaz. Bir uygulama sadece gelenek diye, eskiden beri yapılageliyor diye korunamaz. Hatta, tam tersine, çoğu zaman, eskiden beri kullanıldığı yani eskidiği için değiştirmek gerekir. Bir gelenek hâlâ işe yarıyorsa, faydalıysa tutarsın; destek yerine köstek oluyorsa, en kısa zamanda değiştirme yoluna bakarsın. Hem unutmayalım, bugün ‘gelenek’ dediklerimiz de bir zaman yenilikti ve birileri onları yerleştimek için uğraştı. Bu anlamda ezelden gelip ebede giden uygulamalar yoktur. Örneğin, biz bugün il genelinde seçimi savunuyorsak, bu onun sonsuza dek en doğrusu olduğu anlamına gelmez. Biz görmeyiz ama yarın bir gün İstanbul Ermeni toplumu daha büyür, gelişir, birkaç yüz bin kişi olur, demografik ve sosyolojik açıdan daha dengeli bir yapıya ve dağılıma kavuşursa o zaman pekâlâ ilçe genelinde seçim daha doğru hale gelebilir. Onu da o zamankiler düşünsün, tartışsın. Bizim bugünkü derdimiz Türkiye Ermeni toplumunu yok olmaktan kurtarmak ve bunun için yapılması gerekenleri konuşmak. Seçimler, bunun sadece bir parçası. Bugün bir varlık-yokluk mücadelesi içine girmişken, ‘gelenek’ diye tutturmanın âlemi yok. Ölmüş bir toplumun geleneği de olmaz. Adam “Ölüyorum” diyor, sen “Aman, geleneklere göre öl” diyorsun! Kimse bana “Toplum, gelenekleri üzerinde yükselir” veya “Gelenekleri olmayan toplum yaşayamaz” masallarından da bahsetmesin. ‘Gelenek’ denen şeyin yerleşik düzeni korumak isteyenlerin bir aracı olduğunu bilecek kadar sosyoloji tahsil etmişliğim vardır.

Gelelim mali kaynaklar meselesine. Bu açıdan vakıflarımız arasında bir uçurum olduğu, bazılarının milyon dolarlık gelire sahipken, diğerlerinin, hatta çoğunluğunun, acaba bütçe açığı kapanacak mı diye her madağda yürekleri ağzına geliyor. Evet, rahat durumda olan vakıflar diğerlerine belli ölçülerde (‘gönüllerinden ne koparsa’) yardım ediyorlar. Bu tabii ki doğru ve teşekkürle karşılanması gereken bir iş, fakat kaynak dağılımının ‘keyfi’ olmaktan çıkarılıp, toplumun bütününün ihtiyaçları gözetilerek daha sistemetik ve verimli bir düzene oturtulması gerekiyor. Nihayetinde vakıflar arası yardım bazı bireylerin başka bireylere bir lütfu değil; kimse kimseye kendi kesesinden yardım etmiyor. Bugün Türkiye Ermeni toplumu açısından vakıflar veya semtler arası rekabet kadar anlamsız, trajik ve hatta çocukça bir motivasyon olamaz. Dolayısıyla, bazı vakıf yöneticilerinin ‘başarılı’ görünmek adına kendi vakıflarını diğerlerinin ‘üstünde’, onları ‘himaye eden’ veya ‘ezen’ (bu ikisi çoğu zaman bir madalyonun iki yüzüdür) bir konuma çıkarma gayreti içine girmeleri bizi hiçbir yere götürmez. Bundan sonra bir başarı olacaksa, bu bütün toplum olarak olacak; klasik tabirle, ya beraber batarız ya beraber çıkarız. Bütün toplum batarken tek bir vakıf abat olmuş, neye yarar?

Kaynakların koordinasyonu tabii ki sadece il genelinde seçim yapmakla olmaz; bunun için başka bir sistemin tartışılması ve hayata geçirilmesi gerekir. Artık ‘havuz’ mu olur, başka bir şey mi, tartışmalar neticesinde belli olur. En az bunun kadar önemli başka bir konu da denetim meselesidir. Bu ‘hesap vermezlik’ düzeni devam ettikçe, vakıfların gelmiş geçmiş ve gelecek bütün yöneticileri şaibe altındadır. Mutlaka bağımsız bir mali denetim mekanizmasının kurulması gerekiyor. Hatta, bu denetimin, Türkiye Ermeni toplumuyla organik bağlantısı olmayan, özel mali denetim kurumları tarafından yapılması daha sağlıklı olacaktır. Yerim bitti, ayrıntılara giremiyorum ama bizde bu kafalar oldukça bu konuları daha çok konuşuruz nasılsa.