OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Torosyan ne yaşar, ne yaşamaz

 

Sarkis Torosyan’ın, aslı 1947’de İngilizce olarak basılan, Türkçesi geçen ay İletişim Yayınları’ndan çıkan ‘Çanakkale’den Filistin Cephesi’ne’ adlı kitabını duymuşsunuzdur. Sarkis Torosyan, Osmanlı askeri okullarından mezun olup, önce Çanakkale’de, sonra Filistin’de Osmanlı ordusunun bir subayı olarak savaşmış bir Ermeni; bu kitapta da o günlere dair anılarını aktarmış. Fakat kitapta anlatılanların gerçekliği hakkında ciddi şüpheler var. Hakan Erdem de 14 Eylül tarihli Agos’ta yayımlanan röportajında buna dikkat çekmişti. Ben kitabı bu röportaj yayımlanmadan önce okumuştum. Kitabın, otobiyografi kitaplarında pek sık rastlamadığımız dramatik dili dikkatimi çekmişti. “Mesleğinin askerlik olduğu hesaba katılırsa Torosyan’ın kalemi kuvvetliymiş” diye düşünmüştüm. Nitekim, Hakan Erdem’den öğreniyoruz ki kitabın orijinal ismi ‘Çanakkale’den Filistin’e: Türkiye ve Müttefiklerinin Beş Cephesinin Gerçek Bir Hikâyesi ve Bir Harem Romansı’ imiş. Türkçe çevirisinde bu başlık tercih edilmemiş olabilir ama orijinal isminin bu olduğu belirtilse iyi olurdu. Öte yandan şunu da söylemek gerekir ki, İngilizcede ‘romance’ kelimesi, anlatılanın mutlaka kurgu olduğu anlamına gelmez. Evet, aşk romanları için bu tabir kullanılır ama yaşanmış aşklar için de kullanılır.

Acaba yazar neden böyle uzun bir başlığı tercih etti? Bir yandan yazdıklarının gerçek olduğunun altını çizmiş, bir yandan da –Batılı okuyucunun oryantalist heyecan ve fantezilerini gıdıklamak ve dolayısıyla kitabı sattırmak için olsa gerek– ‘harem romansı’ lafını kullanmış. Kitapta ‘harem’ olarak adlandırılacak bir durum da pek yok.

Bütün bunlardan daha önemlisi, Hakan Erdem’in de dikkat çektiği üzere, Torosyan’ın yaptığı ciddi maddi hatalar ve düştüğü tutarsızlıklar. Öte yandan, kitapta savaşa dair öyle ince ayrıntılar aktarılıyor ki, yazar ya orada bulunmuş ya da olanları orada bulunan birinden dinlemiş izlenimi bırakıyor (Tabii, bütün bu ayrıntıları diğer anı kitaplarından ve incelemelerden derlemiş de olabilir ama bunu kesinlikle söyleyebilmek için elimizdeki kitabın ilk basım tarihiyle diğer bütün kaynakların ilk basım tarihini karşılaştırmak gerekir). Örneğin Torosyan, Suriye’den Çanakkale’ye sevk edilen 8. Tümen’e bağlı alayda görevlendirildikten sonra görev yerleri olan Alçıtepe’ye gidebilmek için, düşman denizaltılarının Marmara’da torpilleme yapmaları nedeniyle tren yolunu tercih etmek zorunda kaldıklarını, ama demiryolunun Uzunköprü’den sonraki kısmı yine düşman topçusu tarafından tahrip edilmiş olduğu için kalan yolu (Google beni yanıltmıyorsa aşağı yukarı 175 km) dört gün boyunca yürümek zorunda kaldıklarını söylüyor. Şimdi, bu anılar tamamen uydurmaysa yazar böyle bir ayrıntıyı neden eklemiş olsun? Başka bir deyişle, böyle bir yürüyüş yazar tarafından yapılmamış olsa niçin zikredilsin? Anlatmasa, Amerika’da kim soracak “Alçıtepe’ye nasıl gittin?”diye. Ayrıca Sarkis Torosyan diye biri yoksa, Türkçe çeviriye orijinalinden alınarak koyulduğunu düşündüğüm resimlerdeki o adam kim? Bütün o üniformalı resimler düzmece mi ya da tamamen başka birine mi ait? Kitaptaki başka örneklere dayanılarak bu tür sorular çoğaltılabilir.

Yine de bütün bunlar kitaptaki maddi hataları ortadan kaldırmaz veya açıklamaz. İlginç bir metinle karşı karşıya olduğumuz kesin; “uydurma” deyip kenara atamayız. Sorular sormamız gerekir: Sarkis Torosyan diye biri hiç olmamış mıdır? Olmuştur ama Osmanlı ordusunda subay değil midir? Osmanlı ordusunda subaydır ama Çanakkale’de savaşmamış mıdır? Çanakkale’de savaşmıştır ama bahsettiği işleri, ‘kahramanlıkları’ yapmamış mıdır? (Bu konuda yardımcı olabilecek bir kaynak, Anahit Astoyan’ın Ermenistan’da Ermenice basılan ama sanırım Türkçeye de çevrilen ‘Osmanlı Ordusunda Ermeniler’ adlı kitabı olabilir. Ben Amerikan ellerine gelirken bendeki kopyayı yanıma almadım. Bir zahmet biriniz bakın, orada Torosyan’la ilgili bir bilgi var mı...)

Bu kadar konuştuk ama bu kitabın asıl önemli tarafı, anlatılanların ne kadarının gerçek, ne kadarının sahte olduğu değil. Asıl önemlisi, Ayhan Aktar’ın da dediği gibi, resmi tarihçiliğin yaptığı ideolojik çarpıtmayı, karartmayı tartışmaya açması, bize hatırlatmasıdır. Zira Sarkis Torosyan diye biri ister olsun ister olmasın, Osmanlı ordusunda Ermeniler –ve Rumlar, ve Yahudiler– vardı. Çok matah bir iş midir bilmem ama Osmanlı için savaştılar ve öldüler.