OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Sarkis’ten Sevag’a Zalimlik İnadı

Geçenlerde gazete okurken bir cinayet haberi gözüme ilişti. Erzincan’ın Urig köyü yakınlarında bir grup köylü ve jandarma ağaçların altında oturmuş dinleniyorlarmış. O sırada, jandarmalardan biri olan Sarkis gene jandarma olan Eyüp’ün silahından çıkan kurşunla can vermiş. Eyüp’ün ifadesine göre olay bir kazaymış, tüfek yerdeyken kendi kendine ateş almış ve kurşun Sarkis’in göğsüne isabet etmiş. Fakat, olayda şüphe uyandıran birçok nokta varmış. Nitekim, gazete de birtakım sorular sorarak bu noktalara dikkat çekmiş: Eyüp’ün silahı neden doluydu? Kurşun nasıl oldu da Sarkis’i buldu? Yerdeki silah nasıl, tam da namlu Sarkis’e doğruyken ‘kazara’ ateş aldı? Gazete Eyüp’ün tutuklanıp tutuklanmadığına veya hakkına başkaca bir işlem yapılıp yapılmadığına dair bir bilgi vermiyor ama Eyüp’ün olan biteni kaza gibi göstermek için “şeytani bir maharet” gösterdiğini söylüyor.

Aynı gazetede anadilde eğitim konusunda da şunları söyleyen bir yazı vardı: “Türk kendi anadilini ne kadar seviyorsa Ermeni’nin, Rum’um, Bulgar’ın ve diğerlerinin de kendi anadillerini sevmeleri o kadar doğal değil mi? Bütün milletler canlarını verir dillerini vermezler, varlıklarını kaybetmek istemezler. Bunun böyle bilinmesi gerekir. İçinde hayat ve enerji barındıran bir milletin gelişmesini engellemek mümkün mü? Toprağa bir tohum gömün ve üstüne bir kaya koyun. Tohumdaki hayat kayanın etrafından dolanır ve filiz verir, kaya tohumun büyümesini engelleyemez. Almanya, Avusturya, Rusya milletlerin üzerine kayalar koydular ama onlar gene de gelişti, ilerledi, herşeye rağmen varlıklarını korudular. Türkiye’de olacak olan da budur”.

Birinci olay size de tanıdık gelmiştir diye tahmin ediyorum. Olayın zamanını söylemedim değil mi? Jandarma Sarkis’in ölüm tarihi 8 Temmuz 1909, haber Erzurum’da Ermenice yayınlanan Haraç (İleri) gazetesinin 17 Temmuz 1909 tarihli 14. sayısından. 102 yılda değişen sadece askerlerin isimleri olmuş. Sarkis olmuş Sevag, Eyüp olmuş Kıvanç. Şüpheler aynı, zihniyet aynı. Hatta bugün Agos Sevag için hangi soruları dillendirmişse Haraç da o zaman Sarkis için o soruları sormuş.

İkinci yazı da aynı gazetede 14 Temmuz 1909’da yayınlanmış. İttihatçıları’ın bütün okulları merkezi denetim altına almak ve Türkçe'yi bütün okullarda temel öğretim dili yapmak istemeleri üzerine G. H. H. Sinanyan diye biri yazmış. Yazının konusu olan anadilde eğitim meselesinde de bir arpa boyu yol gidemediğimiz anlaşılıyor. Dün demokrasiyi, özgürlüğü Ermeniler istiyordu bugün de Kürtler tıpatıp aynı şeyleri söylüyor ama merkezi otorite o zaman da bildiğini okudu bugün de okuyor (Ama ‘Kürt kardeşime’ de şunu bir kere daha söylemeden geçemeyeceğim: boşuna demiyoruz sen zamanında o Ermeni’yi dövdürmeyecektin, hatta bizzat dövmeyecektin, diye. Bu, yalnız Ermeniler için değil herkes için, genel anlamda demokrasi için kötü oldu ama bu başlı başına ayrı bir konu).Bütün bu ‘değişmezliği’, zalimlik inadını gördükçe daha fazla kanaat getiriyorum ki Türkiye bir Alacakaranlık Kuşağı, bir Mullholand Çıkmazı ve biz buraya sürgün edilmiş günahkar ruhlarız. Burası insan denilen yaratığın nekadar alçalabileceğinin sınandığı bir laboratuar, insanın ruhunun çürük balçıkla doldurulmuş karanlıklarına iskandil sallanan bir okyanus, bir çukur. Bu derece kötülük, bu derece aptallık ve bu derece kısır döngü sadece siyaset ve sosyolojiyle izah edilemez, edebiyatı da yardıma çağırmak lazım ama şu da bir gerçek ki Shakespeare’in en karanlık trajedileri burada vodvil olur ancak.Bir yandan da şöyle düşünmekten de kendimi alamıyorum: hem tarihinde hem bugününde bu kadar adaletsizliğin, zulmün ve katliamların olduğu, üstelik hâlâ bütün bu kötülükleri umursamamak bir yana sahiplenen milyonlarca insanın bulunduğu bu ülke huzur bulsaydı bu da bir adaletsizlik olmaz mıydı? Adaletin kendisine karşı adaletsizlik...Belki de tam da bu yüzden huzur bulması mümkün değil. Bugün yaşananlar bu açıdan bakınca tam da yaşanması gerekenler, eşyanın tabiatı gereği. Nasıl olur bilmiyorum ama zihinsel bir arınma geçirmeden iyilieşmek mümkün görünmüyor. Tarihle yüzleşmek denilen şey belki de bu zihinsel arınmanın yoludur, adıdır.