OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Mukatele ve helalleşme

Geçen hafta Ömer Çelik röportajı üzerine konuşmaya başlamıştık, bu hafta Çelik’in ifade ettiği mukatele ve helalleşme kavramları ile devam edelim. Ömer Çelik şöyle demişti: “Burada (1915’te demek istiyor), büyük bir savrulma zamanında, büyük bir otorite boşluğunda karşılıklı katliamlar yaşanmış.” Bu tespit, olgusal yanlışlığının yanı sıra, Çelik’in de eleştirdiği devlet geleneğinden pek de farklılaşmayan bir tespittir. Birincisi, Ermenilerin başına gelenin arkasında bir hükümet kararı ve planı yokmuş gibi kurulmuş bir cümle bu. Oysa, hadi bir an için unutalım soykırım kavramını, en azından bir toplu göç ettirme karar ve planı var; birileri Ermenilerin canına kastettiyse, malına mülküne el koyduysa, bu karar ve plan sayesinde yaptı. İkincisi, birçok yerde katliamcılar devlet otoritesi eliyle yönlendirildi, organize edildi. Yani bırakın otoritenin ‘boşluğu’nu, bizzat yönlendirmesi söz konusudur. Otorite boşluğunun söz konusu olduğu durumlarda ise, bu ‘gönüllü’ bir boşluktur; yani kimi durumlarda devlet otoriteleri katliamlara bilerek ‘sırtlarını dönmüş’, ‘kulaklarının üzerine yatmışlardır’.
 Karşılıklılık meselesine gelince; Ermenilerin verdiği ‘karşılığı’ iki ana kategoride değerlendirmek mümkün. Birincisi, tehcir edilmeyi kabul etmeyerek direnen, imkânları dahilinde silaha başvuran Ermenilerin girdiği çatışmalardır. Bunda yadırganacak ne var? Hangisi daha ‘anlaşılmaz’? Birileri yüzlerce, binlerce kişiye, “Hadi bakalım, toparlanın, gidiyorsunuz” dediği zaman, muhatapların buna direnmeleri mi, yoksa ‘kuzu kuzu’ yola düşmeleri mi? Burada asıl sorulması gereken soru, böyle meçhul bir yolculuğa çıkmaya diren(e)meyenlerin neden direnmediğidir. Ayrıca, tehcire tabi tutulan Ermeniler içinde direnenlerin oranı o kadar azdır ki, asıl şaşırtıcı olan, direnenin neden direndiği değil, direnmeyen çoğunluğun neden direnmediğidir ki, bunun nedenleri birkaç katmanda ele alınabilir ama konuyu dağıtmamak için oralara girmeyelim. Sonuç olarak, kimi yerlerde Ermenilerin tehcire direnmesi, direnirken de şiddete başvurması onlara yapılanın büyük bir kötülük olduğu gerçeğini değiştirmez. Holokost esnasında da, gerek müstakil biçimde, gerek yerel örgütler içinde direnen Yahudiler vardı ama bu, Holokost’un niteliğini değiştirmedi, değiştirmez.
Ermenilerin verdiği ikinci karşılık, kabaca 1917-1920 arası çeşitli yerlerde giriştikleri intikam eylemleriydi. Birinci kategoriden farklı olarak, bunlar kabul edilemez, mazur görülemez, yüz karası niteliğinde işlerdi. Birçok masumun kanına girdiler, kitlesel katliam yaptılar. Bunların intikam eylemi olması, onları daha az ahlaksız yapmaz. Kendi adıma lanetliyor ve reddediyorum. Fakat, bu alçaklıklar da, Anadolu sathında Ermenilere yapılanları değiştirmez. Ermenilerin verdiği, kabaca özetlediğimiz bu karşılıklar, meseleyi bir mukatale haline getirmeye yetmez. Bunlar, bir halkı bir coğrafyadan toptan silme işiyle terazinin iki kefesine konup, ortada bir ‘denge’ veya ‘pata’ durumu varmış gibi, “Gördünüz mü, herkes acı çekti, haydi öpüşelim, barışalım, unutalım” denmesine vesile olacak olaylar değildir. Zaten ne zaman Ermenilere ne yapıldığını anlatan bir yazı, bir konuşma, bir tartışma olsa, birileri çıkar, “Ermenilerin yaptığından neden bahsetmiyorsunuz? Onlar da şu şu kötülükleri yaptılar” diye müdahale eder. Kim size “Anadolu’da milyonlarca kanatsız melek vardı, onlar soykırıma uğradı” dedi? Ermeniler de insandı ve insan ne kadar iyiyse o kadar iyi, insan ne kadar kötüyse o kadar kötüydüler. Kurbanların ‘iyi insanlar’ olup olmadıkları soykırım tanımında bir kriter değildir ve olamaz.
Ömer Çelik, helalleşmeyi özürden daha önemli bulduğunu, hesaplaşma mantığının bizi bir yere götürmeyeceğini söylüyor. Hesaplaşmadan körükörüne bir intikamı ve istisnasız bütün Türkleri hedef haline getirmeyi anlıyorsak, dediği doğru. Bu ahlaken doğru olmadığı gibi, mantıksız da. Fakat, daha evvel söylediklerimizin ışığında, ortada müthiş bir adaletsizlik olduğunu kabul edip gereğini yapmadan helalleşme olabilir mi? Hadi diyelim ki kendinizi suçlu görmediğiniz için özür dilemeyi doğru bulmuyorsunuz; tamam, ama eğer ortada Ermenilere yapılmış büyük bir haksızlık, büyük bir zulüm ve adaletsizlik olduğunu düşünmüyor, söylem ve eylem bazında bunun gereğini yapmıyorsanız, oradan helalleşme çıkmaz. Çünkü biliyoruz ki hellalleşecek tarafların birbirinden razı olması gerekir. Adaletsiz rıza olur mu?