OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Okur yorumları

İnternetteki haberlerin, yazıların altına veya sosyal medya ortamlarında ‘vatandaşlar’ tarafından yazılan yorumlar, ülkemizdeki yerleşik siyasi söylem kalıplarını anlamak için küçümsenmemesi gereken bir kaynaktır diye düşünüyorum. Şüphesiz, bunlar, toplumun tümünü temsil özelliğine sahip bir örneklem olarak kabul edilemez; yani o yorumlara dayanarak, herhangi bir konuda “Toplumun yüzde şu kadarı şöyle düşünüyor” gibi sonuçlar çıkarılamaz. Öte yandan, bu yorumlar, gerek milli eğitim yoluyla, gerek yaygın medya araçlarıyla insanlara öğretilen ‘doğrular’ın, düşünce kalıplarının zuhur ettiği bir ortam olarak okunabilir. Başka bir deyişle, sosyolojik manada ‘ortalama insan’ kendini buralarda ifade ediyor. Yanlış anlaşılmasın, ‘ortalama insan’ derken bu yorumları yazan bireylere dair küçümseyici bir şey söylemeye çalışmıyorum; söylediğim, buralara bakarak toplumda yaygın olarak kullanılan ‘milli refleksler’e, ‘milli savunma mekanizmaları’na ve ülkemizdeki milliyetçiliğin karakterine dair birtakım göstergeler, en azından ipuçları yakalanabileceğidir.

Örneklerle anlatırsak daha iyi anlaşılır. Geçenlerde internette “Zonguldak’taki Ermeni ve Rum komşularımıza ne oldu?” başlıklı bir yazı okudum. Kadir Tuncer tarafından kaleme alınan yazı, başlığından da anlaşılacağı üzere, gayet basit bir konuyu ele alan, fazlaca yorum yapmadan, varlıkla yokluğu yan yana koyarak gösteren, nostaljik denebilecek, gayet ‘masum’ bir yazı. Yorum sahiplerinden biri, yazının ‘insancıllığı’yla, eskiye özlemiyle alay ettikten sonra, Balkanlar’da ve diğer yerlerde aynı dönemlerde Türklere yapılanları hatırlatıyor ve şöyle diyor (yazım yanlışlarına dokunmadım ama vurgu bana ait): “Acaba o yerlerin şimdiki halkları Türkleri özlüyor mu? , sizler kadar. Hiç sanmıyorum. Bu topraklarda var olmak istiyorsanız,yaşananlardan ve geçmişten ders alın. Bütün bu olanların insanlığın yazısız ve yazılı tarihi boyunca var olduğunu; bundan sonrada var olacağını bilin. O zamanki savaş şartlarında ve sonrasında kurulan yeni dünya düzeninde bunların yapılmasının normal olduğunu bilin ve gereksiz yere suçluluk duymayın. Asıl suçlular insanları birbirine düşüren sömürgeci güçler ve onların oyununa gelen işbirlikçilerdir.” Ne kadar korkunç bir mantık... Şimdiye kadar olmuş ve bundan sonra olacak bütün soykırımları, etnik temizlikleri normalleştiriyor, meşrulaştırıyor. Kendi farkında mı bilinmez ama, Balkanlar’da Türklere yapılanlardan bahsetmesine rağmen, onun mantığıyla onlar da ‘tarihin akışı içindeki normal zaiyatlar’. Acaba onları da ‘yerli işbirlikçiler’ olarak görüyor mu? Ermeni Soykırımı söz konusu olduğunda, inkâr etmeyip, bilakis “Yaptık, gerekirse gene yaparız” diyen ve örneklerine daha evvel de rastladığımız, tipik Sosyal Darwinist mantık bu. ‘Savaş şartları’, ‘emperyalist oyun’, ‘yerli işbirlikçiler’ kalıplarını barındrıması açısından da ‘değerli’ bir örnek.

Başka bir örnek de, son Fenerbahçe-Galatasaray maçında seyircilerin bazı futbolculara muz göstermesiyle bir kere daha gündeme gelen ‘Kültürümüzde ırkçılık var mıdır, yok mudur?’ tartışması vesilesiyle yazılan yorumlar. Bu tartışma çerçevesinde, spor yazarı Mehmet Demirkol, “Bizde ırkçılık yok diyorsunuz... Ermeniler ve Araplarla ilgili deyimleri söylemeyelim şimdi” demiş. Bu söz üzerine yapılan yorumlardan biri: “Bu adam ırkçılık görmemiş Almanyada doğdum 14 yıl yaşadım ve moskovada 20 yıldır yaşıyorum. Irkçılık görmek isteyenler buraları gezsin.” Aslında şunu diyor: “Bizimki ırkçılık sayılmaz, çünkü Avrupadakiler kadar iyi yapamıyoruz.” Yani ırkçılığımız ‘Avrupa standartları’na ulaştığında rüşdünü ispat etmiş olacak! Bir diğeri, “Bizim ırkçılığımız zaralı değil. Hiçbir millete ciddi anlamda düşmanlık beslemeyiz, Ermenilerin, Yunanlıların, Arapların bize beslediği gibi!!!!” demiş. Sayın yorumcu, ‘zararlı ırkçılık - zararsız ırkçılık’ ayrımını yaparak, sosyal bilim literatürüne önemli bir katkı yapmış. Bir de, ciddi düşmanlık ile ‘şakacıktan’ düşmanlık ayrımı var tabii.

Bu tür örneklerle, değil sayfalar, kitaplar dolar. Eğer bu tür düşünceler sadece o yorumları yazanlara ait olsaydı üzerinde durmaya değmezdi, “Adamın biri yazmış” der geçerdik. Ama bunlar tam da, hangi düşünce biçimleriyle fikirsel düzlemde mücadele edilmesi ve çürütülmesi gerektiğini gösteren, yaygın örnekler; onun için de bir kenara atılmamaları gerektiği kanaatindeyim, zira bunlar ‘popüler’ algılar ve bu algılar ile ülke siyasetinin ağırlık merkezi veya siyasi gidişat arasında karşılıklı/interaktif bir ilişki var.