KARİN KARAKAŞLI

Karin Karakaşlı

ÜVERCİNKA

Hadi gel duralım azıcık

 
Gezi Parkı direnişi, diğer pek çok katmandaki önemli anlamların, ortaya koyduğu çarpıcı sonuçların yanı sıra kimlik politikalarının olası kapan tehlikelerini ifşa edip, farklı bir hayat alternatifi sundu. Bunu da abartılı, iddialı söylemlerle değil, sanki oyun oynar rahatlığında yaptı. Ama çok iyi biliriz çocukluktan, oyun oynamak zaten ciddi bir iştir!
 
Kendini olduğu gibi, özgürce ortaya koyabilmenin, varlığını ifade edebilmenin simgesi olarak ortaya çıkan kimlik mücadelesinin, eğer uyanık davranılmazsa, refleks gereği insanı milliyetçilik tuzağına düşürme tehlikesi var. Oysa kimlik, başkası bunu aşağıladığı, önyargıyla kuşattığı noktada ve oranda savunulası ama onun dışında arzu edildiğinde sadece insan, sadece bir canlı olma uğruna bir süreliğine üzerindeki ceket gibi kenara konulası bir şey.
 
Sen kimliğini nasıl yaşayacağını belirleyebildiğin zaman özgürsün demektir. Gezi direnişi, her biri kendini farklı kodlarla tanımlayan, bu tanımlar için mücadele iden beş benzemezi bir araya getirdiği için bu denli kıymetli.
Elbette hiçbir şey çok kolay olmadı ama park merkezli o alternatif hayat önerisi, polisin zulmü, Başbakan’ın da her şeyi kendisine karşı bir komplo olarak yorumlama inadı ile çarpışınca çığ gibi büyüdü. Son günlerde gerek miktar gerekse çeşitlilik açısından arta, çoğalan pasif direniş eylemleri ise içeriğindeki kimi ayrıntılarla inanılmaz hikâyeler sunuyor.
Yürümenin imkânsız hale geldiği noktada durmayı bir eylem biçimi haline getiren direniş ruhu, Taksim sonrası gecenin ortasında ikinci durulacak yer olarak Agos’un önünü, Hrant Dink’in vurulduğu kaldırımı seçti. Tıpkı Gezi Parkı’nın her bir köşesi bedel ödetilmişlerin ismiyle donatırken, direnişçilerin hemen Hrant Dink Caddesinin açılışını yapmaları gibi…
 
O cadde ismi, cinayetin gözümüzün önünde vuku bulduğu İstanbul şehrinden halen esirgense de Hrant Dink, tazyikli sular ve gaz bombalarıyla yerle bir edilmiş ancak bellekte sıcacık kayıtlı o parkta, direnişin ruhunda yerini çoktan almış durumda. Acıyı unutmadığını göstererek duranlar, umudu da onun şahsında aradıklarını gösterdiler bir kez daha.
Bu hafta DİSK’in önderliğinde buluşan ve hafta sonundaki polis zulmünün, Başbakan Erdoğan’ın toplumu AK Parti seçmenleri ve diğerleri diye ikiye ayıran üslubunun tepkisiyle yürüyen insanlar açıklamalarını Halaskargazi Caddesi’nin orta yerinde Agos’un karşısında yaptı. Kalabalık Osmanbey’e yaklaşırken ‘Faşizme inat kardeşimizsin Hrant’ diye bağırıyordu. Bu cinayetin devletin bütün kademelerini kapsayan ağ içerisindeki esas sorumlularını ortaya çıkarma talebi, daha farklı bir gelecek için direnirken koordinat kılınmıştı adeta. 
 
Bu buluşmayı şimdiye kadar ancak cenaze dışında mahkeme günleri ve 19 Ocak anmalarında yaşamak mümkün oluyordu. Ama Gezi Parkı eksenindeki o dalga dalga gelişen hareket, ilk kez hayata değin bir eylemin parçası kıldı Hrant Dink’i. 
 
Şimdi artık normal şartlarda yolu hiç kesişmeyecek olanlar yaz akşamlarında semt parklarında forumlarda buluşur, birbirinin derdine kulak kabartırken  bir yandan da acısı dinmemiş yakın tarih çentiklerinin karşısında dimdik durmaya devam ediyor. Her seferinde farklı bir özgünlük daha katılan bu durma eylemleri, resmi tarihe yönelik ‘karşı duruşu’, özgürlük ve biraradalık talepleri için ortak irade duruşu ile de harmanlıyor. 
 
Kimlik politikaları gereği farklı topluluk ve toplumların kendi varoluşları ve temel hakları için mücadele vermelerine alışığız. Gezi Parkı deneyimi ise çıtayı daha da yükseğe kurarak, günlük hayat pratikleri içinde daha uzak olduklarına ses etmek, dahası onlarla omuz omuza dayanışmaya girip yeri geldiğinde onların hakkını hukukunu bizzat savunmak noktasına yükseltti.
 
Bütün bir siyasi sistemi, parçaları birbirinden ayrıştırmak, kendi kompartımanlarında yalıtmak üzerine inşa eden geleneksel erk açısından Gezi Parkı direnişi kabusun diğer adıdır. Çünkü onca gerçek dışı güzelliği ve felaketi aynı gün içinde arka akaya yaşarak haftaları deviren insanlar için artık sorgulanmayacak bir ‘norm’ yok. Korkulacak eşikler ise çoktan aşıldı, insanlar korkularını korkmaktan korkmaz oldu. 
 
Komplolardan, provokasyonlardan, 28 Şubat travmalarından sıyırdığımızda işin özündeki ruh bu. Bireylerin birbirinin üzerine çıkmadan ve kendi varlığından taviz vermeden kollektif durabilmesi, ayrı ayrı ama birlikte hareket edebilmesi. Durum karşısındaki duruştan daha kıymetli ve kimilerince de daha tehlikeli hiçbir şey yok gök kubbede. İyi ki de öyle.