OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Paket paket demokrasi

Bir demokrasi paketimiz daha oldu. Kimileri “Dağ fare doğurdu” iddiasındayken, kimileri de ‘devrim’ havasında. Paketi doğru tanımlayabilmek için, çoğu zaman olduğu gibi, bu ikisinin arasında bir yere bakmak gerekecek. Her şeyden önce, bir icraatlar bütünün adı ‘demokratikleşme’ ise ve içeriği bu fiille tutarlıysa, bu iyi bir şeydir. Elimizdeki pakette olanlar da, en azından şu anda kâğıt üstündeki şekilleri itibariyle, demokratikleşmedir. Kesin yargı, önce yasal ve idari düzenlemelerin lafzını, daha sonra ise uygulamayı gördükten sonra verilebilir. Zaten, özel okullarda anadilinde eğitim gibi konulardaki birçok belirsizlik ve belirleyici ayrıntılar ancak bu düzenlemelerden sonra açıklığa kavuşabilir ve mevzu daha anlamlı biçimde tartışılabilir. Fakat, bunların olabilmesi için ilk şart yürütmenin irade beyanıdır ki bu paket de odur. Bu beyanın takipçisi olmak gerekir.

Pakette, ne olacağı belli olmayan ve tartışmaya açık seçim sistemi sorununu bir tarafa koyarsak, “Şu yanlıştır, hükümet bunu yapmasın, istemeyiz” dememizi gerektiren bir husus var mı? Herhalde yok. Ayrıca, Türkiye gibi, bariz hakların bile binbir mücadeleyle elde edilebildiği bir ülkede özgürlükleri genişleten herhangi bir adımın küçümsenmesi bana göre lükstür. Dolayısıyla, yapılacağı vadedilen işler doğrudur ve önemlidir, burun kıvırmamak gerekir. Bunları söylememin sebebi, özellikle sosyal medyada neredeyse paketi red manasına gelecek ifade ve görüşlerin dolaşımda olması. Bazıları, “Taksit taksit demokrasi olmaz” diyerek, paketi kabul etmiyor. Evet, demokratik hakların bir kısmı diğer bir kısmı uğruna vazgeçilebilir veya ötelenebilir değildir; değildir de, bazen hayatın pratiği sizi ikilemde bırakır. Örneğin, ‘paket paket demokrasi’ tarzını ilke olarak reddediyorsak, o vakit bu pakette vadedilenler de olmasın mı, yapılmasın mı? Mesela ‘Andımız’ kaldırılmasın mı? Mor Gabriel Manastırı’nın arazileri iade edilmesin mi? Nefret saikiyle işlenmiş suçların cezaları ağırlaştırılmasın mı? Siyasi partilere üyelik kolaylaşmasın mı? vs, vs. Sonuç olarak bu paketi alıp cebimize koyacağız ve daha iyisini talep ve bunun için mücadele etmeye devam edeceğiz. İkisi birbirine engel değil.

“Paket hakkında olumlu konuşursak hükümet buradan prim yapar” diye endişelenenler varsa, –bunun doğru bir yaklaşım olmaması bir yana– hükümet de buradan hak ettiği primi yapacak, ama daha fazlasını değil. Örneğin, hükümet buradan bir ‘devrim’ primi yapamaz, çünkü paketin belirsizlikleri ve eksiklikleri o kadar çok ki, devrimin yanından bile geçmez. Başbakan da bunun o kadar farkında ki, sunuşunda paketin muhteviyatına geçmeden önce yaptığı uzun girizgâhta, bu yetersizliği anlaşılır ve kabul edilebilir kılmaya yönelik ifadeleri birkaç kere tekrarladı. Aslında, belirsizlik ve yetersizliklere değinmeden önce paketin sunuluş tarzına, bu sunuşta ortaya konan reform mantığı ve zihniyetine dair bazı yorumlarda bulunmak mümkün. Anlaşılan o ki Başbakan’ın paketin nasıl algılanacağına dair ciddi endişeleri var ki, konuşmasının çoğunu reformlara değil, paketin tarihsel, ideolojik ve pratik olarak hangi arka plana oturtulması gerektiği meselesine ayırdı. İlk dikkat çeken, paketi “uzun bir demokratikleşme serüveni”nin bir parçası olarak sunmasıydı. Üstelik, bu serüveni on bir yıllık AKP yönetimiyle sınırlamadı, ta “Gazi Mustafa Kemal”den başlattı (“Gazi Mustafa Kemal”in demokratikleşme paketi hangisiydi, ben hatırlayamadım. Kemalist ‘devrimler’ mi demokratikleşme paketi oluyor? İlginçtir, bir gün sonra CHP Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da, Türkiye’nin demokratikleşmesini Kemalist milli mücadeleden başlattı. Bence oturur konuşurlarsa bu konuda ortak bir noktada buluşabilirler.)

Ayrıca, Başbakan bu paketin ne bir ilk, ne de bir son olduğunu, “şartlar olgunlaştıkça, vakti geldikçe” paketlere devam edileceğini söyledi. Demokratik insan haklarının, özgürlüklerin vakti her daim şimdiki zamandır ve hemendir. Bunun ötesinde bir yaklaşım, birtakım siyasi hesapların veya ideolojik limitlerin olduğunun işaretidir. Bu, siyasetçinin kendi açısından anlaşılabilir veya normal olabilir ama hak sahiplerinin bu hesapları kabullenmek gibi bir zorunluluğu yoktur. Kaldı ki, bir hakkın tesliminin zamanının gelip gelmediğinin ölçüsü nedir ve buna kim karar verir? Paketteki ‘yok’lardan örneklendirecek olursak, mesela cemevlerinin ibadethane statüsünün tanınmasının zamanı neden gelmemiştir? Heybeliada Ruhban Okulu için daha kaç otuz sene beklenmesi gerekecek? Adı demokratikleşme olan bir pakette, demokrasi kavramıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan mütekabiliyet kavramını, üstelik kendi vatandaşların için, bu okulun açılmama gerekçesi olarak ileri sürmek nasıl bir çelişkidir?

Paketin içeriğini daha çok konuşuruz ama demokrasi devrimi o kadar kolay değil. Devrimi önce zihniyetinizde yapacaksınız ki, demokrasiyi bir pazarlık mevzuu olarak görmeyin. Oradan daha çok uzağız.