OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

AKP ve Müslüman olmayanlar

Son demokratikleşme paketiyle birlikte AKP’nin Türkiye’deki Hıristiyan topluluklara muamelesi bir kere daha tartışmaya açıldı. Başbakan da, Süryani Mor Gabriel Manastırı’nın gerek bu paketle iade edilen arazilerine, gerek genel anlamda azınlık vakıflarının iade edilen mülklerine vurgu yapıyor. Başbakan’ın bu konuları anlatımındaki olgusal yanlışlara ve kullandığı sorunlu dile Rober Koptaş ve Yetvart Danzikyan, Agos’un geçen sayısında değindiler. Peki, genel bir değerlendirme yaparsak, AKP hükümetlerinin Müslüman olmayanlara yönelik tavrını nasıl tanımlayabilir, Cumhuriyet tarihi içinde nereye oturtabiliriz?

Her şeyden önce bir gerçeği net bir biçimde ortaya koyalım: AKP hükümetleri dönemi, Ermeniler ve Müslüman olmayan diğer topluluklar için kendini ifade etme, hak mücadelesi yapma, görünür olabilme gibi ölçütler temelinde değerlendirildiğinde, Cumhuriyet tarihinin en açık ve rahat dönemidir. Tabii bu, ciddi sorunların nihai biçimde halledildiği veya bu dönemde azınlıkların sorun yaşamadığı anlamına gelmez. Nitekim, Hrant Dink cinayeti, Malatya Zirve katliamı gibi korkunç olaylar da bu dönemde yaşanmıştır. Fakat, Müslüman olmayanlarla ilgili konular, Ermeni Soykırımı dahil, tabu olmaktan çıkarak daha rahat konuşulur hale gelmiş; tablo Başbakan’ın çizdiği kadar parlak olmasa da azınlık vakıflarının en fazla gayrimenkulu bu dönemde iade edilmiştir (öte yandan AKP hükümetleri bu Gordiyon düğümünü [vakıf mülkleri] demokrasi kılıcıyla kökten kesmek yerine, genel alışkanlığı olduğu üzere ‘damlalık demokrasisi’ni tercih etmiştir). Sonuç olarak, genel bir rahatlamadan ve bu rahatlamada AKP hükümetlerinin politik tercihlerinin tek değil ama önemli bir etken olduğundan bahsedebiliriz.

Bu görece rahatlamanın nedeni, AKP hükümetlerinin demokrasi seviyesinin evrensel standartları yakalamış olmasından ziyade, Cumhuriyet tarihinin azınlık hakları ve onlara yapılan muameleler açısından bir fecaat ve fezahat olmasıdır. Kemalist ideoloji üzerine temellenen Cumhuriyetin amacı bu toplulukları yok etmek, yok saymak, marjinalize etmek, görünmez kılmak, onlardan ‘kurtulmak’ iken, AKP’nin bu topluluklara bakışı, Osmanlı-İslam toplum düzeni olarak anladıkları millet sisteminin bir nevi türevi çerçevesinde şekilleniyor. ‘Millet sistemi’ kavramını sığlaştırmak istemem ama basitçe söylemek gerekirse, bu anlayış farklı dini toplulukları tanımak, onları ‘normal’ toplum düzeninin bir parçası saymakla ve dolayısıyla varlıklarını belli sınırları aşmadan yani ‘haddini bilerek’ sürdürme imkânı vermekle birlikte, dini topluluklar arasında, Müslümanlığın üst konuma sahip olduğu bir hiyerarşi kuran ve ona göre muamele eden bir yaklaşımdır. Dolayısıyla, güncel demokrasi kriterlerine uymaz ve kronolojik anlamda bir geri gidişe işaret eder. Fakat, paradoks odur –ve ne acıdır– ki, Cumhuriyet’in yukarıda değinilen azınlık politikaları yüzünden, bu konuda geriye gidiş ilerleme manasına geliyor. Çoğulcu demokrasilerin şiarı olan ‘farklı ama eşit’ ilkesi üzerinden karşılaştıracak olursak, Kemalist Cumhuriyet bu toplulukların farklılığını ve hatta varlığını inkâr etmeye, onların bu topraklar üzerindeki tarihini silmeye çalışırken, AKP/Erdoğan anlayışı farklılığı teslim etmekle birlikte eşitliği sindirebilmiş değildir; tepeden, ‘veren, lütfeden’ anlayışı muhafaza eder. Müslüman olmayanların haklarının sınırları ve taleplerinin makul olup olmadığı, devlet tarafından kararlaştırılır. “Bunların kilisesini onardık”, “Bunlara manastırda ayin izni verdik”, “Bunların şu kadar milyarlık malını iade ettik” gibi ifadeler hep bu anlayışın yansımasıdır ve arkasında hep şu ima vardır: “E daha ne?” Burada “bunlar” denenler, bu devletin dışındadır, onun sahibi değildir; “bunlar” ancak o devletin ‘hoşgörü’süne sığınarak yaşayıp gidenler ve ona her Allah’ın günü müteşekkir olması beklenenlerdir. Ha, kilise onarılmamış mıdır, onarılmıştır; ayin izni verilmemiş midir, verilmiştir; bazı mallar iade edilmemiş midir, edilmiştir; eskiden bunlar oluyor muydu, olmuyordu; oldu da iyi olmadı mı, evet iyi oldu. İyileşmeyi inkâr etmek, görmezden gelmek de olmaz, bu açıdan AKP hükümetlerinin hakkını teslim etmek gerekir. Fakat, bizler sonu gelmez istekleriyle ebeveynlerinin tepesine çıkan şımarık çocuklar değiliz, dolayısıyla öyle muamele görmek de istemiyoruz. İstediğimiz, geçmiş haksızlıkların telafisi, tam adalet, insiyatif alma, karar mekanizmalarına katılma da dahil, tam eşitlik temelinde siyasi özne olma imkânı – yani ileri demokrasilerin istisnasız her vatandaşına sağladığı ortam, hepsi bu.

not: AKP’nin Müslüman olmayanlarla ilişkileri üzerine güncel ve yetkin bir analiz için şu makaleye bakılabilir: Sinem Adar, “Ambiguities of Democratization: Nationalism, Religion and Ethnicity Under AKP Government in Turkey”, Decentering Social Theory, Political Power and Social Theory, 2013, cilt 25, 3-36.