VAHAKN KEŞİŞYAN

Vahakn Keşişyan

Bırak Müslümanlar kendi kendilerini kanıtlasın

Sonunda olanlar oldu. Suriye Savaşı bütün Ortadoğu’yu içine alan bölgesel bir özellik kazandı. Burada söz konusu olan savaşa taraf olan ülkelerden ziyade savaş alanının genişlemesi. Irak ve Lübnan Suriye savaşının ayrılmaz bir parçasını oluşturuyorlar. Türkiye ve Ürdün’ün kısmen meselenin merkezinden uzak kalmalarını ise eğer olaylar bu şekilde devam ederse sadece bir zaman sorunu olarak görmeliyiz.

Uzmanlar Suriye’de patlak verecek bir kargaşanın sadece Suriye ile sınırlı kalmayacağını sık sık uyarmışlardı. Her zaman böyle olmuştur, 20. Yüzyılda da durum değişmemiş bu son savaşta da aynı şey tekrarlamıştır.  Bu durumun sebebi ise Suriye’nin hem doğasının hem de demografik yapısının sınırlarını aşarak Tahran’dan Beyrut’a, Riyad’dan İstanbul’a kadar uzanmasıdır.

Eğer 20. yüzyıl boyunca bu demografik yapı üzerinde Arap milliyetçiliğinin ve sosyalizmin bayrağı dalgalanıyorduysa bugün ki savaşın meyvesi de kökü de İslamcılık. Ve eğer halklar İslamcılıktan yola çıkıyorlarsa, İslamiyet te petrol kaynakları veya ulaşım yolları kadar mücadele alanı. İslami Cihad büyük bir siyasi kuvvettir ve ona hükmeden aynı zamanda Orta Doğu’ya da hükmedecektir.

Tam da bu yüzden silahlı muhalefetin neredeyse tümünü oluşturan İslamcı birlikler arasında mücadele alabildiğine kızışmış durumda. Hatta denebilir ki bu mücadele alanı muhalefetle iktidar arasındaki çatışmadan daha da önemli olmuştur. Bu durum Suriye savaşının çehresini nasıl değiştirdiğine tanık olmamıza yol açıyor. Demokrasi adına başlatılan, en azından öyle sanılan mücadele, önce iç savaşa evrildi, ardında da Şii-Sünni ve Sünni grupları arasında bölgesel bir savaş halini aldı.

Zaten oldukça eski kabul edilen El Nusra cephesi ve ondan türeyen, şimdilerde bağımsız hareket etmeye başlamış olan Irak-Suriye İslam devleti ve en sonunda da İslam cephesi. Şimdi savaş bu başlıca üç birim arasındadır. Kurtarılmış bölgelere hâkim olma mücadelesi sürdürülüyor. Ama yine de mücadelenin esas olarak neye dayalı olduğu çok da açık değil. Bu gruplar kimin adamı? Silah ve asker insan kaynağını nereden tedarik ediyorlar? Niye anlaşamıyorlar ve birbirleriyle savaşıyorlar? İktidarı devirmek için bekleyemezler mi?

Tabi bir yandan da komple teorileri var. Komplo teorileri diyoruz ama Suriye savaşı söz konusu olduğunda komplo teorisiyle ile siyasi yorumu birbirinden ayırmak da mümkün değil. Geriye sözler kalıyor… Bir görüşe göre Irak Suriye İslam devleti, Suriye’nin iktidarı tarafından, Cihad hareketinin algısını zedelemek için kurulmuştur. El Nusra cephesi ise Suriye’deki Suudi Arabistan varlığı olarak biliniyor. Öte yandan Amerikalılar ne yapıp edip İslam cephesini kurdular.

İslam cephesi henüz çok yeni ve ona dair söylenen en önemli şey ise Batı’nın muhalif ulusal konseye bu örgütle dayanışması için büyük baskı yapması. Öngörülen bu ikisinin birbirinin siyasi ve askeri devamlılığı olmaları. Ancak muhalif ulusal konseyde de bölünmeler var. Hem Suudilere, hem de Batı’ya eğilimi olan gruplar barındırıyor içinde. Dolayısıyla tek bir bayrak altında toplamak o kadarda kolay değil.

Şüphesiz ki bu bölük pörçük, bütünlükten uzak durumdan yararlanan iktidar oluyor. İktidar, Dışişleri Bakanı ile Cenevre’ye gitmeye, önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçiminde Beşar Esad’ın adaylığını açıklamaya ve tabii ki kazanmaya hazır. Muhalefet ise, İslamcıların kendi aralarındaki bölünmesinin kurbanı oluyor. Ya Özgür Suriye Ordusu’nu hatırlayan var mı? Allah rahmet eylesin.

Cihatçıların terörizmini, Hristiyanlara yaptıklarını, zorbalıklarını bir yana koyalım, bir an için bütün bunların savaşın sonucu olduğunu kabul edelim; “Olur böyle şeyler” diyelim; “Birkaç Ermeni kilisesinin yıkılmasının da zararı yok” diyelim sonuçta her şey özgürlük yolunda yaşandı. Ancak tüm bunların dışında İslamcıların siyasi bir alternatif olduklarına ikna olmak için daha çok şey kanıtlamaları gerekiyor.