OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Ermeniler ‘durup dururken’ ne istedi?

Osmanlı’nın son döneminde, Ermeni kişi, kurum ve partilerinin aldığı siyasi pozisyon tekrar gündeme geldi diyeceğim ama bunlar gündemden hiç düşmez aslında. Şu veya bu gazetede, programda, daha da olmadı ders kitaplarında ‘asi’ Ermenilerin içine girdikleri ‘hıyanet’ten devamlı surette dem vurulur zaten. Ayşe Kulin gibi Kemalist ideolojinin ‘en seçkin örneklerinden’ birinden de bu tür sözler duymanın şaşırtıcı bir tarafı yok. Öte yandan, benzer ‘isyan’, ‘hıyanet’, ‘bağımsız Ermenistan peşinde koşan örgütler’ gibi klişelerin bağlamından koparılarak, olayların kronolojisi tersyüz edilerek ifade edilmesine son zamanlarda Kürt muhalif çevrelerinde de dikkat çekici biçimde rastlanır oldu. Daha evvelki açıklamaların yanı sıra, 8 Şubat’ta Özgür Gündem’de Şiyar Koçgiri imzasıyla yayımlanan yazı da benzer yargılar içeriyordu. Kimileri, “Ne bekliyordunuz ki zaten?” havasında olsalar da, ben bunlara –üzülmenin yanı sıra– şaşırmayı tercih ediyorum. Ülke ortalamasına göre bu tür yaklaşımlar bu hareket içinde az, ama bizi şaşırtan, bu muhalif hareket içinde bu yaklaşımları en azından son 15-20 yıldır pek görmezken son zamanlarda sayısının artmasıdır. Ayrıca, kendisi de devletin ‘isyankâr Kürtler’,  bağımsız Kürdistan emeli’ gibi söylemlerinin hatta dezenformasyonunun onlarca yıldır hedefi olmuş bir hareketin, Ermeniler söz konusu olunca bu lafları ‘bu kadar ucuza’ satın alması ve aynı ağızla konuşması da şaşırtan bir durumdur. Ben bu konuda, yani 2015’i beraberce karşılama konusunda, muhalif Kürt hareketinin devletle işbirliğine tenezzül ettiğine inanmak istemiyor, bu konudaki ‘bilinçli naifliğimi’ korumayı tercih ediyorum.

Peki, ne istiyordu bu Ermeniler? Bu soruya, Ermenileri yekpare, homojen bir blok gibi kabul edip tek bir cevap vermek mümkün değil. Ayrıca, Ermenilerin örneğin 1880’ler, 1890’larda istedikleriyle 1908’den sonraki beklentileri de aynı değil, olamaz; halbuki yukarıda zikrettiğimiz yaklaşım siyasi konjonktürden azade bir Ermeni pozisyonu tarif eder. Kısaca söylemek gerekirse, Ermenilerin Osmanlı’nın son dönemindeki siyasi istek ve beklentileri hem döneme, hem de hangi Ermenilerden bahsettiğinize göre değişir. Dolayısıyla, Ermenileri bir skala içinde değerlendirmek gerekir. Bunun için de Ellen Comisso’nun, imparatorluklar bünyesinde yaşayan milli topluluklar için yaptığı sınıflandırmadan faydalanabiliriz. Commisso, bu gibi toplulukları beş kategoriye ayırıyor. Birinci kategori, Türkçeye ‘ayaklanmacı milliyetçiler’ diye çevirebileceğimiz grup. Bu grup, ne olursa olsun bağımsız bir devletten daha azına razı olmayanları tarif ediyor. İkinci grup, yani ‘pragmatistler’ veya ‘uzlaşmacılar’ ise imkânsızlık veya yüksek bedel sebebiyle bağımsız devlet fikrini desteklemeyen fakat siyasi söz hakkı, anadilinde özerk eğitim, devlet memuriyetlerinden belli bir pay ve kimi zaman yerel özerklik talep edenlerden oluşuyor. Comisso’nun da dediği gibi, bu grup, imparatorluktan ayrılmaktan ziyade imparatorluk içinde kalmanın nimetlerini artırmayı amaçlar. Tabii, talep edilecekler konusunda bu grup içinde tam bir fikir birliği olmayabilir. Üçüncü grup ‘asimilasyoncular’ olarak adlandırılır; daha avantajlı ve rahat buldukları için asimile olmayı tercih edenlerdir. Dördüncü grup olan ‘yerelciler’ ise milli ölçekteki projelerle ilgilenmeyip, içinde yaşadıkları maddi koşulların iyileştirilmesine öncelik verenlerdir. Bunlar daha ziyade geniş köylü kesimleridir. Son olarak ‘gayrimilliler’ gelir ki, bunların öncelikleri milli kimlik değil, sınıf, inanç, meslek gibi başka kimliklerdir. Örneğin sosyalist partiler bu kategoride değerlendirilebilir. Bir not olarak şunu eklemek gerekir ki, zaman zaman bu gruplar belli bir oranda örtüşebilir. Mesela, gayrimilli olanlar aynı zamanda uzlaşmacı da olabilir.

Osmanlı’nın son döneminde, hatta daha daraltarak söylemek gerekirse II. Meşrutiyet’in ilanından Balkan Savaşları’na kadar olan dönemde Ermenileri bu kategorizasyon çerçevesinde değerlendirdiğimizde şunları söyleyebiliriz: En küçük gruplar, ayaklanmacılar ve asimilasyonculardı. En geniş grup ise imparatorlukta yaşamanın faydalarını artırmaya çalışan uzlaşmacılardı. Fakat bunlar taleplerin içeriği, üslup ve ideoloji konularında birbirinden farklı düşünüyorlardı. Taşnak ve Hınçak partilerinin, köylünün, işçinin yani dinine bakılmaksızın çalışan kesimin sorunlarını ön plana çıkaran sosyalist söylemlerinden dolayı, yukarıdaki tanım çerçevesinde gayrimilli tarafları da vardı ama Ermeni kültürel varlık ve kimliğinin korunmasının sıkı savunucularıydılar. Bunun için kültürel ve yerel özerkliğin gerekliliğini vurguluyorlardı. Öte yandan, bugün radikal unsurlar olarak bilinen bu partiler de II. Meşrutiyet’ten sonra yaptıkları deklarasyonlarda, Türkiye temsili parlamenter sisteme dayalı anayasal rejimle yönetildiği sürece, bağımsızlık gibi bir amaçları olmadığını defalarca belirtmişlerdir. Balkan Savaşları’nın yarattığı travmadan, yükselttiği Hristiyan düşmanlığından, İttihat Terakki’nin, daha evvel de emarelerini gösterdiği despotizmini Ocak 1913 darbesinden sonra iyice artırması ve nihayet Birinci Dünya Savaşı’nda uygulamaya konan tehcir yoluyla soykırım politikasından sonra Ermenilerin geliştirdiği siyasi tutumlar ise hep bu olaylar bağlamında değerlendirilmelidir. Bir halktan, kendi kökünü kurutma niyetini açıkça ortaya koymuş bir devlet karşısında ne yapması beklenir? Böyle bir durumda Kürtler ne yaptı ki, şimdi o Kürtlerden bazıları “Ermeni örgütlerinin yıkıcı faaliyetleri” neden bahseder oldular?

not: Ellen Comisso’nun kategorizasyonu şu kaynakta bulunabilir: “Empires as Prisoners of Nations Versus Empires as Political Opportunity Structures: An Exploration of the Role of Nationalism in Imperial Dissolutions in Europe.” Empire to Nation: Historical Perspectives on the Making of the Modern World içinde, ed. Joseph Esherick, Hasan Kayalı ve Eric Van Young. Lanham, Md.: Rowman & Littlefield, 2006.