OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Şantaj montaj

Gün geçmiyor ki güzide memleketimizde bir skandal yaşanmasın. Daha diğerlerini sindirememişken, dinleme skandalı çıktı. Söylendiğine göre, savcılar sahte bir dava icat ederek kim bilir hangi amaçlarla dinlemek istedikleri binlerce kişiyi dinlemişler. Hükümete kalırsa, bu ‘paralel devlet’in işi. Öte yandan, bu haberin patlamasının akşamında, bu sefer Başbakan Erdoğan’la oğlu Bilal arasında geçtiği iddia edilen ve yüklü miktarda paranın aile fertlerinin evlerinden nasıl çıkarılacağının tartışıldığı ses kayıtları ortaya döküldü. Bunların montaj olduğu söylendi. Tam manasıyla, ortalık toz duman. Ne yalan, ne doğru, belli değil. Peki, biz bu toz duman içinde yolumuz nasıl bulacağız, hükmümüzü nasıl vereceğiz? Kimileri naif bulsa da, reel siyaseti göz ardı eden karşılıksız bir yaklaşım olarak nitelese de, ilkeleri savunmaya devam etmek en iyi yol bana kalırsa. Normatif olanı talep etmeye devam edeceğiz. Demokratik, özgür bir devlet ve toplum yapısının ilkeleri bellidir, ‘olağanüstü dönem’, ‘geçiş dönemi’ gibi gerekçelerle bunlara aykırı icraatlar doğru değil. Çünkü bu anlayış ve uygulamalar, o geçiş döneminin bir türlü bitememesinin en büyük nedeni. Bu devlet ve toplum neredeyse iki yüz senedir ‘geçiş dönemi’nde; nereye geçecekse, geçemedi bir türlü!

Dolayısıyla, bütün bu olan biteni, hükümetin getirmek istediği, açık biçimde özgürlükleri kısıtlayan yasaların ne kadar yerinde ve zamanında olduğuna dair göstergeler olarak görmek mümkün değil. Dikkat edin, paralel yapı tarafından yapıldığı iddia edilen yasadışı dinlemelerin mutlak yalan olduğu düşüncesiyle bunu söylemiyorum; bilakis, burası Türkiye... Bütün bu dinlemeler doğru olsa bile bu bizim MİT yasası gibi bir yasayı meşru ve gerekli görmemizi sağlayamaz. Ne yani, devlet/hükümet bize şöyle mi diyor: “Sizi başkalarının dinlemesini önlemek için ben dinleyeceğim.” Dinleyen devlet olunca biz de rahatlayacağız, öyle mi?

Yalnız, madalyonun öbür yüzü var. Şüphesiz, birileri tarafından dinleniyor olmak hoş bir şey değil ama dinlemeyle ortaya çıkanlar kamuyu ilgilendiren olağanüstü durumlar ise, buna nasıl sırtımızı döneceğiz? Başbakan’la oğlu arasında geçtiği iddia edilen konuşma montaj mıdır tartışılır ama illegal olduğu kesin. Kesin olmasına kesin de, bu dinleme illegal diye, konuşulanlar doğru mu değil mi, hiç düşünmeden geçmek, ne konuşulduğunu umursamamak mümkün mü? Bir başbakanın birinci derece akrabalarının evlerinden çıkarılmak istendiği iddia edilen milyonlar özel bir mesele midir, halkı ilgilendirmez mi? Evet, ceza vermek mahkemelerin işi, ama bir de işin siyasi tarafı var. Eğer kayıtta geçen konuşma doğruysa, bu durumdaki bir kişinin dünyanın herhangi bir demokratik ülkesinde başbakan olarak kalması mümkün mü? Velev ki bu başbakan yakın geçmişte doğru ve faydalı işler yapmış olsun veya olmasın, fark eder mi? İşin cezai tarafı başka konu. Nitekim, hukukçu değilim ama, sadece bu telefon kayıtlarına dayanarak somut bir dava kurulamaz, somut bir suç isnadında bulunulamaz diye düşünüyorum.

Sonuçta ana sorumuz, kayıtta geçen konuşmaların gerçek olup olmadığıdır. Ama öte yandan, Türkiye’de halihazırda o kadar çarpık bir kolektif zihin ve ruh durumu var ki, büyük çoğunluk kararını o veya bu yönde verdi zaten ve bu kararı değiştirmeleri zor. Kaydın doğru olmasını isteyen, temenni edenler doğruluğuna, sahte olmasını arzulayanlar sahteliğine inandı, hatta iman etti bile. Yani bu hemen hemen herkes için bir temenni ve arzu meselesi. Ortaya çıkacak yeni veriler bunlardan pek azının fikrinin değişmesine sebep olucaktır. Herkes kendi temennisinin aksi yönündeki olguları, ‘hile, oyun, komplo’ gibi nitelemelerle göz ardı etmeye çalışacak, kendi gibi yapmayanlara da cephe alacaktır. Örneğin, bunun ‘montaj’ olduğuna inanmışlara dünyanın bütün laboratuvarlarından gerçeklik raporları getirseniz laboratuarların hepsi ‘işbirlikçi ajanlar’ olur. Hatta, şöyle paradoksal bir durumdan bile bahsedilebilir: AKP ve Başbakan hakkındaki her itham, doğruluğuna bakılmaksızın, AKP seçmeninin safları sıklaştırmasına dahi yol açıyor olabilir. Şöyle ki, bunu yalnız Erdoğan’a değil, kendilerine yapılan bir saldırı olarak görüyor ve AKP’nin iktidardan uzaklaştırılmasının kendilerini ve yaşam tarzlarını bir intikam nesnesi haline getireceğini düşünüyor olabilirler. Dolayısıyla, yolsuzluk olduğuna inanmadıkları için değil, onlarla aynı değerleri benimsemiş olanlar, yani ‘bizimkiler’ iktidarı kaybetmesin diye, bir çeşit savunma refleksiyle, muhtemelen tekrar AKP’ye oy verecekler. Burada yolsuzluğun gerçek olması fikirlerini değiştirmeyeceği gibi, onlara AKP’ye ‘birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğu anda’ destek vermek gibi bir sorumluluk da yüklediğini düşünebilirler. Tabii, aynısı hemen hemen ama tersten, CHP seçmeni için de doğru; onlar da ‘bizimkiler’ iktidara gelsin diye oy verecek, çünkü aslında Türkiye’de oylar siyasi ilkelerden ziyade kültür/yaşam tarzı temelinde veriliyor.

Kayda geri dönecek olursak. Bu kaydın gerçekliğini saptamak için teknik analizler birincil yol olacaktır ama bir de bu kayıtlarda bir “hikâye” var, o hikâyede Erdoğan ve oğlundan başka unsurlar, ilişkiler de var. Hikâyenin gerçekliği bunlar üzerinden de test edilebilir. Örneğin, Mehmet Gür’le, Fatih Kalyoncu’yla ortaklıklardan bahsediliyor. Gerçekte var mı böyle ortaklıklar, varsa mahiyetleri nedir gibi sorular üzerinden gidilebilir.

Başbakan kayıttaki seslerin kendine ve oğluna ait olmadığını söylemiyor ama montaj olduğunu söylüyor. Yalnız, bu montaj işinin pratik tarafıyla ilgili, benim aklıma yatmayan noktalar var. Montaj ne demek? Farklı parçaların bağlamından koparılarak birleştirilmesi. Peki, buradaki ‘parça’ dediğimiz nedir? Başbakan’ın ve oğlunun ağzından, bunun gibi bir montajda kullanılmaya müsait, hazır cümlelerin başka bağlamlarda çıkmış olması pek mümkün gözükmüyor; öyleyse birleştirilen parçalar cümleler değil kelimeler veya iki-üç kelimelik kısa cümleler. On bir dakika süren ikili bir diyaloğu kelime kelime oluşturmak için, bu iki kişiye ait ‘normal’ ses kayıtlarının kaç saat olması gerekir bilmiyorum ama herhalde yüzlerce saat. Peki, bu yüzlerce saatlik kaydın içinden gerekli kelimeleri seçmek nasıl bir mesai gerektirir? Yoksa bunları yapabilen bilgisayar programları var mıdır? Varsa, ortaya çıkan ürün ‘yeterince doğal’ olur mu?