OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Meşrep meselesi

Son zamanlarda medyada “Kasetler AKP’ye neden oy kaybettirmez” veya “Kasetler neden iktidarı dervirmez” konulu yazılar okumaya başladık. Ben de geçen hafta, bu ses kayıtlarının AKP’nin oy oranında dramatik bir düşüşe sebep olmayabileceğini söyleyen bir yazı yazdım. Fakat  bu tür tahminler yapmak başka, olan bitende bir sorun görmemek başka. Maalesef bu tür analiz yapanların bir kısmı iktidarın neden devrilmeyeceğini anlatıyorlar ama anlaşılan yaşananlarda bir sorun da görmüyorlar. Yani bir başbakanın böyle bir para trafiğinin göbeğinde olması, ‘adamları’ kanalıyla medyayı hizaya sokması, bakanı vasıtasıyla bazı davaları yönlendirmesi, bunların hepsi üzerinde fazla durmaya değmeyecek veya ikinci durumlar. (Biz “kayıtlar gerçekse” koşulunu gene ekleyelim ama boş laflarla veya hislerle değil ama kesin delillerle yalanlanamadıkları her saniye kayıtların gerçekliği kaçınılmaz olarak artıyor, en azından benim ve herhalde birçokları için. Ayrıca, saymadım ama ortaya çıkan kayıt sayısı herhalde yirmiyi geçti. Hükümet ve diğer muhataplar bunların hepsinin montaj olduğu iddiasında mı, yoksa arada gerçek olduğunu kabul ettikleri var mı?) Kimilerine göre söz konusu olan illegal bir yapılanmanın siyaset üzerindeki vesayetidir ve yapılanlar bir yolsuzluk operasyonundan ibaret değildir, dolayısıyla öncelikle siyasete sahip çıkılmalı ve vesayetle mücadeleye edilmelidir.

Yapılanın yolsuzluk operasyonundan ibaret olmadığını ve hatta önceliğin vesayetle mücadeleye verilmesi gerektiğini kabul etmeye hazırım. Peki bunları kabul etmek akçeli yolsuzluklar, yürütmenin yargıya müdahalesi konusunda ne demeyi, ne yapmayı gerektiriyor? Hükümetten olan bitenin hesabını sormamak mıdır önceliği vesayetle mücadeleye vermek? Yok öyle değilse, şu anda bir hesap sorma ve verme durumu var mı? Ayrıca, siyasete sahip çıkmak bizim olduğu kadar siyasetçinin de görevi değil mi? Oysa, yolsuzluk, hukuksuzluk yapan siyasetçi siyaseti çoktan kurban etmiş demektir. Siyasetçi siyaset dışı iş yapacak ama siyasete sahip çıkması gereken biz olacağız. Onun umursamadığını korumak bize düşecek ama bu arada asıl koruduğumuz siyaset mi yolsuzluk yapan siyasetçinin şahsı mı belli olmayacak. Kaldı ki, yolsuzluk yapan siyasetçi gider, siyasetin kendisi değil. Bir siyasetçi bu tür pis işlere bulaştığı zaman, seçim harici (ama mutlaka gayrimeşru olmayan) yollardan bertaraf edilme ihtimalini kendi yaratmış demektir. Günümüzün ileri demokrasisi olarak kabul edilen ülkeler bunun örnekleriyle doludur.    

“Körü körüne veya yeminli AKP/Erdoğan düşmanlığı” diye tanımlanan tavrı ben de eleştirdim ama artık buna tamamen “körü körüne” denebilir mi? Tamam, belli kesimlerin AKP tabanına karşı varoluşsal nefreti baki ama bütün bu kasetler, kayıtlar yokmuş gibi yapılabilir mi? Türkiye o kadar tuhaf bir ülke ki, ilkönce birileri bu kayıtlar yokken varmış gibi davranmamızı istiyorlardı, şimdi de başka birileri bu kayıtlar varken yokmuş gibi davranmamızı istiyor! Biz kayıtlardan evvel bunlar varmış gibi davranmadık, varken de yokmuş gibi davranamayız, aklanma yokken de varmış gibi yapamayız. Kayıtlar fark yaratmalıdır, gerçekten yaratır veya yaratmaz o ayrı tartışma konusu. Bunun istisnası özel hayat dair kayıtlardır. Bunlardan kastım büyük ölçüde cinsel içerikli veya gönül ilişkilerine dair kayıtlar olsa da onlarla sınırlı değildir. Kişilerin kendi aralarındaki ilişkilere dair her türlü kayıt özel hayattır. Örneğin, Başbakan’la oğlu arasında baba-oğul ilişkisi mahiyetindeki bir konuşmayı da ben duymak istemem. Bu tür bir kayıt çıkarmaları halinde “tapeciler” baltayı kendi ayaklarına vurmuş olacaklardır.

Muhtemelen şu söyleyeceğim de başka birilerinin hoşuna gitmeyecek ama bütün bunları AKP veya Erdoğan iktidardan düşerse herşeyin çok iyi olacağına veya herkes doğru bir tek bunların yanlış olduğuna inandığımdan söylemiyorum. Bilakis AKP’li veya AKP’siz, Erdoğan’lı veya Erdoğan’sız, bizi her halukarda zor yılların beklediğini düşünüyorum. CHP tipi ulusalcılığın, MHP tipi ırkçı şovenizmin bu toz duman içinde yükselme ihtimalinden de hiç hoşnut değilim. Fakat kimse kusura bakmasın, birilerinin yaptığı gibi, ortaya dökülen bütün bu pislikler döküldükleri yerde öylece dururken, AKP veya Erdoğan güzellemesi yapacak kadar ne midem ne meşrebim geniş. Baksanıza koca koca ‘entelektüeller’ evlerdeki paranın ne parası olabileceğinin açıklamasını yapmaya kalkıyorlar, sanki bu onlara düşen bir işmiş gibi. O paraların ne parası olduğunu/olabileceğini açıklama yazarların değil iddianın muhtabının işi. Ama bizim ‘büyük yazarlarımız’ sağolsunlar, iddiaların muhatabının bile aklına gelmeyecek açıklamalar üretmekle meşguller.