OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Cumhurbaşkanından başkan olur mu?

Cumhurbaşkanlığı seçimlerine az bir zaman kala muhalefetin ‘çatı adayı’ belli oldu. Önce şunu belirtmek gerekir ki, süreç, Türkiye’de âdet olduğu üzere yanlış bir mantık üstüne kuruldu ve sağlıksız işledi, işliyor. Aslında bir ortak aday arayışı bile, hadi yanlış demeyelim ama, aslına bakarsanız, normal değil.

Soru şuN neden bir ortak aday arayışına gidiliyor? ‘Normalde’ her partinin kendi adayıyla seçime girmesi beklenir, hele seçim bizi bekleyen cumhurbaşkanlığı seçimi gibi iki turluysa; çünkü ikinci turda nasıl olsa yeni bir taktik belirme şansınız var. Bu soruya verilen cevapla da, bahsettiğimiz sağlıksızlığın kaynağına ulaşmış oluyoruz: Aday olacağı varsayılan Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı yolunu kesmek için çatı aday yoluna gidildi. Yani, çatı adayının pozitif özellikleri, Erdoğan’ın önünü kesmek gibi negatif eyleme hizmet ettiği ölçüde kıymetli sayılıyor. (Kendimi, ‘pozitif’-‘negatif’ tabirleri konusunda bir açıklama vermek zorunda hissediyorum. Burada ‘pozitif’, kendi yaptığınız eylemler; ‘negatif’ ise, yapılmasını engellediğiniz eylemler/oluşlar anlamındadır.) Nitekim, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığı belli olduktan sonra, bu süreçte hiçbir söz hakkı olmayanlar, süreci dışarıdan izleyenler, onun ilgili-ilgisiz olumlu özelliklerini bulup çıkarmaya çalışıyorlar (Nazım Hikmet’i Arapçaya çevirmesi gibi). Halbuki normal olan, kişinin nitelikleri tartışıldıktan sonra adaylığının belli olmasıdır. Biz, adaylığı belli olduktan sonra niteliklerini tartışıyoruz, arabayı atın önüne koyduk yani. Karşı cenah ise, anlaşılan, yalan dolanı da esirgemeyerek, İhsanoğlu’nun itibarını zedelemeye çalışıyor (profesörlüğünün gayrimeşru yollardan elde edildiğini söylemek gibi). Velhasıl, birçokları için İhsanoğlu’nun adaylığı Erdoğan’ın önünü kesebildiği ölçüde değerli. Bu da uzun süredir mahkûm olduğumuz her şeyi Erdoğan üzerinden tartışma kısırlığımızın başka bir sonucu. Öte yandan, bu sağlıksız bir durumun tek değil ama en büyük sorumlusu da, özellikle 2011 seçimlerinden sonra söyledikleriyle ve yaptıklarıyla geniş bir kesimde ikrah uyandıran Erdoğan ve onun manipülasyonda sınır tanımayan, gözü kara destekçileridir ama bu konuya daha evvel değindiğim için tekrarlamıyorum.

Önemli bir argüman da, aslında bu seçimde kişilerin değil rejim değişikliğinin oylanacağı, zira Erdoğan aday olur ve seçilirse Anayasa’da cumhurbaşkanına tanınan ama şimdiye kadar pek kullanılmayan yetkileri kullanacağını ima etti; destekçisi olsun olmasın, birçok kişi de bunun olabilirliğini pek sorgulamadı. Cumhurbaşkanının doğrudan halk desteği alacak olmasının da bu eğilimi kuvvetlendireceği söyleniyor. Yani, “Erdoğan’a evet demek, başkanlık sistemine evet demektir” denklemi ileri sürülüyor. Bunun tartışmak için, Anayasa’da mevcut ama fiilen pek kullanılmayan yetkiler neler olabilir diye bakmak gerekir. Cumhurbaşkanının yetkileri arasında (104. madde) kullanılması halinde mevcut durumla fiilen anlamlı farklılık yaratabilecek şunlar var: “Türkiye Büyük Millet Meclisini gerektiğinde toplantıya çağırmak”, “Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin yenilenmesine karar vermek”, “Gerekli gördüğü hallerde Bakanlar Kuruluna başkanlık etmek veya Bakanlar Kurulunu başkanlığı altında toplantıya çağırmak”, “Başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu kararıyla sıkıyönetim veya olağanüstü hal ilân etmek ve kanun hükmünde kararname çıkarmak”. Diğer yetkiler ya zaten fiilen kullanılıyor ya da görece tali noktalar. Buraya aldığım yetkilerde ise, benim görüşüme göre ya belirsizlik ya da istisnai bir durum var. Örneğin, “gerektiğinde”, “gerekli gördüğü hallerde” gibi ifadeler hep istisnai durumlara işaret ediyor. Bu hükümlerden yola çıkarak, Anayasa’nın cumhurbaşkanına meclisi veya bakanlar kurulunu her istediğinde veya rutin bir düzen içinde toplama yetkisinı açıkça verdiği söylenebilir mi? Ben o kanaatte değilim, en azından tartışmaya bir hayli açık olduğuınu düşünüyorum. Ayrıca, TBMM seçimlerinin zamanından evvel yenilenmesine veya olağanüstü hale cumhurbaşkanı neye göre karar verecek mevcut hükümden, bu hiç anlaşılmıyor, kanuna bile atıf yok. Somut olarak tanımlanmayan yetki, fiilen kullanılabilir değildir. Bir de cumhurbaşkanının sorumsuzluğu ilkesi var ki, icrai yetkiyle beraber yürümesi mümkün değil.

Velhasıl, bence, yetkiler tartışması, cumhurbaşkanlığına kimin seçileceğinden daha önemli. Erdoğan’ın bu muğlak yetkilere razı geleceğini pek sanmıyorum. Nitekim, geçenlerde, Mehmet Ali Şahin, epey heyecanlandığı bir konuşmada, AKP’nin asıl hedefinin Anayasa’yı tek başlarına değiştirecek meclis çoğunluğuna ulaşarak cumhurbaşkanlığı yetkilerini genişletmek, böylece başkanlık sistemine geçmek olduğunu açık açık söyledi. Buraya odaklanmak lazım.