OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Demirtaş kazanırsa

Takip edenler hatırlayacaktır, HDP’nin ilk kongresinden sonra ilk eleştirel yazılardan biri bu köşede çıktı (‘HDP’nin Yolu’, 1 Kasım 2013). Temel eleştirim, vitrin olma özelliği de taşıyan o kongrede, HDP’nin, 40-50 yıl öncesinin sol anlayışını yansıtan, dolayısıyla günümüzün özgürlükçü sol değer ve pratiklerinin de gerisinde kalmış söylem, isim ve sembollere haddinden fazla ağırlık verdiğiydi ve devamla, eğer HDP bütünleştirici bir parti olacaksa, oturacağı tabanın daha geniş tutulması gerektiğini söylemiştim. Nitekim, geçen aşağı yukarı dokuz aylık sürede, HDP, ilk kongredeki imajın aksine, toplumun farklı ama ortak özellikleri, rejim ve müesses nizam tarafından baskılanmış olmaları olan kesimlerine açık bir parti olduğunu hem söylemleriyle, hem eylemleriyle gösterdi. Dolayısıyla, o ilk yazıda da söylediğim gibi, HDP eleştirilebilir ama değerli ve desteklenmesi gereken bir oluşum, çünkü ülkenin kurucu ideolojisini ‘farklı ama eşit’ şiarı etrafında yeniden oluşturmaya aday. Gelin görün ki, HDP’nin tabutuna bir an önce çivi çakmak isteyenler var. “HDP projesinin çökmüşlüğü”nden falan bahsediyorlar. Mümkündür, Türkiye siyasi tarihindeki birçok bütünleşme hareketi gibi bu da sonunda başarısız olabilir ama durun bakalım, bu ne acele, bu ne telaş efendiler?

Son girişim de, Selahattin Demirtaş’ın HDP Eş Başkanı olarak cumhurbaşkanlığı adaylığı ve bu adaylığa ‘solcular’ın verdiği destek üzerinden HDP’ye vurmak. İddiaya göre, yerel seçimlerde Mustafa Sarıgül’e, Mansur Yavaş’a oy verenler, bugün “anti-Erdoğan siyaseti için en hayırlısı” olduğundan dolayı Demirtaş’a destek veriyorlarmış ve aslında onu kullanıyorlarmış, bu övgülerin hepsi geçiciymiş, 10 Ağustos’tan sonra bu övgüler yergiye dönecekmiş. Zaten bu destek de “konuşmasındaki zekânın görülmediği heyecanlı bir politbüro elinden çıkmış, IŞİD’i destekleyen Türkiye masalları, neo-liberalizme sövgüleri, dünya barışı hedeflerinin doldurulduğu kendisinden yaşlı seçim vaatleri yüzünden değil, barışa destek için hiç değil, ‘Seçilirsem Allah Erdoğan’a yardım etsin’ler için, ‘Bir cumhurbaşkanı, düşünün bağlamadan başka bir şey çalmıyor’ sloganı için”miş. Burada açıkça görülen şu ki, bunu söyleyenler Demirtaş’a ve içinden geldiği siyasi harekete hiçbir öznellik, inisiyatif ve güç atfetmiyorlar. Onlar, birtakım solcuların (artık kimse onlar) elinde bir oyuncak sadece. Dolayısıyla, Demirtaş’ın açıkça “Tayyip Erdoğan seçilmesinde ne olursa olsun siyaseti gütmüyoruz” demesinin de bir önemi yok. Yetmiyor bu, istiyorlar ki herkes Erdoğan’a koşulsuz desteğini ilan etsin. Ha, bir de öbür taraf var tabii; onlar da “İkinci turda Ekmel Bey’i destekliyoruz” sözünü Demirtaş’ın ağzından almak için sıkıştırıp duruyor, alamayınca da hırçınlaşıyorlar. Ayrıca, herkes şunu bilsin ki, Demirtaş’ın ikinci tura kalma şansı vardır ve bunun birinci şartı bunu ifade etmektir. Kaldı ki, mesele, en azından benim için, doğru bildiğinin yanında saf tutmaktır.

Demirtaş’a yukarıda zikredilen sebeplerden dolayı destek verenler de olabilir tabii, ama nihayetinde Demirtaş’ın ve arkasındaki siyasi hareketin bir pozisyonu var, ortaya koyduğu ilkeler var ve o kazanırsa bu ilkeler kazanmış olacak; velev ki bazıları Erdoğan nefretinden dolayı oy vermiş olsunlar. Kaldı ki, anti-Erdoğancıların bu seçimde birinci tercihi neden Demirtaş olsun, neden “anti-Erdoğan siyaseti için en hayırlısı” bugün Demirtaş olsun, o da belli değil. Demirtaş’ın ikinci tura kalma şansını İhsanoğlu’ndan daha fazla gördükleri için mi? Hiç sanmam. Ayrıca, evet, HDP bir bütünleşme çabasıdır ama burada lokomotif güç Demirtaş’ın parçası olduğu siyasi harekettir. Onun diğer bileşenler tarafından manipüle edildiğini söylemek pek inandırıcı değil.

“Bağlamadan başka bir şey çalmamak” sloganındaki cinası doğrusu ben de pek yaratıcı ve zeki bulmadım, fakat Başbakan ve bakanlar hakkında ciddi ve hacimli yolsuzluk iddialarının ayyuka çıktığı bu zamanda, bir cumhurbaşkanı adayının bu konuya dikkat çekmesinde, kendisinin bu açıdan mevcutların aksine temiz olduğunun altını çizmesinde şaşıracak ne var? Bu kimin, neden zoruna gidiyor?

Bir de şu var: Demirtaş aslında birkaç ay öncesine kadar kenara itilmişmiş, hatta Kürt olduğu için Türkiye partisi HDP’nin eş başkanlığına uygun görülmemiş. İyi de, Ekim 2013’te Kürt olan Demirtaş, dokuz ayda ‘beyazlayıp’ Kürtlükten çıktı da, Haziran 2014’te HDP Eş Başkanı mı oldu? Ya da madem Kürt olmak HDP Eş Başkanı olmaya engeldi, ilk eş başkanlardan Sebahat Tuncel, ne bileyim, Flaman mıydı?

Hesap aslında basit: Demirtaş’ı ‘zaten yanlış’ bir cenahla ilişkilendirmeyi başarırsanız, onu bu cenahın ‘adamı’ymış gibi gösterebilirseniz etkisizleştirmiş olursunuz. Yalnız ‘sorun’ şu ki, Demirtaş’ın ufku o cenahı çok aşar ve aslında o cenahın da Demirtaş’la pek işi yok, bakmayın siz manipülatörlere.