OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Ermeni Aydınlanması’nın sonu

Son zamanlarda bu köşe gündemle çok, belki de gereğinden çok ‘haşır neşir’ oldu. Bu hafta bir kere daha tarihe dönüp, Ermenilerin geçirdiği takriben 400 yıllık ‘aydınlanma’ sürecini genel bir değerlendirmeye tabi tutalım. Altı çizilmesi gereken ilk husus, bu sürecin başından itibaren coğrafi olarak oldukça dağınık bir gruptan söz ettiğimizdir. Ermeni Aydınlanması derken, Venedik’ten Madras’a, İstanbul’dan Tiflis’e, İsfahan’dan Viyana’ya kadar uzanan, çok geniş bir coğrafyadan, dolayısıyla, aslında kendi içinde dil ve kültür farklılıkları olan bir kitleden bahsediyoruz. Fakat, Razmik Panossian gibi akademisyenlerin de dediği gibi (Panossian’ın ‘Armenians: From Kings and Priests to Merchants and Commissars’ adlı kitabını tavsiye ederim), Ermeni milliyetçi düşünür ve aktivistler, coğrafi dağılmışlığa ve bölgesel farklılıklara rağmen tek bir Ermeni milleti tasavvur ediyorlardı. Dolayısıyla, Anadolu’nun Türkçe konuşan Ermeni köylüleri, Tiflis’in Rusça konuşan Ermeni burjuvazisi, İstanbul'daki orta sınıf Ermeniler, aralarında hiçbir temas veya bağ olmasa bile, kafalarnda aynı bütüne aittiler.

Onları birleştiren unsurlardan biri de, Aydınlanma’nın getirdiği özgürlük fikri ve projesiydi. Ancak, özgürlük fikri Ermeniler arasında her yerde ve her zaman aynı biçimde tezahür edip aynı hedefe yönelmedi. Genel bir kıyaslama yapacak olursak, Batı (Osmanlı) Ermenileri ve özellikle büyük şehirlerdeki liberal entelektüeller bunu bir vatandaşlık ve demokrasi projesi olarak algılarken, Doğu (Rusya) Ermenileri, bağımsız bir Ermenistan fikrine kimi zaman yakın, kimi zaman uzak olsalar da, daha milliyetçi bir tutum izlediler. 20. yüzyılın başlarında, Doğu tipi milliyetçilik, Batı tipi liberalizme karşı ağır bastı. Öte yandan, Doğu milliyetçiliği, Batı liberalizminin bireysel haklar, temsili demokrasi gibi bazı kavram ve söylemlerini kendi bünyesine kattı. Batı liberalizminin kendini büyük şehirler dışında fazla hissettirememesi de bütün bunlarda etkili oldu. Liberaller, taşradaki Ermeni kitlelerin dertlerine nüfuz edip gerekli çözümleri üretemediler, dolayısıyla orada bir toplumsal taban oluşturamadılar. Buna mukabil, Taşnaklar başta olmak üzere, Doğu Ermeni milliyetçiliği daha örgütlü ve aktifti, galebe çalmasında bu da etkili oldu. Fakat şunu da hatırlamak gerekir ki, Ermeni siyasi hareketinin radikalleşmesinin sebebi, önce Osmanlı Devleti’nden, sonra Avrupa’dan beklenen karşılıkların görülmemesidir. Tabii, Osmanlı Devleti Ermeni siyasi hareketlerinin radikalleşmesinde Avrupa’dan daha fazla sorumludur. 19. yüzyılın ortalarından itibaren, özellikle Anadolu Ermenilerinin içinde bulundukları sorunları anlatma girişimleri ve çözüm talepleri ya devlet tarafından görmezden gelindi ya da Ermeniler bizzat cezalandırılan taraf oldular. Nitekim, 1908’de İkinci Meşrutiyet ilan edilip anayasa tekrar yürürlüğe konunca ve meclis tekrar açılınca, yani devletten demokratik taleplerin dikkate alınacağına dair işaretler gelince, milliyetçi olarak bilinen Taşnak, Hınçak gibi Ermeni partileri de dahil olmak üzere, bütün Ermeni kesimleri legal demokratik siyasette yerlerini almak için gerekli adımları attılar. Fakat, İkinci Meşrutiyet denemesi de birkaç sene içinde hüsranla ve hatta Ermenilern fiziksel imhasıyla neticelendi.  

Aydınlanma’nın maddi unsurları açısından Ermeni toplumuna bakacak olursak, matbaa, basın, okullaşma gibi alanlarda Ermenilerin erken bir başarı gösterdiğini söylemek mümkün. Zira, ilk matbaa faaliyetleri 16. yüzyıla kadar geri gidiyor. 19. yüzyıla gelindiğinde ise süreli yayınların sayısının ve okullaşmanın epey arttığını görüyoruz. Buna paralel olarak, Aydınlanma’nın düşünce ve fikir alanlarında da varlık gösterebildiler. Özellikle Osmanlı coğrafyasında Ermeni şehirli orta sınıfı bu bakımlardan Müslüman komşu halklarla kıyaslandığında belirgin bir farklılık arz ediyordu. Dolayısıyla, Ermeniler arasında Aydınlanma’nın maddi ve fikirsel altyapısı 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında hayli gelişkindi fakat bu gelişmişlik, Osmanlı İmparatorluğu’nda siyasi bir güçle desteklenemeyince asimetrik bir durum ortaya çıktı. Şöyle ki, gazeteleri, modern okulları, dernekleri olan, özgürlük ve eşitlik taleplerini güncel siyasi ve felsefi söylemleriyle destekleyecek söylem gücüne sahip ve bu sebeple hem devletin, hem komşu halkların dikkatini, hatta husumetini çeken Ermeniler, bu taleplerini kendi özgül ağırlığı olan, gerek silahlı gerek silahsız, bir siyasi güçle destekleyemediler ve sonunda, çektikleri husumetin kurbanı oldular. Sonuçta, Ermenilerin yüzlerce yıllık Aydınlanma sürecinde oluşturdukları özgürleşme taleplerinin, yok olmalarıyla sonuçlanacak olan yolun taşlarını döşemiş olması, acı bir ironi olarak tarihe geçti.