BASKIN ORAN

Baskın Oran

İÇLİ DIŞLI

Erdoğan cumhurbaşkanı olmaya niye bu kadar taktı?

Erdoğan Tek Adam olarak her istediğini tüm Türkiye’ye tıkır tıkır yaptırırken, cumhurbaşkanı (CB) olmaya niye bu kadar taktı?

Acayip, çünkü anayasada CB yetkileri sembolik. Zorla lastik gibi uzatmaya kalksa anayasa suçu işleyecek, etrafından dolanmaya kalksa insanları bir noktada isyan ettirecek, o gidince partide liderlik sorunu çıkacak, başbakan sorunu çıkacak, başbakanı kukla yapsa bir bela, yapamasa başka bela, Anayasayı değiştirmeye kalksa çok zor, yine isyan çıkacak; zaten bunca rüşvet-yolsuzluk rezaleti olmuş.

O zaman, niye bu kadar taktı? CB, devlet protokol listesinde başbakandan yukarıda gözüktüğü için mi?

Taktı, çünkü hem anayasayı değiştirerek CB değil Başkan olma hayalleri kuruyor, hem de daha önemlisi, CB makamı suçlanamıyor. Vatana ihanet dışında mahkemeye verilemiyor.

Erdoğan Gezi’den itibaren iktidardan düşürüleceği paranoyasına kapıldı (link). Üzerine, 17/25 Aralık ve kupon araziler gibi büyük rezaletlerin darbesini yedi. Bunları örtbas etmek için şimdi Yargı’yı hallaç pamuğu gibi atıyor. Bu panik ortamında bir an önce sorumsuzluk zırhı giymeye çabalıyor.

Erdoğan korkmakta haklı çünkü yaptığı kanunsuzluk artık biraz fazla oldu. 17/25 Aralık vs. bol bol yazıldığı için şimdi size sadece 1 olayı  seçip özetleyeceğim ve Erdoğan CB olup kaçamazsa, adaletin eninde sonunda bir biçimde çalışacağı bir Türkiye’de kendisi sadece bu olaydan kaç yıl yiyecektir, onun hukuksal bilançosunu çıkartacağım; gerisini de ilave edersiniz. MİT tırlarıyla Suriye’deki İslamcılara silah ve cephane göndermenin “Paralel’le mücadele” adı altında örtbas edilmek istenmesi olayından bahsediyorum.  

MİT tırları meselesi

Daha öncesi de kesin vardır ama ilk olay 7 Kasım 2013 günü patladı: Uyuşturucu ihbarı (çok akıllıca buluş!) üzerine Adana’da bir tırda yapılan aramalarda 935 adet füze başlığı, 10 adet roket borusunun da yer aldığı çok sayıda patlayıcı ve mühimmat ele geçirildi.  Adana’nın meşhur valisi Hüseyin Avni Coş tarafından da olay doğrulandı ve Suriye’ye yasadışı silah gönderildiği ilk defa böyle ortaya çıktı.  (link

İki ay sonra (19 Ocak), Adana Terörle Mücadele savcısının emri üzerine jandarma bu sefer 3 tırı durdurdu, arama yaptı, tıbbi malzemeler içine gizlenmiş 6 çelik kasa içerisinde silah ve mühimmat bulundu. Tırlara bir Audi’de 2 MİT personeli eskortluk ediyordu. 

Yakalanan tırlar kapsamlı arama için jandarmaya götürülürken, Adana MİT personeli yollarını kesti. Bu sefer Vali Coş tembihliydi: Başbakanlığın izni olmadan MİT’e bağlı araçlarda arama yapılmasının suç sayılacağını söyledi. Onun emri üzerine serbest bırakılan araçlar Suriye istikametinde devam etti. (link)

AKP Gn. Bşk. Yd. Hüseyin Çelik, ' MİT'e ait tırların durdurulması haddini bilmemezliktir [bilmezliktir]. Yanlış yapan savcıdan hesap sorulur' diye konuştu. (link). Nitekim de soruldu. Durdurma emrini veren Adana Cumhuriyet Savcısı Özcan Şişman'ın görev yeri derhal değiştirildi (link). 

Neler yakalanmıştı?

22 Ocak günü CHP Gn. Bşk. Yd. Bülent Tezcan savcılık tutanaklarından açıkladı: Aranan 3 tırdan 2’sinde üzerleri Kiril alfabesiyle yazılı füzeler ve bomba atar mühimmat, havan topları, uçaksavar mühimmatı, top mermileri bulunmuştu. MİT’çilerin müdahalesi üzerine aranamayan ama sandıkların kapağı kaldırılabilen üçüncü tırda da, miktarı tespit edilemeyen mühimmat.

Gözaltına alınan tır şoförlerinin resmî beyanı: Malı 19 Ocak 2014 günü Esenboğa’dan 02.30’da yabancı bir uçaktan yükledik. Reyhanlı üzerinden gittik ve sınırda MİT elemanlarına teslim ettik. MİT elemanları Suriye’de El Kaide veya IŞİD militanlarına teslim edip geldiler. Bunu daha önce de birkaç kez yapmıştık (link).

Adana Savcısı Aziz Takcı’nın şu ifadesi sorumluluğun kimde olduğunu açıklıyor: “Adana Valisi bana bu araçların MİT’e ait olduğunu, yüklerin MİT tarafından taşındığını, bu konuda İçişleri Bakanı ve Başbakan’ın bilgisi olduğunu, Başbakan’ın kendisine, bu araçlar MİT’e ait, biz görevlendirdik. Bu konuda yasa çıkaracağız. Hiçbir işlem yapılmadan araçlar bırakılsın dediğini’ söyledi.” (link)

Bilgi ve yayın yasağı, gizli duruşma

Derhal, aramayı yapan polis ve jandarmalara soruşturma açıldı ve İçişleri müfettişlerinin raporları sonucu 2’si emniyet müdürü, 1’i emekli 6 polis 25 Temmuzda meslekten ihraç edildi (link). Jandarmadan da 20 kişi görevden alındı, 50’sinin görev yeri değiştirildi (link).

Bu arada, Adana Cumhuriyet Başsavcılığı, tır durdurma operasyonuna ilişkin olarak kamu kurum ve kuruluşlarına “hiçbir bilgi ve belge verilmeyecek” talimatı gönderdi. Bu yüzden. Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesi soruşturma açmış olan Genelkurmay Askerî Savcılığı’na dosyayı vermedi. Böylece olay Genelkurmay’dan da resmen saklanmış oldu ve Askerî Savcılık takipsizlik kararı verdi.

Ardından, 13 kişi hakkında “Devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal ve askerî casusluk amacıyla temin etme, casusluk amacıyla açıklama” suçundan Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Mahkeme, dosya üzerinde yayın yasağı ve gizli duruşma kararı aldı. Ayrıca, “dosyada bulunan bir kısım bilgi ve belgelerin devlet sırrı” olduğunu kararlaştırdı. Bu kapsamda dosyadaki bazı belgelerin sanık avukatlarına bile verilmediği öğrenildi. Ardından, bu soruşturmayı yürüten Savcı Mustafa Sırlı görevinden alındı (link).

Özetin özeti: Komşudaki hükümeti düşürmek için isyancı İslamcılara silah ve mühimmat yollanıyor. Adı: “Türkmenlere insani malzeme”. İnsani malzeme olsa niye bu gizlilik ve telaş? Olayı yakalayan memurlar meslekten çıkarılıyor, hapse atılıyor. Soruşturma ne durumda hiç belli değil çünkü hem yayın yasağı konmuş, hem duruşmalar gizli, hem de avukatlar bile  dosyayı göremiyor; belki de resmî evrak tahrif edildi. Bütün bunları tepeden emreden: Başbakan Erdoğan.

Bunların cezası TCK’da ne kadardır?

Şimdi biraz ‘savcıcılık’ oynayalım. Bakalım bütün bunlara Türk Ceza Kanunu (TCK) ne diyor. Sadece en yakından ilgili maddeleri veriyorum:

1) TCK Md. 257/1: “Görevi kötüye kullanma”. Cezası: 6 aydan 2 yıla kadar hapis. Silah kaçakçılığı bir başbakanın görevleri arasına girmez. Bunun adı, görevi kötüye kullanmaktır.

2) TCK Md. 265/1 ve 2: “Görevi yaptırmamak için direnme”. Cezası: 6 aydan 3 yıla kadar. Burada kaçakçılığı yakalayan polis ve jandarmanın görev yapması açıkça engelleniyor. Görevi yaptırmama suçu yargı görevi yapan kişilere karşı işlenmişse, cezası: 2 yıldan 4 yıla kadar. Burada görevini yapan savcılar görevden alınıyor, yerleri değiştiriliyor.

3) TCK Md. 266: “Kamu görevine ait araç ve gereçleri suçta kullanma”. Cezası: Üçte bir artırılır. MİT’in personeli, resmî araçları ve silahları polise ve jandarmaya görev yaptırmamak için kullanılıyor. 

4) TCK Md. 283: “Suçluyu kayırma”. Cezası: 6 aydan 5 yıla kadar. Burada MİT ve tuttuğu şoförler bir suç işlemiş, polis ve jandarma yakalamış, ‘yukarıdan’ gelen bir emirle serbest bırakılıyorlar

Buraya kadarki cezalar keyfe keder sayılır. Asıl şuna bakalım:

5) TCK Md. 304/1 ve 2: “Devlete karşı savaşa tahrik”. Cezası: 10 yıldan 20 yıla kadar hapis. Burada komşu Suriye hükümetini düşürmek için savaşan İslamcı örgütlere silah sevk edilerek Suriye devleti TC’ye karşı savaşa tahrik edilmiş. Ayrıca, laik Türkiye’yi “İstanbul’u ele geçireceğiz, Türkiye’yi alacağız” (link) diye tehdit eden ve Reyhanlı’da (11.05.2013; 52 ölü) ve Niğde Ulukışla’da (20.03.2014; 3 ölü) fiilen bombalayan İslamcı örgütlere (IŞİD, El Kaide) doğrudan destek verilmiş.

Her şey fazlasıyla açık

Olayı Erdoğan da inkar etmiyor zaten. Cumhuriyet’te “El Kaide roketlerine Erdoğan kalkanı” (link) manşetiyle duyurulan habere, “Gerçi burada benim emrim yoktu ama ben emredersem ne olacak?” dedi (link).

Şimdi Erdoğan, vazifesini yapanlara karşı “Paralel’le mücadele” adı altında yürüttüğü cadı avını, yargı mensuplarını da tutuklatacak yasa değişiklikleriyle sürdürecek. Bir taşla üç kuş vurmak isteyecek: 1) MİT tırları olayını örtbas etmek; 2) 17/25 Aralık gibi rezaletleri unutturmak; 3) Bütün bunları ortaya döken eski ortaklarından intikam almak.

Ama ne olacak, bir nokta gelecek, bu terazi bu sıkleti [ağırlığı] çekmeyecek. Bu nokta, Erdoğan ilk turda seçilirse daha çabuk yaklaşacak. Yaşayalım, görelim.


Seçim hakkında çok önemli not:

Aklı başındadır farzettiğim birçok insanın sandığa gitmeyeceğini duyuyorum. İlk defa yapılacağı için, bu arkadaşlar bu seçimi anlamamışlar herhalde. Aşağıdaki notu seçimlere kadar yazılarımın altında tutacağım:

1) Birinci turda adaylardan hiçbiri geçerli oyların yüzde 50+1’ini alamazsa, en fazla oy alan 2’si ikinci tura kalacak. İkinci turda diğerinden 1 oy fazla alan aday seçilecek.

2) Erdoğan yüzde 50+1 alarak daha birinci turda seçilirse, bunu, artık her istediğini sınırsız biçimde yapabilmek yetkisi olarak algılayacak. 

3) Erdoğan’ın daha birinci turda seçilmemesi için, sandığa gidenlerin sayısının mümkün olduğunca yüksek olması gerekiyor. Çünkü AKP’liler hiç fire vermeden gidecekler. Sandığa gidip geçerli oy vermemek, kesinlikle Erdoğan’a oy vermek demek.

4) Ben birinci turda Selahattin Demirtaş’a vereceğim ki, oyum üçünün içinde en düzgün olana gitsin. Demirtaş muhtemelen ikinci tura kalamayacağından, bu turda Ekmeleddin İhsanoğlu’na vereceğim. Bunun için ikametgahımı geçici olarak Bodrum’a taşıdım.

5) Şimdi bir de şu çıkmış diye duyuyoruz: “İkinci turda yüksek bir oranla seçilmesi daha kötü olur, ilk turda zayıf bir oranla seçilsin daha iyi!” İnsan beyni nasıl bir noktada dumura uğrayabiliyor Yâ Rab!