OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Cansuyu

Bir süredir kendini belli eden bir durum, son cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra daha fazla insana görünür oldu. Birçok kişi ana muhalefetin artık HDP, Demirtaş’ın da ana muhalefet lideri olduğunu söylüyor ki bunun doğruluk payı yüksek. Peki, CHP/MHP oyları çok daha yüksek olduğu halde neden böyle düşünülüyor? Böyle düşünülüyor, çünkü asıl alternatif siyasi söylemin orada olduğu çok belli. Öteki muhalefet namzetleri sadece eskiyi koruma gayretinde oldukları, söylemleri ‘yaptırmam, ettirmem’den ibaret; HDP çizgisi ise, tam tersine, özgürlükler ve değişim bağlamında AKP vizyonunun da ötesine geçiyor. Hem emek, hem kimlik mücadelesini beraber kucaklamaya gayret ediyor. Kısa kampanya süresinde, Demirtaş’ın da büyük katkılarıyla oylarını yerel seçime göre ciddi oranda artırması, bu söylemin çeşitli kesimler tarafından kabul görmeye başladığının işaretidir sanırım. Bu yolda sebat edilmesi gerekiyor. Bu oy oranının otomatik olarak genel seçime aktarılacağını düşünmek acelecilik ve siyaset denen faaliyetin doğasını pek kavrayamamış olmak anlamına gelir. HDP’nin, Demirtaş rüzgârının sönümlenmesine fırsat vermeden, oylara talip bir siyasi parti olarak kendini bütün kesimlere anlatmaya devam etmesi gerekiyor. Yalnız, bir şey bildiğimden değil ama bu gibi durumlarda hep iç çekişmelerden korkarım, söylemeden geçmiş olmayayım.

HDP hareketinin tutması, Türkiye siyasetinin demoktarikleşmesi için hayati önemi haizdir, dolayısıyla bir fırsattır. Bu nedenle ben AKP ve CHP-MHP oylarından ziyade HDP oylarıyla ilgiliyim. Geride bıraktığımız seçim sürecinde de gerek yakın çevremden, gerek medyada görünenden anladığım kadarıyla, Demirtaş şehirli, iyi eğitimli, orta üst sınıfa mensup, kendini esasen Türk olarak tanımlayan kesimlerden pek çok kişinin olumlu anlamda dikkatini çekti. Sıkça rastladığım bir gerekçe “Ah bir de PKK’lı olmasa” veya “Bir de PKK’yı desteklemese” oldu. On yıllardır devlet ve onun güdümündeki medyanın propagandasına maruz kalmış insanların böyle düşünmeleri anlaşılır. Kuşkusuz, PKK önemli ve baskın bir aktördür ve HDP-BDP çizgisinin PKK’yı külliyen reddetmesini beklemek, Kürt meselesini anlamamaktır. Öte yandan, HDP ile PKK’nın bir ve aynı şey olduğu ve HDP’nin geçmişteki bütün PKK eylemlerini sahiplendiği söylenebilir mi? Bu da haksızlık olur. Bırakın HDP’yi, PKK’nın kendisi bile geçmiş bütün eylemlerini sahiplenmiyor veya onaylamıyor. Nitekim, PKK tarafından işlendiği söylenen birçok katliam ve cinayetin failinin devletin legal veya illegal birimlerinin işi olduğu ortaya çıkmış ve çıkmaya devam ediyor olsa da, örgüt olarak PKK’nın da sicili yeterince kabarık. Siyasi kişiliklerin kültleştirilmesi, mutlaklaştırılması hatta tanrılaştırılması benim de doğru bulmadığım bir hal. Dolayısıyla, Öcalan’ın Kürt hareketi içindeki ‘yanılmaz, sorgulanamaz’ konumu da demokratik tutumla bağdaşmıyor. Bunu her zaman eleştirebiliriz ama HDP alerjisine dönüştürmenin ne zemini, ne anlamı, ne de gereği var.

Velhasıl, PKK gerekçesiyle HDP’den uzak durmak, hem bu ikisi aynı şey olmadığı, hem de bu, bir anlamda geleceği geçmişe kurban etmek olacağı için, doğru değil. Evet, bu devletin zalimlik inadı yüzünden binlerce genç askerdeyken PKK tarafından öldürüldü ve onlara ‘şehit’ dediler. Hiçbir şey onları geri getiremez ve sevenlerinde açılan yaraları kimse kapatamaz. Onlar da, hiç şüphesiz, kurbandı ama onları yeni çatışmaların, yeni kurbanların dayanağı yapmak doğru mu? Şehitleri birlikte yaşama projesinin önüne engel diye koyarsak, hiçbir şekilde birlikte yaşayamayacağız demektir, çünkü maalesef, şehitler sonsuza kadar şehit olarak kalacak.

Ayrıca, amacı ülkeyi bölerek ayrı bir devlet kurmak olduğu iddia edilen bir hareket, ülkenin bütününde kabul görmek için neden bu kadar uğraşsın? Neden entegrasyon veya ‘Türkiyelileşmek’ için çaba sarf etsin, saldırıya uğrama pahasına neden Ege’ye, Karadeniz’e gidip kendini anlatmaya çalışsın ve bir de üstüne hırpalansın? Nerede devlet kurmak istiyorsa orada uğraşır. Bu devlet de Ege’de veya Karadeniz’de kurulacak değil herhalde!

HDP bir bütünleşme çabası olduğuna göre ona mesafeli duranların, hele onu ezmeye çalışanların, ülkenin bölünmesinden şikâyet etmeye pek hakları kalmaz. İşte entegrasyon çabasının âlâsı; buna destek vermeyip de bölünmekten korkmak başlı başına bir çelişki. Ayrıca, diyelim ki HDP PKK’nın etkisi altında; Kürt hareketinin ülke siyasetiyle ve diğer demokrat özgürlükçü çevrelerle entegrasyonu, bu etkiyi kıracak, önemli bir durum olmaz mı?

Kimileri bu söylediklerimi naif bulabilir ama işte, biraz naif olmadan da demokrasi arayışı mümkün olmuyor.