VAHAKN KEŞİŞYAN

Vahakn Keşişyan

İslam Devleti Ortadoğu’suna hoş geldiniz

İslam Devleti artık Ortadoğu’nun bir parçası. Herkese düşman ve herkesin düşmanı olsa da, yeni Ortadoğu’nun bir gerçeği bu. 2006’da Irak’ta kurulan ve o zaman adı Irak İslam Devleti olan bu siyasi-askeri yapının, Irak’ta savaşan yüzlerce yapıdan biri olduğu sanılmış, üzerinde pek durulmamıştı. Faaliyetlerini Suriye’ya de taşıyan yapı, 2012’de, oradaki yeni yapılanmayla, ‘Irak ve Şam İslam Devleti’ adını almıştı. 2014’te ise, kendini coğrafi sınırlardan kurtarıp, yalnızca iki kelimeyle, ‘İslam Devleti’ olarak anılmaya başladı. Hatta, kontrolü altında bulunan biri, her kim olursa olsun, ‘IŞİD’ ya da ‘DA’EŞ’ kısaltmalarını kullanırsa ağır şekilde cezalandırılabiliyor. İslam Devleti’ne ün kazandıran en önemli faktör, Suriye ve Irak’ta kısa sürede kazandığı ‘başarılar’ oldu. Stratejilerinde, bir taraftan bu başarılarla tüm dünyadan cihatçıların ilgisini çekme, bir taraftan da korku ve terörle işgal etmek istedikleri bölgelerde psikolojik etki yaratma var.

Kendini İslam Devleti olarak tanıtan ve bu adla faaliyet gösteren kaç yapı olduğunu şimdilik bilemiyoruz. Ancak birden fazla olmalı ki, bir kesimi Suriye rejimine karşı savaşmayıp, Nusra Cephesi’yle mücadele ederken, diğer kesimi, Lübnan’da Nusra Cephesi’yle birlikte Hizbullah’a karşı eylemler düzenliyor. Ya da, bizim hâlâ tanımlayamadığımız, siyaset bilimi kitaplarında bulunmayan, yeni türden bir yapıyla karşı karşıyayız. Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu kararıyla kınanmışken, kontrol altına aldığı petrolü, aynı Güvenlik Kurulu’na üye olan ülkelere ve müttefiklerine nasıl satabiliyor? Yani aynı aktörler bir taraftan İslam Devleti’yle alışveriş yaparak ona maddi yardımda bulunuyorlar, diğer taraftan ona karşı yapılacak olan hava harekâtlarını onaylıyorlar. İki olası senaryo düşünebiliriz. Biri şu: Batı-Suudi tarafı İslami Devlet’i inşa etti ama kontrolden çıktığı için şimdi son vermek istiyorlar. İkincisi, baştan beri, İslam Devleti’ne destek verenler merkezi devletler değil; Suudi Arabistan’da gayriresmi taraflar ve Batı’da müttefikler bularak böyle bir yapıyı ortaya çıkarmışlar, şimdi merkezi devletler buna karşı önlem almaya başladılar.

Lübnan-Suriye sınırında bulunan, Arsal adındaki bu küçük kentin nüfusu 30 bin. Ancak Suriye Savaşı’nın başlamasıyla birlikte mültecilerin sığınağı haline gelen kentte şu anda yaşayanların sayısı 150 bini buluyor. Kendi nüfusunun dört misli mülteci alan kent, dağlık bir coğrafyada bulunuyor. Bu bölgede sınırın tam olarak çizilmemiş olduğundan, Lübnan ile Suriye arasında gidip gelen silahlı grupların yolunun buradan geçmesi şaşırtıcı değil. İslam Devleti’ne karşı yürütülen mücadelenin tüm bölgeyi kapsadığına buradan tanık olabiliriz. Abu Muhammad Al Cuma, iki hafta önce burada tutuklandı. Tutuklamayı yapan Lübnan Ordusu olsa da, istihbaratın Amerika’dan geldiği konuşuluyor. Bu da şaşırtıcı olmaz; Al Cuma, Amerikan istihbaratıyla tutuklanan ilk kişi değil. Daha önce de, aynı gruptan Majed Al Majed yakalanmıştı. Ancak bu sefer ağır darbe alan Lübnan Ordusu oldu; orduya mensup 20 askeri kaçırıldı ve rehin alındı. Ordunun Arsal’ı bombalamasının ardından sınırın ötesine kaçan silahlılar, ellerinde kalan 11 rehineyi yanlarında götürdüler ve Al Cuma’yla mübadele istediklerini açıkladılar.

Irak’taki olayların küçük bir modeli olarak tekrarlanan Lübnan-Arsal olayları, İslam Devleti’nin bölgede ne kadar yayıldığının habercisi. Lübnan’da İslam Devleti hakkında öğreneceğimiz bir şey daha var. Karambol sonucunda Hizbullah bir adım geri çekilmek zorunda kaldı; Saad Hariri’nin üç yıl sonra ülkeye dönmesiyle Suudi Arabistan bir adım öne geçti. Bunun aynısı Irak’ta yaşanmadı mı? Orada da İran’ın desteklediği Maliki geri adım atmaya mecbur oldu. Önümüzdeki günlerde bu olayların nasıl devam edeceğini göreceğiz. Yemen’de Husiler üzerinden bir İran cevabı hazırlanıyor olabilir. Nitekim, geçtiğimiz günlerde, İran’ın desteklediği Husiler, Suudilerin desteklediği Yemen hükümetine karşı, yüzbinlerin katılımıyla isyana başladılar.