VAHAKN KEŞİŞYAN

Vahakn Keşişyan

Ortadoğu Hıristiyanları tükenmek üzere

Ortadoğu’da yaşanan büyük değişimler, bölgenin çeşitli halklarının, dinî, mezhepsel ve ulusal gruplarının hayatlarını doğrudan etkiliyor. Bu etkiler siyasi gelişmelerin doğal neticesi olarak tanımlansa da, çoğu kalıcı ve düzeltilemez nitelikte. Hıristiyanların Ortadoğu’dan göç etmesi, üzerine çok konuşulmuş, çok yazılmış ve resmi makamların ilgisini çekmiş bir konu. Bunun sebebi, Arap Baharı sürecinin ilk günlerinden beri, Hıristiyanların durumunun tartışma konusu olması. Mısır’dan Suriye’ye, Hıristiyanlar bu ülkelerdeki büyük dönüşümlerin parçası olamadılar. Bunda, ‘Bahar’ın İslami renklerle kaplı olması kadar, Hıristiyanların zayıflığının da payı var.

Ancak ilk günden itibaren teröre maruz kalan Hıristiyanlar ne yapabilirlerdi ki? Arap Baharı sürecinden önce de, Amerika’nın Irak savaşı sırasında Hıristiyanların durumu gündeme gelmişti. Ancak bir ülkenin değil, tüm bölgeyi sarsan olayların yankısı tabii ki daha büyük olacaktı. Teröre maruz kalmanın da ayrıca etkisi vardır. Yani Amerika’nın işgal ettiği bir ülkeden, savaş nedeniyle ya da ekonomik nedenlerle kaçmak başkadır, kılıçlarla, tanklarla kovulmak başkadır. Bu açıdan bakıldığında, yüz değil, belki iki yüz yıldır Ortadoğu’yu terk ediyor Hıristiyanlar. Fakat böylesine, evlerin işaretlendiği, kafaların kesildiği bir ortamdan kaçmak için memleketi terk etmek, başka bir kategori.

Ama terörün de bir altyapısı var. Burada durum o kadar vahim ki, suçlama oyununa girmek bile zaman kaybı olur. ‘Hıristiyanlar göç etmek istiyor, bu nedenle İslamcılar onları kovabiliyor’ mu, yoksa ‘İslamcılar terörle Hıristiyanları korkutuyor, bu nedenle Hıristiyanlar göç etmek zorunda kalıyor’ mu? Bu ayrımı yapmak bile, yumurta-tavuk tartışması gibi... Sorun ortada; Hıristiyanların sayısının gittikçe azalması onlara güç kaybettiriyor. Bir yandan Ortadoğu’daki demokrasi eksikliği, diğer yandan aşiret-klan sosyal yapısı, çatışmalarda nüfus faktörünün önemini artırıyor. Çatışan gruplar arasında yer alan Hıristiyanların nüfusunun azalması, onları zayıf düşürüyor.

Mesele yalnızca Müslüman-Hıristiyan meselesi değil. Mesele, ortada yaygın olan bir yapının parçası olamamakla ilgili. Mesele, yapılar arasındaki çatışma. Hıristiyanların zaman içinde daha hızlı modernleşmesi, Batı’yla ilişkilerinin güçlenmesi, uzun vadede Ortadoğu’daki yerlerini kaybetmelerine neden olmuş olabilir mi? Bu sorunun cevabını böyle kolayca veremeyiz elbette, uzun akademik araştırmalara ihtiyacımız var. Ancak, şunu kesin olarak söyleyebiliriz: Hıristiyanlar Ortadoğu sisteminden gittikçe daha fazla kopuyorlar. Ortada böyle bir kopuş varken, göç etme kararı, o kadar da dünyanın sonu gelmiş gibi olmuyor.

Meselenin bir de ekonomik boyutu var tabii ki. Bir, Ortadoğu’dan herkes göç etmek istiyor. Türkiye’den, İran’dan, Körfez ülkelerinden o kadar değil belki, ama Hıristiyanların daha yoğun olduğu Suriye, Lübnan, Irak, Mısır gibi ülkelerden göç etme arzusu çok genel bir durum. Hıristiyanlar İslamcılardan kaçarken, aynı zamanda yoksulluktan da kaçıyor. Ya da İslamcıları bahane edip, Batı mülteci sisteminden yararlanarak göç etmenin bir yolunu buluyor. İşte bu aşamada Batı bir kez daha tabloya giriyor; o da bu hazin durumdan faydalanmayı biliyor tabii ki.

François Hollande Irak Hıristiyanlarını Fransa’ya yerleştirmek istese de, ve her ne kadar İsveç Suriye’den Hıristiyan mülteci kabul etse de, ya da Amerikan şirketleri İran Ermenilerini Avusturya üzerinden Amerika’ya taşısa da, Ortadoğu hiçbir zaman Hıristiyan halklardan tam olarak ‘arındırılamayacak’. Çok zayıflayıp, şimdikinden bile daha etkisiz olabilirler. Irak’taki Keldaniler ve Süryaniler, Mısır’daki Kıptiler ve Lübnan’daki Maroniler de bir gün Türkiye’deki Ermeniler ve Rumlar gibi olabilirler. Ancak geri dönme ve kaybolan bir geçmişi yeniden kurma hayali her zaman var olacak. Belki de en sürdürülebilir durum bu.