OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Ulusalcılara yürekten başarılar diliyorum

Geçen haftaki yazımın sonuna eklediğim notta Türkiye’de demokrasinin geleceği açısından gelecek haftasonu yapılacak CHP kurultayında ulusalcıların net ve nihai bir zafer kazanmalarını dilediğimi söylemiştim. Bu ilk başta paradoksal bir dilek gibi duruyor; öyle ya ulusalcıların bir başarısı nasıl olacak da demokrasiye katkıda bulunacak? Anlatmaya çalışayım.

Aslında bu hiç değinmediğim bir konu değil. Ana iddiam şu: CHP’nin içindeki gerçekten özgürlükçü demokrat, kelimenin tam manasıyla sekiz-on kişinin söz ve eylemleri ‘yüzünden’ bu parti, özgürlükçü demokrat bir alternatif olabilirmiş zannı en azından “Olabilir mi acaba?” tereddütü yaratıyor. Bu bir avuç isim dışında kalanlar, Kemal Kılıçdaroğlu da dahil az ulusalcı-çok ulusalcı, az Kemalist-çok Kemalist skalalarında çeşitli noktalara dağılıyorlar. Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında ulusalcı skalasının üst taraflarında konumlanan yedi sekiz ismin öne çıkarak mevcut başkana ve yönetime karşı kazan kaldırması, sanki sorun sadece bu isimlerdeymiş, bunlar tasfiye olurlarsa sorun kalmayacak, CHP ‘doğru bir parti’ olacakmış gibi yanlış bir izlenim doğurdu. Kaldı ki, tarafların açıklamalarından öyle bir tasfiye olmayacağı da anlaşılıyor.  CHP'deki ulusalcılar kurultaydan sonra partiden sonuç ne olursa olsun ayrılmayacaklarını açıkladılar. Dolayısıyla kurultaydan bir tasfiye beklemek ve partideki ulusalcı çözürlüğünün düşeceğini beklemek sonuçsuz kalabilir. Zaten CHP’de sorun daha derin ve yaygın. Sadece tarihi bir ‘gen bozukluğundan’ da bahsetmiyorum, bu aynı zamanda bugüne dair de bir olgu. Nitekim, Kemal Kılıçdaroğlu Murat Aksoy’la yaptığı röportajda (T24), ne demek istediğimi örnekleyen birçok ifadede bulunmuş sağolsun. Mesela, altı oku yeniden yorumlayacaklarını söylemiş, “CHP’nin altı oku ve ilkeleri bellidir. Bunlar değişmeyecek ama bunların yorumu daha çağdaş, daha evrensel anlayışa göre olacak”, demiş (vurgu benim zira ben de onu diyorum işte, CHP belli). Neden buna ihtiyaç olsun ki? 1930’ların seçkinlerinin ürettiği birtakım değerleri bugün yeniden yorumlayarak ömürlerini uzatmaya neden ihtiyacımız olsun ki? Bugünün evrensel, insandan, özgürlüklerden yana değerleri zaten belli, CHP’nin eski sandıklarını karıştırıp tozunu silkeleyerek kullanacağımız alet edavata gerek yok. Anlaşılan Murat Aksoy da burada bir ‘gereksizlik’ görmüş olacak ki sormadan edemiyor, “Altı okun hepsini mi?”, diye. Aldığı cevap, “Elbette, elbette. Bu kurultay bu değişimlerin güçleneceği kurultay olacak”, oluyor.

Kılıçdaroğlu ulusalcılardan farkının ne olduğu sorusuna ise, “Ulusalcılık vatanseverlikse ben de ulusalcıyım... Ulusalcılığı dar kalıplara sıkışmış bir ulusalcılık olarak anlamamak ve anlatmamak lazım. Ben ulusalcılıktan; vatanseverliği, evrensel hukuku, insan haklarını, kadın erkek eşitliğini anlıyorum. Benim anlayışım, sosyal demokrasinin evrensel kurallarını benimsemek ve onları daha özgürlükçü yorumlamak.” diye cevap veriyor. Bu cevabın Erdoğan’ın “Alevilik Ali’yi sevmekse ben dört dörtlük Aleviyim” açıklamasından pek bir farkı yok; çünkü hepimiz biliyoruz ne Alevilik Ali’yi sevmekten ibaret ne de ulusalcılık vatanseverlikten (o da başlı başına sorunlu bir tabir ya şimdilik üstünde durmayalım). Ayrıca, ulusalcılığın genişi diye bir şey yok, tanım itibariyle dar zaten. Kılıçdaroğlu, ulusalcılıktan nasıl evrensel hukuku, insan haklarını anlıyor onu bilemiyorum. Partisinde neyin ne olduğunu bilenler, solla ulusalcılığın beraber gitmeyeceğini söylerken o bir yandan ulusalcılığa sahip çıkıyor, bir yandan sosyal demokrasiye, hâlâ ne şiş yansın ne kebap. 

CHP için sağa açıldı deniyor. Ben de diyorum ki 1970’lerde bir dönem hariç -o da tartılışılır ya-ne zaman soldaydı ki? Kanımca zaten hep sağa yakın olageldi. Keşke tamamen ve resmen de sağa geçse. Şimdiki durumda iki şeridin ortasını işgal ediyor gibi, benim için değil ama birçokları için yönünün ne olduğu belli değil. İşte önümüzdeki kurultayda ulusalcıların net bir zafer kazanması, ki maalesef pek olası gözükmüyor, partinin sol olma iddiası devam etse bile o birçoklarının CHP’den ümidi kesmesine vesile olursa hayırlara da vesile olur. CHP içinde kurultayı hala birleşme bütünleme fırsatı olarak değerlendirenler var, oysa ben hep tersini söylüyorum: Türkiye’nin ihtiyacı CHP’nin bölünmesi, bölünerek daha netleşmesi.

Herşey bir yana, bugün Türkiye’de insan haklarından, özgürlüklerden, emekten, kimliklerin beraber huzur içinde yaşabilmesinden bahseden, bunları amaç edindiğini söyleyen bir partinin HDP’nin koyduğu çıtanın altında kalmasının hem kendisi hem oy verenler açısından bir anlamı yok. HDP’nin net mesajları duruken, ben neden CHP’nin bu konulardaki belirsiz, ikircikli mesajlarına razı olayım ki? CHP’li Rıza Türmen de CHP’nin söyleminin Demirtaş’ın/HDP’nin söylemi olması gerektiğini söylemiş. İyi de zaten bu söylem üretilmiş ve siyaset arenasında dillendirilmeye başlamışsa, yani bu söylemin zaten sahibi varsa CHP’nin de o yola girmesini neden bekleyelim ki? Bunu söyleyen bir Rıza Türmen’in de yeri bana göre HDPdir.

Velhasıl, birkaç tane uç ulusalcının CHP’de olası tasfiyesi, gene “CHP’den bir şey olacak mı?” tartışmalarıyla vakit kaybetmemize neden olacak. Halbuki ondan umut kesilmesi gerçek özgürlükçü demokratları gerçek alternatiflere yönlendirecek.