BASKIN ORAN

Baskın Oran

İÇLİ DIŞLI

‘Restorasyon’: Bir Atatürk-Abdülhamit sentezi

Başbakan Davutoğlu “Restorasyon kesintisiz devam edecek” dedi. Binadan değil de kurumdan (devlet’ten) bahsettiğine göre, ‘eski rejime dönüş’ demek. Ama hangi eski rejim’e döneceğiz, onu bir süre sonra üniversite ders kitapları şöyle yazacak:

“2007’de Ulusalcıların 367 ısrarı sayesinde 2014’te halk oyuyla seçilen Erdoğan’ın uygulamaya başladığı programa ‘Restorasyon’ dendi. Bu kavram, ikisi de yakın geçmişte denenmiş ve başarısız olmuş iki unsura dönmek anlamındaydı: Yöntem olarak Kemalizm’in otoriterliği, ideolojik olarak da Abdülhamit’in İslamcılığı.”      

OTORİTERLİK

Erdoğan’ın otoriterlik tutkusu öyle bir şey ki, günahı kadar sevmediği Atatürk için, Anıtkabir özel defterine “Vefatınızın ardından cumhurbaşkanlığı makamı ile cumhur arasındaki irtibat maalesef zayıfladı” diye yazdı.

Çünkü Atatürk döneminde muhalefet yoktu, Kuvvetler Ayrımı yoktu. Çünkü o zamanki irtica’nın yerini şimdi ‘Paralel’ ezberi aldı. Çünkü Davutoğlu parti içi demokrasiyi ‘fitne’ olarak tanımlıyor, Türkiye için de şunu diyor: “Özgürlükleri yeni bir ahlaki formasyonla buluşturacağız.” Çünkü Erdoğan “istikbali gençliğe emanet” etmek istiyor: Gidilmesi TEOG’la mecburi hale getirilmiş İmam-Hatiplerden çıkacak “Dindar Nesil”e.

Erdoğan diktatör değil, çünkü buna ne imkân var, ne de gerek. Rejimin Atatürk’te olduğu gibi otoriter bir Tek Adam yönetimi olması yeterli. Çünkü, Milgram Deneyi’nin kanıtladığı gibi, insanlar devlet otoritesini arkalarına aldıkları anda, iktidardan yana olmayana hayat hakkı tanımayan birer müstebit müsveddesi oluveriyorlar.

Erdoğan yöntemde Atatürk’ü kopyalıyor. Bu ‘Yeşil Kemalizm’ olgusu hem Marx’ın “Tarihte ilk kez yaşanan trajedi, onun yinelenmesi komedidir” demesini anımsatıyor, hem de 85 yıl önceki durumun, bütün günahlarına rağmen, bugünkünden bin kere daha anlaşılabilir olduğunu.

Çünkü Kurtuluş Savaşı’na Samsun’dan başlanmıştı, şimdi Erdoğan seçim gezisine oradan başlıyor. Çünkü o zaman örnek alınan Batı da otoriter, hatta kısmen Nazi ve Faşist idi; şimdi alabildiğine özgürlükçü. Çünkü Atatürk, bir azınlığın otoriteriydi, Erdoğan ise çoğunluğun. Azınlığın tahakkümü, çoğunluğunkinin yanında çok hafif kalır.

İSLAMCILIK

AKP’nin ideolojik içeriği de kopya. Osmanlı’nın ölmemek için denediği ‘üç tarz-ı siyaset’in ikincisi olan İslamcılık’ın 21. yüzyıl kopyası. Şimdi AKP, aynı İslamcılık’ı hem dış, hem de iç politikada ısıtıp getirdi. Tabii, Marx’ın yukarıdaki trajedi-komedi lafı yine geçerli. Çünkü:

Dış politikada durum trajikomik: IŞİD’e Türkiye’yi lojistik üs olarak kullandıran İslamcılık politikamız önce Ortadoğu’nun, sonra da bütün medeni dünyanın sabrını tüketti. İç politika daha trajikomik: AKP, İslamcılık’ı birleştirici tutkal olarak algılıyor. Oysa:

1) AKP 2010 sonuna kadar başarılı olduysa, İslamcılık sayesinde değil, 1930’lar Kemalizmi’nin 21. yüzyılda uygulanmasına karşı çıkmak ve askerî vesayeti sona erdirmek sayesinde oldu.

2) Abdülhamit İslamcılığı yukarıdan empoze edilmemişti; aşağıdan talep edilmişti: Kürtler Ermenilere bir yandan diş biliyor, bir yandan da onların devlet kurmasından korkuyorlardı. Kafkas ve Rumeli muhacirleri ise, Hıristiyanlardan gördükleri eziyetin acısını Anadolu’daki gayrimüslimlerden çıkarmak için sabırsızlanıyorlardı. Oysa şimdi ne Ermeni (+ Rum, Süryani) kaldı, ne de gasp edilecek gayrimüslim malı; Müslümanların bu politikayı talep ettikleri falan yok.

3) Hatta, bugün durum tam tersine döndü. Bir kere, Kürtler artık tam bir etnik bilince sahip. İkincisi, Ermeni korkusu ve düşmanlığının bittiği bir ortamda onları İslam’dan soğutacak çok şey var: İslamcı terör örgütleri.

KÜRT MESELESİNDE İSLAMCILIK

AKP şu anda Kürtlerin yarısının oyunu alıyor ama bu, Kürtlerin dindar oluşundan değil. Başka sebepleri var: Bir kere, PKK’nın özellikle en başlarda yapmış olduğu baskılara tepki. Ama artık Demirtaş çok şeyi değiştirdi. İkincisi, Kemalizm’in Kürtlere yaptıklarına tepki. AKP’nin Kürt meselesine rasyonel yaklaşımı daha ne kadar sürecek bilemem, çünkü silah bırakan Kürtleri 1,5 yıldır çocuk gibi oyalıyoruz. Bu arada PKK, ABD ve AB’nin terör listesinden çıkarılmak üzere. Barzani devletinin eli kulağında ve Batı, Kürtleri IŞİD’e karşı silahlandırıyor. Bu konjonktürde Kürtler için anadil öğretimi falan artık alay gibi. Bu insanları yerel yönetim’den başka hiçbir şey kesmez. Türkiye bir bütün olarak kalsın isteniyorsa, artık bu şarttır.

İSLAMCI ZENGİNLERİN YARINI

Trajedi’nin komedi olmasını AKP’nin düşünmek bile istemediği bir olguyla kapatalım. 1920’lerde Kemalizm’in imal ettiği Anadolulu zengin tipi, mesela V. Koç veya H. Ö. Sabancı, ayağını altına alıp otururdu. Sadece bir kuşak sonra, oğulları rafine burjuva oldu, müze ve adam gibi üniversite kurdu. Bu yüzdendir ki, şimdi Koç Holding ile Ali Sabancı’nın üzerine Maliye orduları saldırtılıyor.

Şu anda AKP, yolsuzlukları örtbas ederek Anadolu’dan yeni zenginler imal etmekte. Bu zenginler de bir, bilemedin iki kuşak sonra rafine olacak. Şunu da ekleyin: Nasıl Kemalist aşırılıklar Erdoğan’ı yarattıysa, Erdoğan’ın aşırılıkları da demokrasiyi getirecek. Menderes sonrasında daha demokrat bir Türkiye geldiği gibi.